Tasavvufta Kesf ve Yakin
Belli bir mertebeye ulaştıktan sonra elde edilen keşfi bilgi sufilerce muhtelif açılardan vahiyle eşdeğerde görülse bile, bu bilginin açıklanma zorunluluğunun bulunmaması ya da çoğu zaman açıklanabilir türden olmaması veya kolayca ifade kalıplarına dökülememesi sebebiyle, bağlayıcılık noktasından keşf sahibinin dışında bir başka kimseyi ilgilendirmediği, dolayısıyla subjektif olduğu açıktır. Ayrıca burhan ve delilin geçerli olduğu alanda keşfi bilginin istidlali bilgilerle aynı olacağının belirtilmesi, bu sahada keşf yoluyla farklı bir bilginin ortaya çıkmayacağını da göstermektedir. Bu durumda keşfi bilginin kişiye ne gibi bir yararı olduğu sorulabilir. Sufilerin açıklamaları dikkate alındığında bu soruya verilecek cevap, “yakin” olacaktır.1 Zira onlara göre keşf sahibi, vahiy ile bildirilmiş olan ve burhan ve delille ortaya konmuş bulunan dinin hükümlerini, bizzat görür hale gelerek kesin imana; yani yakine ermektedir.2
Nitekim İbrahim (a.s.) Hz. Allah’tan, ölüyü nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini talep edince, Hz. Allah “Yoksa inanmadın mı?” diye hitap etmiş, o da “İnandım ancak kalbimin mutmain olması için görmek istedim” diye cevap vermişti (Bakara, 260).
Buna sufiler, iman ile “ıyan”ın birleşmesi demektedirler.3 Bu hale eren kimse, dil ile ikrar, kalb ile tasdik, ruh ile yakin4 derecesine ulaşmış demektir. İmam Gazzali’nin yakin nuruyla müşahede sonucu ariflerin ulaştıkları imanı en ileri mertebe olarak görmesi,5 perdenin kalkmasıyla hakikatin açık bir şekilde görünmesi diye tarif ettiği mükaşefe ilmini, bütün ilimlerin gayesi olarak takdim etmesi ve bunun, kalb aynasını kötü sıfatlardan temizleyerek orada bir nurun zuhur etmesini sağlayan sıddik ve mukarreblerin ilmi olduğunu belirtmesi 6 bu sebeple olmalıdır. Ayrıca yakin derecesinde Imana eren kişinin, şer ‘i emirleri yerine getirmekte zorlanmayacağı belirtilmiştir.7
İmam-ı Rabbani bunu şöyle dile getirir: Sufiyye yoluna girmekten maksat şer’an itikad edilmesi gereken şeylerin hak olduğuna yakini artırmak … Ve şer ‘i emirlerin edası hususunda kolaylık sağlamaktır. 8
[divider]
KAYNAK:
- Mesela bk. Serrac, el-Luma’, s. 101-103; Kelabazi, et-Taarruf, s. 123; Kuşeyri, er-Risale, I, 446,448-449, 451; Herevi, Menazilü’s-sairin, s. 27.
- Hz. Ebu. Bekir’in, “Yakin imanın tamamıdır” dediği nakledilmektedir (bk. Mustafa Fayda, “Ebü Bekir”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi [DİA], X, 107); Sufilerden Ebu Bekir Verrak’ın benzer sözü için bk. Kuşeyi, er-Risale, I, 450.
- Bk. Ali b. Hüseyin Vaiz Kaşifi, Reşahat-ı Aynül hayat (Tre. M. Şerif el-Abbasi), İstanbul 1291, s. 128.
- Sülemi, Kitlibü’l-mukaddimefi’t-tasavvuf, s. 103.
- Gazzali, İhya, III, 20.
- Gazzali, İhya, l, 32-33.
- Kişinin ameli ancak yakin ile güç yetirebileceği, amelde noksanlığın yakinde eksiklikten ileri geldiği, Lokman Hekim’den naklen kaydedilmektedir (bk. Aziz Mahmud Hüdayi, İ tim Amel Seyr u Sülük [haz. Hasan Kamil Yılmaz], İstanbul 1988, s .. 25).
- İmam-ı Rabbani, I, Mektup 59,217.
- Doç. Dr. Reşat ÖNGÖREN’İN BİR BİLGİ KAYNAGI OLARAK TASAVVUFTA KEŞFİN DEGERi YAZISINDAN ALINTIDIR