Tasavvufta ki Keşfi bilgi ile Vahiy Aynı Değerde midir
Keşfi bilgide yanılma, daha çok seyru süluk esnasında söz konusu olmaktadrr. Sülukünü tamamlayıp belli bir mertebeye ulaşanların keşfi bilgisinde ise genellikle hata olmayacağı belirtilmiştir. Zira bu kimselere gelen bilginin doğruluğu, kesinliği ve kaynağı açısından vahiy ile eşdeğerde olduğu kabul edilmektedir.
İmam Gazzali meşhur eseri İhya’ da, ilham ile meydana gelen ilmin sebebi, mahalli ve ilim olması bakımından vahiy ile hiç bir farkı olmadığını, aralarındaki tek farkın vahiyde ilmi getiren meleğin görülmesi olduğunu belirtir.1
Gazzali’nin bu görüşü daha soma gelen önemli mutasavvıflar tarafından da benzer ifadelerle tekrarlanmıştır. Örneğin Muhyiddin İbnü’l-Arabi (ö.638/1240) “Sufilerin kaynağı peygambere vahiy getiren meleğin kaynağı ile aynıdır; onlar zahirde Peygamber’e uymak suretiyle uyguladıkları ahkamı sırda Allah’tan almaktadırlar”2 derken, Azizüddin Nesefi (ö.681 veya 699/1300) bu hususta şöyle bir açıklama yapmaktadır: Ruhunu saf hale getiren insanın gönlüne melekler bir şeyler atarlar. Bu uyanıklık halinde olursa ilham, uykuda olursa doğru ruya adını alır. Eğer melekler gökten yere inip, bir şekle bürünerek Peygamber’e görünürler ve Allah’ın sözünü ona iletirlerse bu da vahiy adını alrr.3 İmam-ı Rabbani de seyru sülukünü tamamlayıp sıddıklik makamına ulaşanlara gelen bilgi ile peygambere gelen vahyi aynı görür ve aralarında birinin vahiy diğerinin ilham ile elde edilmesinin dışında bir fark olmadığnu belirtir. Sufilerin çoğu (yukarıda işaret edilen mertebelerde gelen) bilgiyi, doğruluğu ve kesinliği açısından vahiy ile eşdeğerde gördükleri gibi, aynı zamanda bu bilginin şeytan ve nefsin müdahalesinden korunmuş olması bakımından da vahiy ile aynı olduğunu kabul etmektedirler. Onlara göre nübüvvet makamı nasıl şeytanın vesvesesinden korunmuş ise, mükaleme ve mühadese mahallinde bulunan (ilham alan) kimse de şeytanın fitne ve vesvesesinden korunrnuştur. Böyle bir kimsenin kalbine şeytan hiç bir yönden giremez. Eğer bir teşebbüsü olursa, o kimse bunu hemen fark eder demişlerdir. 4
KAYNAK
- Gazzali, İhya., III, 25.
- Muhyiddin b. Arabi, Fustlsü’ l-hikem, (Haz. Ebu’I-ala Afifi), 1946, s. 63; ayrıca bk. a, mlf., el-Fütılhat elMekkiyye,ts. I, 150.
- Azizüddin Nesefi, Tasavvufta İnsan Mes’elesi: İnsanı Kamil (tre. Mehmed Kanar), İstanbul 1990, s. 106,108, 143, 144.
- Sühreverdi, Avarif, s. 316. Ayrıca Hakim Tirmizi.’nin (ö.320/932) bu husustaki görüşleri için bk.Abdülfettah Abdullah Bereke, “Hakim et-Tirmizi”, DlA, XV, 197.
- Doç. Dr. Reşat ÖNGÖREN’İN BİR BİLGİ KAYNAGI OLARAK TASAVVUFTA KEŞFİN DEGERi YAZISINDAN ALINTIDIR