Yunus’un (ks) Gözüyle – Ali Ramazan Dinç Efendi
Yûnus Emre’den bahsetmek için Yûnus’ça konuşmak lâzım. Deli gönül ve çağlayan su olmak gerek.
“Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın?
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın?”
Yûnus Emre, İslâm’ın bütün esaslarını takvâ boyutunda yaşamanın adıdır. Elli dört farzın en önemli maddelerinden biri olan cihâdın en güzel târifidir. “Küçük cihaddan büyük cihâda döndük” buyuran Aleyhissalât-ü Vesselâm Efendimiz’in kastettiği nefisle cihâdı onda görürüz. Gönlünün kilidi Tapduk Emre’de olan Yûnus, nefse diz çöktürmeyi başarmıştır.
“Tapduğun tapusunda, kul olduk kapısında,
Yûnus miskin çiğ idik, piştik elhamdülillah.”
Kırk yedi yıl hizmetten sonra kovulup tekrar o kapıya dönmesi, er kişinin kârıdır.
Bâyezid-i Bestâmi (ks) huzûruna gelen bir dervişe, şeyhinin sözlerinden nakletmesini ister. İşittiği sözlere göre değerini tesbit eder şeyhin. Yûnus Emre, Hakk Teâlâ’ya vuslatın yolunu bakın hangi aşamalardan geçmeye bağlar, dünyâ sevgisi, riyâset, başlık arzusu ve şehevî duygulardan kurtulmanın reçetesini verir:
“Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkândan içeri
Şerîat, tarîkat yoldur varana
Hakîkat, ma’rifet andan içeri”
Dînî emirlerin zâhiren yapılışını Şerîat, bâtın kısımlarını da Tarîkat, mâsivâyı terk etme anlamına Ma’rifet, Hakk Teâlâ’ya tam yöneliş olarak hakîkat’i şiir kalıplarında, bülbülün şakıması gibi anlatır. Bir medrese hocasının ciltler dolusu kitaplarla anlattığını bir dörtlükte verir. Yirmi altı bin beyitlik dîvânı yazan Mevlânâ (ks) “Yûnus’un şu beytini duysam yazmazdım” der bir rivâyette:
“Ete kemiğe büründüm
Yûnus diye göründüm.”
Yûnus, dünyâ ve onun içindekilerin yok olup, Zât-ı İlâhiyye’nin kalacağını belirtir. Dünyevîleşmeyi değil, uhrevîleşmeyi tavsiye eder. Daha da öte geçerek, “Ehlüllah, Hakk ehli olun” der.
İlmin, haşyetle ilim olacağını, yoksa bir kuru emek olduğunu der:
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murad ne
Kişi Hakk’ı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir”
Kardeşlikte, şeyh-i kâmilde, Resûlüllah (sav) ve Cenâb-ı Hakk’da yok olmayı anlatır şiirinde beliğ bir şekilde. Âdetâ bize, “nefis, şeytan, dünyâ ve kötü arkadaşlarla, ayak takımlarıyla oyalanmayın” der.
“Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Aşkın âşıklar öldürür
Aşk denizine daldırır
Tecellî ile doldurur
Bana seni gerek seni
Aşkın şarâbından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin gün be gün endişem
Bana seni gerek seni
Sûfîlere sohbet gerek
Ahîlere ahret gerek
Mecnunlara Leylâ gerek
Bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıralar
Bana seni gerek seni
Yûnus idür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni”
Bu yol aşk yoludur. Yûnus Emre her beytinde aşkı dillendirir şiirlerinde. Tâatlerin âdet kabîlinden yapılmaması gerektiğini, istek ve arzuyla, şevk ve muhabbetle gerçekleşmesini vurgular.
Ben yürürüm yana yana,
Aşk boyadı beni kana.
Ne âkılem ne divâne,
Gel gör beni aşk neyledi.
Yûnus, Yûnustur demeden başka bir söz söyleyemeyiz. Cenâb-ı Hakk Kitâb-ı Kerim’de zâlim, muktesid ve sâbık sınıflaması yapar. Sâbikûn sâbikûndur. İleride olanlar ileridedir. Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeye işâret eder. Dünyânın rahat etme yeri olmadığını söyler, âhiret derdiyle dertlenmeyi öğütler. Açıkça “mü’min dertlidir” der.
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim
Yûnus’ta görülen birliktir. Cem’ul Cem makâmıdır. Yâni görünen mevcûdât ancak Allâh’ın mevcûdiyetidir. Cem’ul Cem makâmında olanların râhatı ubûdiyette (kullukta), lezzetleri tâattedir. (Muhammed Ma’sûm) Ayrıca Kur’ân’daki “Ancak sana ibâdet ederiz” fark makâmına; “Ancak senden yardım bekleriz” ifâdesi de cem’ ve cem’u’l-cem’ makâmına işâret etmektedir. Sanki Yûnus günümüzdeki dertlere parmak basarak vahdete birliğe işâret eder.
“İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derdi şarâbın içtim dermânım yağma olsun”
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi
kaynak: yenidunyadergisi.com