Aile/RehberlikTüm YazılarYazi Atlasi

Uzaklaştırma Kararında Doğru Bilenen Yanlışlar – Sema MARAŞLI

Son dönemde öldürülen kadınların çoğunluğu eşleri ya da eski eşleri hakkında uzaklaştırma kararı aldırdıktan sonra öldürüldüler.

İşin ilginç tarafı öldürülen kadınlarla ilgili twitter da atılan mesajlara bakıldığında çoğunluk İstanbul Sözleşmesi, 6284 ve erkeğin evden uzaklaştırma kararını destekliyor. Destek verenlerin büyük bir kısmı aslında işin iç yüzünü pek bilmiyor.

İşte doğru bilinen yanlışlar.

YANLIŞ: İstanbul Sözleşmesi ve 6284 kadını şiddete karşı koruyor.

DOĞRU: İstanbul Sözleşmesi ve 6284 ten sonra kadına karşı şiddet ve cinayetler ülkemizde hiç olmadığı kadar arttı. Sözleşme öncesi senede 100 civarında olan kadın cinayetlerinin sayısı son yıllarda 500 e çıktı

YANLIŞ: Uzaklaştırma kararı kadınları korur.

DOĞRU: Öldürülen kadınların büyük çoğunluğu uzaklaştırma kararı sırasında öldürülmüşler. Eğer uzaklaştırma kararı işe yarasaydı, kadınlar ölmüş olmazlardı.

YANLIŞ: Uzaklaştırma alan erkek kadına yaklaşamaz.

DOĞRU: Uzaklaştırma kararı denilen şey sadece kanuni bir bildirimdir. Pratikte koruyucu bir tarafı yoktur. Uzaklaştırma kararı var diye kadının başında ya da evinin önünde polis beklemiyor. Adamın gözü dönmüşse uzaklaştırma kararı ya da cezanın ağır olması hiç umurunda olmuyor. Çok  özel durumlarda sadece polis koruması olabiliyor fakat herkes için değil ve bu mümkün de değil. Eğer uzaklaştırma kararında polis korusa her yıl  yüzbinin üzerinde şikayet eden kadınların başında yüzbin polis beklemesi gerekir.

YANLIŞ: Uzaklaştırma kararı, kadını evde ona şiddet gösteren kocasına karşı korur Uzaklaştırılmasılar da kadınlar evde dayak yemeye devam mı etsinler.

DOĞRU: Uzaklaştırma kararı verilen erkeklerin büyük çoğunluğu eşlerine dayak attıkları için değil, psikolojik şiddet bahanesi ile uzaklaştırma alıyorlar. Her yıl şikayet edilen yüz binin üzerinde erkeklerin çoğu karısına el kaldırmıyor.

İstanbul Sözleşmesine ve 6284 e göre şiddetin kapsamı çok geniş. Şiddet; psikolojik, ekonomik, cinsel, fiziksel olarak ele alınıyor ve problem de zaten burada başlıyor. Bir erkeğin karısına bağırması, maddi isteklerini kadının istediği kadar karşılamaması, “akşama ne yiyeceğiz” demesi, cinsel birliktelik için ikna etmeye çalışması, kısacası kocanın kadının hoşuna gitmeyen her davranışı şiddet olarak değerlendiriliyor.

YANLIŞ: Psikolojik şiddet de cezalandırılmalı.

DOĞRU: Eğer psikolojik şiddete ceza olacaksa bu kadınlar için de olmalıdır. Erkek için şiddet sayılan davranışları kadınlar, kocaların çok rahat yapıyorlar. O zaman kadınlar da kocalarına bağırdıklarında, kocasının gittiği geldiği yerlere karıştığında, erkeğin ailesi ile görüşmesinde problem çıkardığında kadınlara da evden uzaklaştırılma cezası verilsin. Kaç kadın kocasına bağırdığı ya da sert davrandığı zaman kocasının bir telefonla onu evinden attırıp çocuklarından uzaklaştırmasını kendisi için ve kadınlar adına kabul eder. Müslümanlığın ölçüsü kendin için istemediğini başkası için de istememektir.

YANLIŞ: Hiçbir kadın şiddet görmediği halde “şiddet görüyorum” diye kocasını şikayet etmez.

DOĞRU: Kadınlar duygusal olduğu için çok çabuk kışkırtmaya gelebiliyorlar. Annesi ya da yakın arkadaşlarının sözleri ile evliliği bozulan, kocasına tavır alan çok kadın vardır. Günümüzde buna bir de medya, feminist dernekler, kanunlar eklenince kadınlar kendi terbiyesi altına almak istediği kocaya kanunlar vasıtası ile ayar vermeye çalışıyorlar. Fakat pek çok kadın bu şikayetlerin sonuçlarını hesap edemiyor ve göz dağı vermeye çalıştığı kocası uzaklaştırma kararından sonra eve bir daha dönmeyip boşanmayı tercih ediyor. Bir öfke ile kocasını şikayet edip sonra çok pişman olan şikayetten vazgeçen kadınlar var fakat kadın şikayetini çekse de dava kamu davası olarak devam ediyor. Bu da çoğu ailede evliliklerin sonunu getiriyor.

YANLIŞ: Erkekler boşanmayı hazmedemedikleri için ya boşanma aşamasında ya da sonrasında eski eşlerini öldürüyorlar.

DOĞRU: Sebep ne olursa olsun hiç kimsenin kimseyi öldürme hakkı yoktur.

Eski eş cinayetlerini hazmedememek gibi tek bir duygusal sebebe bağlamak gerçekleri görmekten kaçmaktan başka bir şey olamaz. Bazıları için belki bu sebep olabilir fakat ülkemizde boşanma süreci çok yıpratıcı, kadın istemezse çiftler senelerce boşanamıyor. Boşanma sonrası kadınların bir kısmı kendi kinlerini çocuklar üzerinden gideriyorlar. Mahkeme kararına rağmen çocukları babasına göstermiyorlar erkek ancak çocuğunu haczederek görebiliyor. Çoğu zaman çocuk anne tarafından babaya düşman edildiği için babayı görmek istemiyor. Bütün bunların yanında ona düşmanlık eden kadına bir de nafaka ödemek zorunda kalınca psikolojisi bozulan ödeyemediği nafaka için hapse atılan, cinnet geçiren erkekler ya da alkol, uyuşturucu alanlar cinayet işleyebiliyorlar.

YANLIŞ: Uzaklaştırma kararı iyi uygulanmadığı için şiddet arttı.

DOĞRU: Uzaklaştırma kararının uygulanması şöyle: Şikayet edilen erkek, eğer kadının kocası ise polis eve gelerek kocayı çocuklarının gözü önünde evden atıyor, erkek eğer iş yerindeyse evine pijamalarını bile almaya gidemiyor. Kişisel eşyalarını alamıyor.

Sonra erkeğe uzaklaştırma cezasının şartları açıklanıyor. Her nerede olursa olsun belli bir mesafeye kadar kadına yaklaşmaması, oturduğu eve hatta mahalleye girmemesi, çocuklarını da göremeyeceği, okullarına yaklaşamayacağı ve çocukları ile konuşmak ya da onları sormak için  telefon dahi açamayacağı bildiriliyor. Bunlardan birini yaparsa hemen hapse gireceği bildiriliyor.

Bu arada erkek atıldığı evin varsa kirasını, evin masraflarını ve faturalarını ödemek zorunda. Bir de uzaklaştırmalar da erkeğe para cezası kesiliyor. Geçmiş yıllarda üç bin liraydı, bu da devletin kasasına giriyor. Bir de kadın dava açmışsa mahkeme masrafları…

Asgari ücretle çalışan bir adam bütün bunları karşıladıktan sonra bir de kendine kalacak yer ayarlayacak ve kendi masraflarını karşılayacak. Dükkanda yatanlar, kışın arabada donup ölenler, yıllarca karısı istemediği için yüzünü az gördüğü kendi ailesinin yanına utançla dönmek zorunda kalanlar…Binlerce böyle hikaye var.

Uzaklaştırma kararı fazlasıyla uygulanıyor fakat uygulama içerik olarak kötü olduğu için, insan psikolojisi dikkate alınmadan hazırlandığı için sonuçlar kötü.

Evinden atılan, kalacak yer bulamayan, çocuklarını göremeyen, aşağılanan erkeğin eğer psikolojik sorunları varsa bir de alkol ya da uyuşturucu kullanıyorsa yaptığı ilk iş kadını öldürmek oluyor. Aman karım beni evden attı, bundan sonra karım ne isterse yapayım demek olmuyor.

Uzaklaştırma kararı kadını korumadığı gibi tam aksi erkeği onu evinden atan karsına karşı ya da çocuğunu göstermeyen eski karısına karşı intikam duyguları ile dolduruyor.

YANLIŞ: İstanbul Sözleşmesi olmazsa şiddet ve cinayetler durdurulamaz.

DOĞRU: Bir ülkenin kanunları kadın erkek demeden bütün vatandaşlarını korumak zorundadır. İstanbul Sözleşmesi şiddet kapsamına psikolojik şiddeti de aldığı için şiddet ihbarları yüzbinleri geçince devlet gerçekten şiddete uğrayan kadınları koruyamaz oldu.

İşin en üzücü tarafı da bu ki kocaya ayar vermeye ya da eski kocadan öç almaya çalışan kalabalık kadın gruhunun içinde, gerçek şiddete maruz kalan kadınların sesi kayboluyor. Onlar şiddet görmeye, devam ediyorlar.

YANLIŞ: Erkekler şiddet yanlısıdır. Erkek şiddeti öldürüyor.

DOĞRU: Şiddetin cinsiyeti yoktur sadece güce göre şekli değişir. Cani erkekler de vardır cani kadınlar da vardır. Biri silahla öldürür diğeri zehirle.

İstanbul Sözleşmesi tüm erkekleri saldırgan, kadınları kurban önkabulü ile hazırlanan cinsiyetçi, faşist, bölücü bir sözleşmedir. Cinsiyetler savaşının sözleşmesidir.

Sonuç: İstanbul Sözleşmesi ve 6284 ten sonra uzaklaştırmaların başlaması ile kadın cinayetleri hiç olmadığı kadar arttı.  Neredeyse her gün gazetelerin üçüncü sayfasında birkaç kadın cinayeti haberi okuyoruz. Fakat hâlâ İstanbul Sözleşmesini ve 6284 ü savunanlar var. Düşünün bir ilaç var içen hastalanıyor içen ölüyor fakat birileri ısrarla bu ilacın şifa olduğunu söylüyor. Siz bu kişiye ne dersiniz?

Feministler cinayetlerin bunca artışını gördükleri halde yine de “#İstanbulSözleşmesiYaşatır” diye twitter çalışması yapıyorlar utanmadan.

İstanbul Sözleşmesi kadınları yaşatmıyor, Avrupa fonundan aldıkları paralar feministlere keyifli hayat yaşatıyor, ölen kadınların kanıyla.

Feministlerin bu sözleşmeyi savunmalarını anlamak kolay. “Bu sözleşme ve 6284 karşılığında Avrupa fonundan hayalini kuramayacağımız paralar aldık” diye açıklamıştı bir feminist dernek. Öldürülen her kadın onlar için daha fazla para demek. Bu sözleşme karşılığı alınan paralardan öldürülen kadınların kanı damlıyor. Yetim kalan çocukların göz yaşları akıyor. Fakat onlar bu kanlı paralara bir türlü doymuyorlar.

#İstanbulSözleşmesiÖldürür

İstanbul Sözleşmesini avukatların savunmasını anlamak da kolay. Ceplerine çok iyi paralar giriyor.

Sonuçları görüldüğü halde hükumetin neden hâlâ sözleşmeyi fesh etmediğini anlamıyoruz. Sözleşme sonrası artan cinayetler üzerinden bir açıklama yapsalar da sebebini biz de anlasak.

Şiddeti gerçekten bitirmek isteyenler kadın ve erkeği birbirine düşman etmez. Şiddeti genel bir sorun olarak görür, öncelikle önlemek için çalışma yapar.

Fiziksel şiddet uygulayanlar, işinin ehli uzmanlar ve psikiyatrinin gözetiminde tedavi edilmeli. Evinden atılıp, sokaklarda ölüm makinasına çevrilmemeli.

Şiddet uygulamayan erkekler de psikolojik şiddet bahanesi ile kadın şiddeti karşısında çaresiz bırakılmamalı.

Öldürmenin vebali halka iyi anlatılmalı. Sebep ne olursa olsun kimsenin kimseyi öldürme hakkı yoktur. Katil dünya ve ahiret hayatını  mahveder.

Şu da unutulmamalıdır ki katile küfredip, katlin sebeplerini destekleyenler de katil kadar suçludur.

#İstanbulSözleşmesiÖldürür

#İstanbulSözleşmesiFeshedilsin

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.