Türkiye’de Araştırma ve Geliştirme Faaliyetleri Nasıl Artırılabilir?

İktisâd târihine baktığımızda, tarih boyunca çeşitli faaliyetlerin iktisâdî hayata yön verdiğini görmekteyiz. Örneğin 18. yy öncesinde iktisâdî faaliyetler yoğun ve yaygın olarak tarıma dayanıyordu ve tarımsal alanda güçlü olan ülkeler genel ekonomide de güçlü bir yapıya sahipti. Daha sonra sanâyi devrimiyle iktisâdî faaliyetler sanâyi alanında yoğunlaşmaya başlayınca, bu alanda gelişme kaydeden ülkelerin ekonomik yapısı güçlenmiş; bu dönüşümü sağlayamayan ve gelişmeleri sürekli geriden tâkip eden ülkelerin ekonomisi ise geride kalmış, bazı ülkeler aradaki farkı belli bir süre sonra kapatsalar da bazıları hâlâ kapatmamışlar, hattâ farkı daha da açmışlardır.

İçinde bulunduğumuz teknolojik yapının ve bilginin hâkim olduğu dönemin başlangıcı aslında çok da geriye gitmemektedir. Uzay araştırmalarını da sürece dâhil ettiğimizde bu dönemin 1950’li yılların sonlarına doğru başladığını söyleyebiliriz. Uzay araştırmaları, iletişim araçlarının yaygınlaşması, görüntü teknolojisinin gelişmesi, mobil iletişim, internet, askerî alandaki (savunma ve saldırı teknolojileri) gelişmeler bu dönemde ortaya çıkan ve yaygınlaşan teknolojik gelişmeler olarak zikredilebilir.

Eski dönemle mukâyese edildiğinde yeni dönemin en önemli özelliği, bu dönemdeki gelişmelerin çok hızlı olmasıdır. Bu yüzden yeni teknoloji ve îcatlar/buluşlar konusunda iddia sahibi olmak isteyen şirketler veya ülkeler çok hızlı olmalı, piyasadaki gelişmeleri de yakından tâkip edebilmelidir. Bu süreçte bir veya iki hamle geriden gelmek, bir sonraki aşamada tamamen yok olmayı da beraberinde getirebilmektedir. Özellikle yakın zamanda teknoloji yoğun alanda faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerden bazılarının bugün faaliyetlerine son vermeleri veya bir başka şirketle birleşmek sûretiyle faaliyetlerine devam etmelerinin sebebi teknolojik gelişme konusunda rakiplerinin gerisinde kalmalarıdır.

Teknolojik alanda dünyadaki hızlı gelişmeleri ve değişmeleri Türkiye maalesef yakından izleyememiştir. Hem kamu hem de özel sektör geleneksel faaliyetlerini sürdürmüşler, ihtiyaç duyulan teknolojik yenilikleri de ithalat yoluyla karşılamayı tercih etmişlerdir. Ayrıca o dönemde uygulanan korumacı ekonomi politikaları, bu alanda bir gelişme olmaması için âdeta bir teşvik aracı olmuştur. Belli dönemlerde gerçekleştirilen çalışmalar ise (örneğin gümüş motor) daha başlangıç aşamasında akâmete uğratılmıştır.

Ülkeler, araştırma ve geliştirme (ar&ge) faaliyetlerini artırmak için bir taraftan her yıl daha fazla kamu kaynağını bu faaliyetlere tahsis ederken, diğer taraftan da ülkedeki özel sektörün ve çok uluslu şirketlerin ar&ge yatırımı yapmasını çeşitli iktisâd politikası araçlarıyla teşvik etmiştir. Türkiye’de 2004 yılından itibâren ar&ge harcamalarında önemli bir artış olmuştur ve bu harcamaların büyük bir bölümü de kamu kesimi –yüksek öğretim kurumları ve kamu araştırma birimleri– tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu artışa rağmen ülkedeki yerleşik özel sektör ile çok uluslu işletmelerin Türkiye’de daha fazla ar&ge yatırımı yapmasını teşvik edecek politikaların oluşturulması ve uygulamaya konmasında oldukça geç kalınmıştır. Bu konuda ilk teşvik uygulaması 2008 yılında yürürlüğe giren 5746 sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun” ile gerçekleşmiştir. Bu kanunla genel olarak şu teşvikler yürürlüğe girmiştir (Sarısoy, 2012: 149-150):

  • Vergisel avantajlar; bu kapsamda ar&ge harcamaları gerçekleşenden daha yüksek bir miktarda gider kaydedilebilmekte, teknoparklarda gerçekleştirilen yazılımların satışından elde edilen gelirler 2013 yılına kadar kurumlar vergisinden, teknoparkta faaliyet gösteren işletmelerin satın aldıkları yazılımlar da %18 KDV’den muaftır. Ayrıca araştırmacıların gelirleri üzerinden alınan gelir vergisi için de belli oranda muafiyet getirilmektedir.
  • Araştırmacılar için sosyal güvenlik prim desteği; bu kapsamda ar&ge personelinin işveren katkı payı beş yıl boyunca devlet tarafından yatırılmaktadır.
  • KOBİ’lerin ar&ge faaliyetleri de teşvik edilmekte ve  “KOBİ araştırma-geliştirme Başlangıç Destek Programı” kapsamında araştırma-geliştirme proje tutarının %75’i kadar hibe desteği sağlanmaktadır (TÜBİTAK, 2012: 1 ve 4).
  • TÜBİTAK ayrıca “Üniversite Sanayi İşbirliği Projeleri”, “Uluslararası Sanayi Araştırma-Geliştirme Projeleri”, “Öncelikli Alanlar Araştırma Teknoloji Geliştirme ve Yenilik Projeleri” kapsamında büyük ölçekli işletmelerin ar&ge projelerine maliyetlerinin %60’ı, KOBİ’lerinkine ise %75’ine kadar hibe desteği sağlamaktadır (TÜBİTAK).
  • KOSGEB tarafından KOBİ’lerin ar&ge faaliyetlerini teşvik amacıyla projenin genelini veya projede kullanılacak unsurların (örneğin binanın kirası, personel ücreti) maliyetinin belli bir bölümünü karşılayacak şeklinde ar&ge destekleri mevcuttur (KOSGEB)

Diğer ülkelerdeki teşviklerle mukâyese edildiğinde, Türkiye’de 2008 yılında yürürlüğe giren ve yukarıda genel özeliklerini verdiğimiz teşviklerin oldukça tatminkâr düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak teşvikler bir ülkede ar&ge faaliyetlerini artırmak için maalesef tek başına yeterli ve etkin bir faktör değildir. Çünkü Türkiye ile aynı iktisâdî yapıya sahip diğer ülkelerde de benzer teşvik uygulamaları, üstelik Türkiye’den daha önce uygulanmaya başlamıştır. Ayrıca ar&ge harcamalarının önemli bölümü (Avrupa’da %70, ABD ve Japonya’da %45, Asya’da %30) araştırmacılara ödenen ücretlerden oluşmaktadır (Castello, Voigt ve Vivarelli, 2011: 16–17) . Bu yüzden diğer ülkelerde nitelikli ve düşük maliyetli araştırmacılar olduğu müddetçe, çok uluslu şirketlerin Türkiye’de ar&ge yatırımı yapmalarını beklemek gerçekçi bir durum değildir. Bunu basit bir örnekle açıklamak gerekirse, Türkiye’deki nitelikli bir araştırmacının aylık maliyeti (vergi ve diğer ödemeler dâhil) 2500 $ iken, aynı özelliklere sâhip araştırmacının Çin’deki maliyeti 1200 $ olduğunda, Türkiye’nin bu alanda Çin’le rekâbet edebilmesi için her bir araştırmacı başına en az %52’lik teşvik imkânı sağlaması gerekir ki, bunun neredeyse imkânsız olduğu âşikârdır. Bu yüzden Türkiye’de gelecek yıllarda ar&ge faaliyetlerinin gelişiminin, büyük ölçüde kamu kaynaklarıyla finanse edilen kamu ar&ge birimleri (yüksek öğretim kurumları ve kamu araştırma birimleri, örneğin TÜBİTAK) tarafından gerçekleştirilmesi gerekir.

Türkiye’nin orta vadede Ar&Ge Harcamaları/GSMH oranında %2 (2013’e kadar, TÜBİTAK, 2004: 39), 2023’te de %3 hedefine ulaşmasını sınırlayan bir diğer sebep, yeteri kadar araştırmacı olmayışıdır. Türkiye’nin ar&ge merkezi haline gelebilmesi için mutlaka araştırmacı sayısını hızla artırması gerekir. Ar&Ge faaliyetleri için olan finansal kaynaklar ne kadar artırılırsa artırılsın, bunu ar&ge faaliyetine dönüştürecek nitelikte ve sayıda araştırmacı yoksa istenen sonuca ulaşmak neredeyse imkânsızdır. Örneğin, AB’de Ar&Ge Harcamaları/GSMH oranında 2010 hedefi %3 iken bunu gerçekleştirme imkânı bulunamamıştır. Bunun en önemli nedeni bu hedefe ulaşabilmek için ilâve 700 bin araştırmacıya ihtiyaç duymalarıdır (UNCTAD, 2005: 159). Tabiî kısa dönemde 700 bin araştırmacının temini kolay olmadığı için, AB’de 2010 yılında bu hedefe ulaşılamamıştır. Nitelikli araştırmacı sayısının artırılması konusunda Türkiye’nin yapacağı iki şey vardır: Araştırmacı yetiştiren kurumlar olan üniversitelerde hedefe odaklı, ülkenin Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları, 2003-2023 Strateji Belgesi’nde belirtilen ar&ge alanlarında istihdam edilecekler için (örneğin nükleer mühendislik) eğitim programları oluşturmak ve genişletmek. İkinci olarak da, özelikle az gelişmiş ülkelerdeki yetenekli araştırmacılar ithal edilerek bu alandaki açığı kapatmak. Bu bağlamda TÜBİTAK, bir taraftan nitelikli yabancı araştırmacıların Türkiye’deki kamu araştırma birimlerinde istihdamıyla ilgili, diğer taraftan da yurtdışında çalışan başarılı Türk araştırmacıların ülkeye dönüşünü sağlayacak şekilde çeşitli destek programları hazırlayıp uygulamaya koymuştur. Bu destek programları başarılı bir şekilde uygulanabilirse orta ve uzun dönemde Türkiye’nin ar&ge başarı seviyesi ve rekâbet gücünde de önemli bir gelişme ortaya çıkabilir.

Ar&ge faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan buluşların/icatların kullanımı, hakların korunması (fikrî mülkiyet hakları koruması), bunların satışından elde edilecek gelirlere vergisel ayrıcalık tanınması ar&ge faaliyetlerini özendiren diğer faktörler olarak zikredilebilir. Özellikle, yenilik getiren teknolojilerin başkaları tarafından bir bedel ödemeden kullanımına ağır yaptırımlar uygulanması son derece önemlidir. Çünkü uzun yıllar çalışıp elde edilen teknolojik yeniliğin başkaları tarafından bedel ödenmeden kullanılması asıl yatırımcıyı büyük ölçüde mağdur eder. Ancak tüm bunlar yasal düzenlemeler ve bunların uygulamaya geçirilmesiyle çok kısa sürede halledilebilecek konulardır. Bu yüzden nitelikli, yeterli sayıda ve düşük maliyetli araştırmacıların varlığı ar&ge faaliyetleri için birinci şarttır.

Gelecek dönemlerde Türkiye esas olarak ve küresel düzeyde rekabet edebileceği bir veya birkaç alandaki ar&ge faaliyetlerine odaklanmalıdır. Mevcut durumda önemli gelişmeler kaydedilen savunma (insansız hava aracı, füze, helikopter vb.) ve uzay (uydu vb.) teknolojileri bu bağlamda son derece isabetli alanlar olarak zikredilebilir. Çünkü sözkonusu alanda faaliyet gösteren çok sınırlı sayıda ülke vardır ve bunlardan biri de Türkiye olabilir. Diğer bir ifadeyle, rekabetin az olduğu alanlarda elde edilecek başarılar hedeflere ulaşmayı kolaylaştırır. Aynı alanda faaliyet gösteren çok uluslu şirketler ar&ge faaliyetlerinin en azından bir bölümünü Türkiye’ye aktarabilirler. Böylece uzun dönemde Türkiye de, tıpkı Almanya, İngiltere, Fransa vb. ülkeler gibi, örneğin insansız hava araçları konusunda ar&ge merkezi haline gelebilir.

Sonuç olarak, ar&ge faaliyetleri konusunda gelecekte listenin üst sıralarında yer almak istemesine rağmen Türkiye’nin mevcut göstergelere göre bunu uzun vâdede başarabileceği görülmektedir. Geçmiş yıllara göre ar&ge faaliyetleri için tahsis edilen kaynak miktarında olağanüstü bir artış olmasına rağmen, mevcut durum daha önce belirlenen hedeflerin gerisinde kalmıştır. Ancak hükümetin bu konudaki kararlı tutumu gelecek yıllarda hedeflere ulaşma olasılığını güçlendirmektedir.

Ar&Ge faaliyetlerinin küreselleşmesinden Türkiye maalesef yeterli payı alamamaktadır. Bunun en önemli sebebi gelişmekte olan ülkeler arasında Türkiye’yi ar&ge faaliyetleri için câzibe merkezi haline getirecek ayırıcı bir özelliğinin olmayışıdır. Bu yüzden Türkiye ar&ge hedeflerine büyük ölçüde kendi imkânlarıyla ulaşmak zorundadır. Ayrıca ülkedeki mevcut özel sektörün de ar&ge yatırımlarının oldukça düşük olması, hedeflere ulaşmanın en önemli yolunun kamu kaynaklarıyla kamu araştırma birimlerinin gerçekleştireceği ar&ge faaliyetleriyle olduğunu göstermektedir.

Bazı alanlardaki ar&ge faaliyetlerinde belli bir başarının sağlanması gelecek dönemde Türkiye’nin belli alanlarda ar&ge merkezi haline gelmesini sağlayabilir. Böylece hem teknolojik hem de iktisâdî hedeflere ulaşmak kolaylaşır. İşte o zaman hem yerli hem de çok uluslu şirketlerin Türkiye’deki ar&ge yatırımları ve faaliyetleri artar. Bu yüzden, kamunun kısa ve orta vadedeki ar&ge yatırımları ve faaliyetleri neticesinde elde edilecek başarılar, uzun dönemde Türkiye’nin ar&ge’deki uluslararası konumunun belirlenmesinde de son derece önemli bir faktör olacaktır.

Kaynakça

  • CASTELLO, Pietro M.P. Peter VOIGT ve Marco VIVARELLI (2011). Evolution of Globalised Business R&D: Features, Drivers, Impacts. IPTS Working Paper on Corporate R&D and Innovation, No: 02/2011.
  • KOSGEB (Y.Y.). Araştırma&Geliştirme, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı. http://www.imes.kosgeb.gov.tr/Pages/UI/Destekler.aspx?ref=6 (Erişim: 20.08.2012).
  • SARISOY, İdris (2012). Araştırma – Geliştirme Faaliyetlerine Yönelik Teşvikler: Karşılaştırmalı Bir Analiz, Bursa: Ekin Yayınevi, 2012.
  • TÜBİTAK (2004). Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları, 2003-2023 Strateji Belgesi. Ankara.
  • TÜBİTAK (2012). TÜBİTAK KOBİ Ar&Ge Başlangıç Destek Programı Uygulama Esasları. http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//TEYDEB/1507/basvuru/1507_Uygulama_Esaslari.pdf (Erişim: 20.08.2012).
  • TÜBİTAK (2012). Yabancı Bilim İnsanları Çalışmak İçin Türkiye’yi Tercih Ediyor. http://www.tubitak.gov.tr/tr/haber/yabanci-bilim-insanlari-calismak-icin-turkiyeyi-tercih-ediyor. (Erişim: 20.06.2013).
  • TÜBİTAK (Y.Y.). Ar&Ge Destekleri. http://www.mam.gov.tr/ar-ge/teydeb.html (Erişim: 20.08.2012).
  • UNCTAD (2005a). World Investment Report 2005: Transnational Corporations and the Internationalization of R&D. UNCTAD, New York and Geneva.

İdris Sarısoy

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.