Vefa vefa aşkına ..
Gidenlerin ardından…
Bi’l-vefa-i..
Vefa vefa aşkına ..
Vefa vefa aşkına ..
Şimdi minarelerden tarih yankıyor.. Vakit ötelere akıyor.. Takvimin kalbi 18 Martta atıyor.. Çanakkale hiç bitmeyen şanıyla, namıyla yeniden anılmayı bekliyor, anılıyor.. Cenneti Ala mekanları olsun, mücahidlerimizin ruhları şad olsun.. Mevlamız Cemalullahıyla lutfuna ram eylesin…
Baştan belirtmek istiyorum ki bu aralar dualarımızdan biridir ; “bizden şikayetçi olma ey cihad eri”; zira şikayetçi olsalar yeridir…
Ve şimdi onun sesinden oynuyor senaryo.. Ruhu şad olsun Mehmet Akif’in…
Belki en can alıcı anların ifadesiyle konuşuyor tarih ;
“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkaz-ı beşer
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak…”
Çanakkale…
İmkansızlıkların haddini aştığı, ilahi lutuf ve ikramların varlığını ziyade ispat ettiği, elindeki tüfeğin ucundaki süngüsü kırık olan Mehmetçiğe, darda kalmışlara, gönlünü kendisine adamış olanlara.. vahdet, birlik, beraberlik namında nam salanlara icabet eden yüce rabbimizin sıfatlarının seslendirildiği canlı göstergedir Çanakkale..
Öyle ki her sene vakit bu tarihte nihayet bulunca birçok şey yazılıp çizilir bu destana dair..
Medya da birçok resimler efektlenip servislenir Mehmetçik adına..
Hiç eksilmez iki mücahidin resmi mesela; hani üzerleri yamalı bir üniforma da ayakkabısız gençler..
Sonra yeni nesil yanına shoplanır böyle geldi böyle gidiyor diye ayrı bir destana girerler fotoğraflarla..
Ve ülkemizde izan sahibi, şuurlu hizmet erleri ,kuran hadimleri, Allah- vatan -millet- toprak aşıkları binler hatim okurlar, dualar, şefaatlerine nailiyete dair niyazlarda bulunurlar.. Bulunmak güzeldir…
Mehmetçik..
“Mehmetçiği zafer arabasına bindirmek gerekseydi,eline kamçı diye yıldırımı vermek,araba-sına at diye kasırgaları koşmak,başına taç diye en parlak yıldızı oturtmak icap ederdi.”diyor üstad Necip Fazıl ve devam ediyor…
Mehmetçik, Allah indinde, halis kahramanlara mahsus din ve milletten fânilik; namsızlık ve nişansızlık sıfatlarıyla da, şan ve şerefini ancak feza dolusu meleklerin törenleştirebileceği ve hasis dünya ifadelerinin asla varamayacağı bir makama sahip…
palaspareler içinde, yağmur ve kar altında, barut yerine tüfeğine toprak doldurarak savaşmaktan, bir tek kuru zeytin tanesiyle bütün bir gün nefsini köreltmekle herşeye katlanır, fakat küçük açıkgöz ve mâna dolandırıcısı olmaya tenezzül etmez.
Mehmetçiğin asıl farikası, insanüstü fedakârlık ve kendinden veriş… Nefsinden başkası için olmak… Dini için, milleti için… Vücut hikmeti ve memuriyeti bu…
Çanakkale’de Mehmetçik, o kilit noktasının kıymet ve ehemmıyetini kendi kendisine sezmiş; ve sadece intihar emri vermeyecek bir sevk-i idareye mazhar olduğu içindir ki, işi fert fert harikalar planına dökebilmiş; ve düşman mermilerini kaburga kemiği arasında yakalamaktan, sırtında 120 kiloluk gülleleri taşımaya kadar göstermediği fevkalâdelik bırakmamış ve nihayet Çanakkale’de istif halindeki kuduz Dünya emperyalizmasını, tüfeğini dizinde kırarak suya atılıp kaçmaya mecbur etmiştir..”
Bu Mehmetçik hitabesi ifadelerin ve tesbitlerin en güzeliyle sunulmuştur.
Manevi kuvvetin canlı belgeleridir onlar.. Galebe gelen ise maneviyattan ötesi değildir;
Nitekim İngiliz Generali A.B.K(Akdeniz Birleşik Kuvvetleri) komutanı Mehmetçiğin Çanakkalede sergilediği galibiyeti şöyle dillendirmştr:
“Bizi Türklerin maddi gücü değil manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz gökten inen güçleri müşahede ettik…”
“Mustafa Turan’ın ‘Destanlaşan Çanakkale’ kitabından aynen özetlenen olay şöyle cereyan eder:
-Eğitim alanında uzman Japon heyeti, zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in de içinde bulunduğu bir heyetle Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkar ve davet üzerine geldikleri ülkemizde inceledikleri eğitimimizin gençlerimiz üzerindeki verimsiz sonuçlarını şu soğuk cümle ile ifade ederler:
-Gençlerinizde milli şuur eksiktir! Bu eğitimle gençlerinize milli şuur vermeniz de mümkün değildir!.
Şok etkisi yapan bu tespitten sonra sorular arka arkaya gelir.
-Siz Japonlar gençlerinize milli şuuru nasıl veriyorsunuz, nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz? Bizimkinden çok mu farklı?. Japon heyetinin sözcüsü şu bilgiyi verir:
-Biz der, eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Önce çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir, robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:
-İşte gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız… Sonra çocuklarımızı Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve bu defa da deriz ki: Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar, bu hale getirirler. Ama birlik beraberlik içinde çalışırsanız, güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Artık birlik beraberlik içinde çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin…
Bu örneklerle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan bir Japon genci olma yolunda milli bir şuur ve heyecanla okumalarını sürdürürler…” Japonların bu tespitlerini sundukları sırada geriden bir ses duyulur:
-İyi de bizim sizin gibi Hiroşima ve Nagazaki’miz yoktur ki.. demek isterler.
Japon eğitimci hemen cevap verir:
-Sizin Hiroşima ve Nagazaki gibi yerleriniz bizimkilerden çok daha etkilidir, dedikten sonra şunları ilave eder:
-Bir metrekareye bin merminin düştüğü Çanakkale Zaferi’nin kazanıldığı tarihî savaş alanları sizde. Çocuklarınızın ve gençlerinizin şoke olması için yeter de artar bile. Dünyanın en gelişmiş ve güçlü ordularına karşı Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli şuur kazanmalarına yetecek örneklerle doludur. Bu sebeple gençlerinizi Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Bölgeyi bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidirler.. Daha sonra onlara demelisiniz ki: Sizler de birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, düşmanlarınız yine gelirler, Çanakkale’yi işgal etmeye kalkışırlar, yurdunuzda özgür yaşamayı size layık görmezler… Ama çalışır, teknolojiyi yakalarsanız, ülkenizi kalkındırır, ilerleyen ülke haline getirirseniz, düşmanlarınızın sizi etkileri altına alma cesaretleri yok olur. Özgürlüğünüzü korursunuz.. İki büklüm değil, başınız dimdik yaşarsınız!..(Ahmet Şahin)
Günümüze kadar muhafaza olan sesler ,hisler, feryatlar, aşkı beyan korkusuzca göğüs germeler ve o engin duyguların süslediği yürekleri parçalayan mektuplar..
Mektupları okuyup, tarihinden haberdar olup, gözyaşlarına boğulmamak elde değil.. Bunları bilip, yediğiniz lokmaları yutkunmaya kadir olmamak elde değil.. Bunları bilip hala çarşı Pazar vitrinlerde son modayı takip eden, yahut eğlence safhalarında rakseden en son gişelerde biletleri yer alan sinemaları kaçırdığından hırçın sesleri homurdanan gençlerin varlığının hidayetine dua etmemek elde değil… Bunları da geçiniz varlığınızın bu inancın neresinde olduğunu; bu kuvvetin hangi kademesinde güç gösterdiiğini , bu aşkın hangi seyrinde gezdiğini tasavvur etmemek elde değil.. yürek burkuyor..
Evet biz şuan şahsımıza, toplumdaki huzursuzluk sebeplerine, birlik beraberliğimiz üzerinde oyun oynayanlara , bu gurur kaynağı zafere bugün zede getirmeye çalışanlara bu topraklar üzerinde iş birlikçi anarşist oyun kumpaslarını kurma eylemi içindekilere gönül koyuyoruz..
Öyle zannediyorum ki bizden evvel bu topraklarda kanı vatan olan erler gönül koyuyor…
Öyle zannediyorum bu birlik beraberliğin dışına çıkan uhuvveti bozmaya çalışanlara Efendimiz sav gönül koyuyor..
Parçalanıp ayrılmayın kutsi sözüne karşılık muhalefet edenler Gayretullaha dokunuyor öyle zannediyorum…
Meleklerin desteğiyle belki tabiri caizse galibiyetinde ardında alkışları uyanan melekler gönül koyuyor…
Enbiyalar, evliyalar , şühedalar gönül koyuyor…
“ Milliyetimiz bir vücuddur, ruhu İslamiyet, aklı iman ve kur’andır” ( Said Nursi\münazarat )
Bir yolunu bulup vahdette tek yürek olmak duası yakarışıyla…
El_Baki hüvel Baki..
Merve DİKİCİ