AlıntıTüm YazılarYazi Atlasi

Tesettürün Önemi -Mehmet TALU

  • Tesettürün dindeki yeri ?     -Tesettür gericilik midir ?
  • Tesettür nasıl olmalı ?             – Tesettür başka dinlerde var mı ?
  • Tesettürün amacı ?                      -Tesettürü inkar eden ne olur ?

Bazı kimseler İslâm’da tesettür yokmuş, tesettür cahiliye devrinde varmış! Diyorlar. Ne büyük bir hezeyan… Tesettür Kur’anla, Sünnetle, İcma-i ümmetle sabittir. İnkâr eden kâfir olur. Bu bakımdan kadın ve kızların tesettürüne çok önem vermeliyiz. Dışarıda giyilen dış kıyafetin, dinimizin emirlerine göre örtmesi gerekli olan yerleri örtmüş olması, vücut hatlarını belli etmeyecek bolluk ve genişlikte, altmı da göstermeyecek kalınlıkta olması gerekir. Göze çarpan, göze batan, vücudun hatlarını belli eden, bedene yapışan, renkleri cırtlak ve çarpıcı kıyafetlerle sokaklarda gezip tozan kadın ve kızlar’ başlanın örtmüş olsalar bile, tesettüre girmiş sayılmazlar. Onlar Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz’in ifadesi ile “örtülü çıplaklardır.[1] Maalesef bugün sokaklarımızda başı kapalı, altı açık hanımlar dolaşıp duruyorlar. Bakıyorsunuz başı kapalı, altmda bacaklarını olduğu gibi gösteren derin bir yırtmaç… Başı kapat, altı aç…Saçı görülmüyor, ama vücudunun bütün hatları meydanda. Bunun adı da tesettür oluyor öyle mi?

 

Bu kadınlar, başlarını bir eşarpla örtmekle tesettüre riayet ettiklerini mi samyorlar? Tesettür gizlenmek, örtünmek, nâmahrem erkeklerin şehevî bakışlarından kendini korumak demektir. Devrimizde tesettürsüzlük almış yürümüştür. Tesettürlülerin bir kısım da zıvanadan çıkmıştır. Daracık elbiseler, rengârenk, alaca bulaca, çarpıcı renkli kumaşlar ve örtüler, takıp takıştırmalar, sürüp sürüştürmeler, işveli yürüyüşler, fettan bakışlar… Neymiş, bayanımız tesettürlüymüş. Yahu böyle tesettür’ olur mu? Bugün öyle sözde tesettürlü kadınlar vardır ki, başları açık olsa o derece dikkat çekmeyecekler. Daracık yutmaçlı etekler… Allı, zilli, pembeli, kırmızılı, morlu, mavili dikkat çeken renkler… Kalabalık yerlerde takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, kırıta kırıta, salma salına yürümeler… Böyle tesettür olmaz. Her şeyin bir usulü, erkânı, edebi vardır. Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

 

Örtülü (fakat) çıplak, (kendine yabancı erkeği) meylettirici ve (kendisi harama ve yabancı erkeğe) meyledici, başları deve hörgücü gibi (sağa sola) meyleden kadınlar cennete giremezler ve cennetin kokusunu da alamazlar. (Halbuki)hakikaten cennetin kokusu şu kadar (uzak) yoldan hissedilir, buyurmuşlardır.[2]

 

Yine sokaklar’da sözde tesettürlü bir takım kadınlar, kızlar görüyoruz. Başlarına guguruk gibi deve hörgücüne benzeyen bir örtü sarmışlar. Cırtlak pembe, cırtlak mavi, cırtlak renklerde pantolonlar, elbiseler… Kimisi yanındaki gençle elele tutuşmuş, kimisi bellerine sarılmış. Utanmadan, arlanmadan herkesin ortasında icra-ı muhabbet eyliyorlar. Böyle şey olur mu?

 

Havanın iyi ve açık olduğu bir Pazar günü şehrinizdeki parkları geziniz ve manzaraya bir bakınız! Göğüsleri, bağırları, göbekleri açık çağdaş kadınlar ve kızlar… Onlara bir şey dediğimiz yok. Ne durumda oldukları hallerinden belli.

 

Ya bazı tesettürlü kadın ve kızlara ne demek gerekir? Aman ya rabbi, pembenin en cırtlağı… Kan kırmızısı, eflatun, mavi, yeşil, alaca bulaca. Yırtmaçlı dar etek, yürüdükçe bilmem neresini çalkalıyor… Başında deve hörgücü gibi bir örtü… Aklınca tesettürlü…En pahalısından bir kot pantolon üzerine, eskilerin üç eteği gibi pespembe renkli birşey giyinmiş, salına salına yürüyor. Kadının biri de başını sımsıkı örtmüş, üzerinde dar bir tişört var. Kolları neredeyse omuz başlarına kadar açık…

 

Müslüman hanımların bilmesi gerekir ki: Sadece başını örtmekle tesettür olmaz. Tesettürlü bir hanım ciyak ciyak bağıran frapan renklere bürünemez. Tesettürlü bir hanım seksi bir kıyafet giyinemez. Tesettürlü bir hanım kolları açık gezemez. Tesettürlü bir hanım dar etek ve yırtmaçlı eteklik giyinemez. Tesettürlü bir hanım gökkuşağı renklerinin hepsini üzerinde bulunduramaz. Tesettürlü bir kadın bana bakın havasına bürünemez. Tesettürlü bir Müslümansan hanım hanım olacaksın. İffetin, ciddiyetin, nezaketin, kibarlığın, ağırlığın sembolü olarak görüneceksin.

 

Biz Türkiyeli Müslümanlar yeni yetme, yakın zamanda ortaya çıkmış, köksüz kimliksiz bir toplum değiliz. Biz Osmanlı-İslam medeniyetinin varisiyiz. Erkeklerimiz ve kadınlarımız her hususta, bu arada kılıkta kıyafette, tesettürde, zerafette, estetikte dünyaya örnek olmakla mükellefiz.

 

İslam adına gülünçlük, alaca-bulacalık, pembelik, eflatunluk, morluk, kırmızılık kabul edemeyiz. İslam kadınları tesettür konusunda Türkiye’ye ve bütün dünyaya örnek olmalı, çok sanatlı, çok estetik, çok vasıflı, çok güzel bir manzara sergilemelidir.

Müslüman hanım ve kızlar fırenk kıyafetlerini örtemezler. İslam tesettürü bir takım süfli menfaatlere, bezirganca emellere alet edilemez. İslam kadınlarının ve kızlarının açık kadınlardan daha güzel giyimli daha estetik kıyafetli olması gerekir.

 

Aklı başında, rabıtalı, kendini bilen, ALLAH’tan korkan, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’den haya eden, insanlardan utanan gerçek tesettürlü hanımları tenzih ederek söylüyorum: Bazı gülünç ve gösteriş delisi sözde örtülü hanımların acilen kendilerine gelmeleri gerekiyor. Şeriatımız cinsellik teşhirini kesinlikle haram kılmıştır. Vücudun hatlarını gösteren çarpıcı ve çiğ renkli, pespembe, acı sarı, mor, eflatun, ciğer kırmızısı, vahşi mavi, yemyeşil elbiselerle, yırtmaçlı dar etekliklerle, deve hörgücü gibi saç topuzlarıyla tesettür olmaz. Başına bir örtü salıvermekle bir hanım tesettüre girmiş olmaz. Bu gibi kadınlara nasihat etmek gerekir. Kılık kıyafetlerine, başörtülerine, tesettürlerine bir çeki düzen versinler.

 

Sorumlu ve vazifeli olan Müslümanlar, tesettür konusunda üzerlerine düşen faaliyet ve hizmetleri yapmaları gerekir. Şöyleki:

 

1-   Tesettürün kesin bir İslâmi farz olduğu, bunun Kur’ân’la, Sünnetle, İcma-i ümmetle sabit olduğu. Bu farzın Kıyamet’e kadar geçerli olacağı. Bunda kimsenin değişiklik ve reform yapamayacağı.

 

2- Tesettürü inkar edenin dinden çıkacağı.

 

3-  Müslüman kadın ve kızların tesettüre uymaları için, onların anlayacağı, tesiri altında kalacağı uygun telkinat, nasihat ve propaganda yapılması. Kırıcı, nefret ettirici, menfi tepkiye sebep olacak öğüt, propaganda ve telkinlerden kaçınılması.

 

4- Tesettürün dinî ve imanı bir konu olduğu.

 

5- Tesettürün sadece İslâm dinine mahsus olmadığı, bütün dinlerde ve medeniyetlerde bulunduğu, başörtüsünün evrensel olduğu.

 

6-   Tesettürün farz olduğunu kabul etmekle birlikte ona riayet etmeyen bir kadının günahkar bir Müslüman olacağı ancak bu farzı inkar ederse, “İslâm’da böyle bir şey yoktur. Ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum…” derse dinden çıkacağı.

 

7- Tesettürün gerilik olmadığı, aksine medeniyet olduğu.

 

8-  Vahşi kavimlerin çıplak gezdiği, medenî insanların tesettüre riayet ettiği.

 

9-   Tesettürün gayesinin fuhşu, azgınlığı, seks kışkırtıcılığını, ahlaksızlığı, teşhirciliği önlemek olduğu. Seksi kıyafet bir kadın veya kızın, başını örtmüş de olsa, tesettürlü sayılamayacağını.

 

10-   Tesettürün, başını örttükten sonra canının istediği herşeyi giyebileceği ve her şeyi yapabileceği manasına gelmediği.

 

11- Tesettürle ilgili milyonlarca faydalı, değerli, etkili, güçlü broşür ve kitap yayınlanması.

 

12- Müslüman kadın ve kızların kıyafetlerinin, açık kadınlarınkinden üstün olması için ciddî müesseseler kurulması.

13- Tesettür kıyafetinin paradan başka birşey düşünmeyen bir takım bezirgan    zihniyetli    kimse    ve    ticarethanelerin    kâr    aleti    haline  getirilmemesi.

 

14- Şehevî, seksî, dikkat çekici olmamak şartıyla yüksek ve temsilci Müslüman kadın ve kızlarının çok zarif, çok kibar, sade fakat asil kıyafetlere, renklere, çizgilere bürünmeleri.

 

15-  Tesettürde dikkat çekici ve bayağı cırtlak pembelerden, cırtlak kırmızılardan, cırtlak yeşil ve mavilerden, acı ve cırtlak sarılardan kaçınılması.

 

16- Parlak ve cırtlak olmayan mat ve sade renklerin tercih edilmesi.

 

17-  Gerekiyorsa giyim-kuşam evlerinden olmak üzere dünyanın büyük müesseselerinden tesettür kıyafetleri konusunda yardım alınmalı, onlarla işbirliği yapılmalı.

 

18-  Kur’ân-ı Kerim’deki, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’in Sünnet’indeki, fıkıh kitaplarındaki tesettürle ilgili, ayetlerin, hadîslerin, hükümlerin çok düzgün ve vasıflı kitaplar halinde yayınlanması.

 

19-  Hiç olmazsa bir kısım tesettürlü Müslüman kadın ve kızların açık hanımlardan daha zarif, daha sanatlı giyinmiş, daha üstün bir zarfa bürünmüş olmalarının sağlanması.

 

20- Tesettür konusunda yapılması gereken ve yapılabilecek olan her faaliyetin, her hizmetin planlı ve programlı bir şekilde hakkıyla ifa edilmesi.

 

Yukarıda saydığımız hizmetler yapılabilir mi? Elbette yapılabilir. Mevcut düzen (Derin Devlet) bunlara birtakım sınırlar koymuştur. Mesela RTÜK, televizyonlarda çarşaf propagandasını önleyici yasaklar getirmiştir. Bunlara uymayan tv kanallarına ceza verilmekte, hattâ kapatılmaktadır. Ancak tesettür konusundaki engeller, yasaklar, kösteklemeler genel değildir. Bu konuda nereden baksanız yüzde seksen hürriyet ve serbestlik vardır. Lakin Müslümanlar, önde gelen şahıslar ve kurumlar bu hürriyeti fırsat bilerek, vazifelerini ve hizmetlerini yapmıyorlar.

 

Şimdi yaz aylarındayız, bir pazar günü bulunduğunuz şehrin, kasabanın meydanına, parkına bir gidiniz ve kadınların-kızların kılık kıyafetlerine bir bakınız. Açığı da berbat, tesettürlüsü de berbat. Utancımdan yerin dibine geçiyorum. Müslümanlar bu hallerede mi düşeceklerdi. En cırtlak, en bağırtlak, en berbat, en parlak, en göz çekici pembelere bürünmüş bir kızcağız! Başında gökkuşağı gibi bir eşarp, gurur ve kibir içinde salına salına bin türlü naz ve işve ile yanındakiyle dolaşıyor. Sözde tesettürlü. Yahu böyle tesettür olur mu? Bu gibi kadınları, kızları uyarmak, ikaz etmek, bilgilendirmek gerekir. Uyanırlar, hallerini düzeltirlerse ne âla. Düzeltmezlerse, ne halleri varsa görsünler….

İş o hadde vardı ki, başı örtülü göbeği açıklar bile görüldü. Geçenlerde, Hürriyet gazetesi “göbeği açık türbanlı kızlar”ın bir şarkıcıya, dans ederek eşlik ederken çekilmiş fotoğraflarını yayınladı.

 

Eskiden olsa bu fotoğrafın düzmece olduğunu düşünür, malum zihniyetin türbanlı kızlara çamur atmak için yaptığı bir işgüzarlık olarak değerlendirirdik.

Ama şimdi biliyoruz ki, fotoğraflar bir gerçeği yansıtıyor. Hem başlar örtülü, hem göbekler açık! Hem de cümle âlemin ortasında neredeyse oryantallere taş çıkartır gibi dans etmeler!

 

Peki bu noktaya nasıl geldik? Nasıl ki çarpık kentleşme diye bir kavram var, bu da çarpık bir gelişme, çarpık bir değişim! Yarım yamalak öğrendikleri bir takım bilgiler ile bu kızlar başlarını örtmelerinin gerektiğini biliyorlar. Ama başlarını örterken göbeklerini hiç açmamaları gerektiğinin farkında bile değiller.

 

Sulandırılmış bir eğitim ile ancak bu kadar oluyor demek ki! “Göbeği açık türbanlı kızlar’ın fotoğrafını gazetelerde gördüğümüz zaman rahmetli Prof. Ali Genceli’yi hatırladık. Enteresan bir adamdı.

 

Kaç dil biliyordu bilmiyoruz ama Arapça’dan da, Urduca’dan da çok hızlı tercümeler yaptığını biliyoruz. Bir taraftan eserin orijinalini okur, bir yandan da Türkçesini kağıda dökerdi. Genceli hoca bizim tanıdığımızda bekârdı. Akranları kendisini evlendirmeye çalışırlardı. Ve nasıl bir hanım istediğini sorarlardı. Genceli Hoca da onlara: “VALLAHİ üstadım bulacağınız hanımın başı açık da olabilir kapalı da ama poposu mutlaka kapalı olmalı” diye takılırdı. O zamanlar gülüp geçtiğimiz şey, bugün gerçek oldu.

Hanımlar başlarını örtüyorlar ama nerelerini açtıklarının farkında bile değiller. Çarpık gelişmenin daha doğrusu çarpık değişimin tabii sonucu bu olsa gerek! Doğrudan bir kez sapmaya görün!

 

Doğru ile aranızın giderek açıldığı aradan ancak aylar sonra yıllar sonra ortaya çıkar. Doğrudan bir kez ayrıldınız mı şeytan size yaptığınız her şeyi güzel göstermeye başlar. Açılan göbeğiniz bile size güzel gözükür”. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

 

“Şeytan onların yaptıklarını kendilerine süslemiş, güzel göstermiş”[3]Başınızın örtülü olmasını kafi sanır, öteki yerlerinizin açılmasında beis görmez olursunuz.

 

Geçtiğimiz günlerde İznik yolunda birkaç küçük beldeden geçiyoruz. Çok şükür gördük ki: Şalvarlı kadınlar, geleneksel, çarşafa benzer kıyafetleriyle dolaşıyor. Bunca çirkinlik, çıplaklık, göbeği açıklık içinde bu millî kıyafetleri görmek ruhuma huzur veriyor. “Be adam hangi devirdeyiz? Sen hâlâ çarşafı, tesettürü, geleneksel kıyafeti estetik buluyorsun!..”Aman darılmayın… Yakup Kadri’nin 1920’lerde kaleme almış olduğu “Çarşafa ve Peçeye Dair” başlıklı güzel yazısını okursanız bana hak verirsiniz. Hem geniş olun biraz, toleranslı olun. Bir Japon’un kimonuyu övmesi ne kadar tabiî ise, Müslüman bir Türkiyelinin çarşafı, feraceyi, yaşmağı, tesettürü övmesi de o kadar tabiîdir. Herhalde benden bikini mayo, göbeği açık dekolte kıyafet övgüsü beklemezsiniz.

 

Kadını hürleştirmek ve yükseltmek bahanesiyle, milletimize yapılan büyük zulümlerden birisi de, kadınların ve kızların öncelikle seks ve şehvet aracı olarak görülmesidir. Bizim dinimiz, bizim millî törelerimiz kadını anne, nine, teyze, bacı, kız evlât, eş olarak görür. Kadınların, hayvani içgüdüleri gıcıklayan şekilde reklamlarda, sahnelerde, ekranlarda, podyumlarda kendilerini teşhir etmelerinin medeniyetle, özgürlükle hiçbir alâkası yoktur. Böyle uygarlık ve özgürlükler bir aldatmacadan, şeytanî kuruntulardan ibarettir.

 

Kadınlara, üzerinde resmî antet bulunan “vesikalarla” fahişelik yapmak iznini ve hakkını vermek, asla kadın özgürlüğü değil, aslında en iğrenç bir kölelikten başka bir şey değildir.

 

Bir İslam şehrinin gerçekten bir İslam şehri olduğunu gösteren kıstaslar vardır. Bunlardan biri Cuma ezanı okunduğu vakit ticaretin durması ve erkeklerin Cuma namazı kılmak üzere camilerde toplanmasıdır. Bir başkası da kadınların tesettürlü olmasıdır.

 

Cuma ezanı okunuyor… Caddeler, meydanlar”, sokaklar insan dolu. Otobüsler, trenler, vapurlar, metrolar, otomobiller, taksiler, içleri insan dolu olduğu halde vızır vızır işliyor. Çarşılar, pazarlar, insan dolu… Dükkânlar, kahvehaneler, lokantalar, pastaneler, hanlar, pasajlar insan dolu… Bu şehir nasıl bir İslam şehridir.

 

Şu husus unutulmasın ki, tesettür konusunda çalışmak bir “Emr-i bil-mâruf ve nehy-i anil-münker” vazifesidir, farzdır. Bu farz büsbütün terk edilirse azab gelir, felaket gelir. Huzeyfe b. Yeman (R.A.) den rivayete göre Resülullah (S.A.V.) Efendimiz:

 

“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan ALLAH’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da  ALLAH  kendi  katından  yakın  zamanda  üzerinize  bir  azab gönderir. Sonra ALLAH’a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez”1 buyurarak, emr-i bil mârufu ve nehy-i anil münkeri terk eden bir toplum üzerine azab ineceğini açıkça haber vermiş, bizi uyarmıştır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’in her devirde gerçek ve icazetli vârisleri, vekilleri, halifeleri bulunmaktadır. Bunlarla birlikte. bunlara tabi olmalıyız. Böyle yaparsak inşALLAH, yanlış yola düşmeyiz.


 


[1] Müslim: Libas: 125.

[2] Müslim, libas:125, Cennet:52; Muvatta, Libas:7; A.b.Hanbel: 3/356, 440

[3] Neml Suresi: 24

Kaynak: Mehmet Talu – Dini Meselelerimiz Soru ve Cevaplar

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.