SÜNGER
(“Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabından)
Hüsna heyecanlıydı. Sabahın erken saatlerinden beri, mutfakta, yemek hazırlamakla meşguldü. Annesi ilk defa evine misafir olarak gelecekti. Evi döşerken hep birlikte gelip eşyaları yerleştirmişlerdi ama o zaman başkaydı. İlk gelişinde annesini en iyi şekilde ağırlamak istiyordu. Özene bezene, annesinin sevdiği yemeklerden hazırlamıştı.
Saate baktı, on bir olmuştu. “Öğleye bir saat kalmış, annem nerde kaldı?” diye düşündü. Evleneli daha iki hafta olmuştu ama annesini çok özlemişti. Bu kadar özlemiş olmasına şaşırdı. Bekârken çok daha uzun ayrılıkları olmuştu annesinden. Öğrenciyken eve iki ayda bir ancak gidebilmişti ama hiçbirinde bu kadar çok özlememişti. Bu iki hafta içinde annesiyle telefonda konuşmuşlardı; o zaman da garip bir hüzün çökmüştü üzerine, ağlamamak için kendini zor tutmuştu.
Zilin sesiyle kapıya koştu. Açmasıyla annesine sarılması bir oldu. Uzun uzun kucaklaştılar. Sonra salona geçtiler. Annesi elindeki küçük, süslü paketi ona uzattı.
– Bana hediye mi aldın, diye sevinçle kaptı elinden.
Annesini görünce kendini küçük bir kız çocuğu gibi hissetmişti. Çabucak açtı paketi. Annesinin getirdiği hediyeyi görünce şaşırıp kaldı. Pakette basit bir temizlik süngeri vardı. Biraz da eski gibi duruyordu. Sanki annesinin yatak odasındaki aynanın önünde yıllardır duran süngerdi bu. Annesi onun şaşkınlığını, oturduğu koltuğun arkasına iyice yaslanmış, gülümseyerek izliyordu.
– Bu senin yatak odandaki aynanın önündeki sünger mi?
– Evet…
– Bana niye getirdin, anlayamadım? Evde çeşit çeşit temizlik bezi var.
Annesi gülümsedi:
– Bu ayrı, bu başka… Bunun manevi değeri var: Bu süngeri ben evlendikten sonra, annem evime ilk ziyaretinde getirmişti. Onu ev temizliğinde hiç kullanmadım, her zaman odamda, gözümün en çok göreceği yerde, aynanın önünde durdu.
Hüsna, annesinin odasına girdiğinde bu süngeri görürdü ama bir hikâyesi olduğunu bilmiyordu. Annesi onunla, odasındaki tozları alıyor zannediyordu. Hatta küçükken o süngeri alıp, toz alacağım, diye aynalara dolaplara az sürmemişti. Annesi gördüğü zaman elinden alır, aynı yere koyardı.
Demek ki annesi için bir hatırası vardı ki, ona getirmişti. Gerçi bir sünger yerine, annesinin inci kolyesini ya da zümrüt yüzüğünü tercih ederdi ama annesi bunu getirmişti, kabul etmekten başka da yapacak bir şey yoktu.
– Teşekkür ederim anneciğim, bunu hep saklayacağım.
– Sakla diye getirmedim, kullan diye getirdim.
– Kullanamam, hatırası varmış.
– Ev temizliğinde kullan demedim zaten. Benim kullandığım gibi kullan. Odanda her zaman gözünün önünde olsun ve benim gibi “geçmişe sünger çekmek için” kullan.
– Anlamadım anne, nasıl yani?
Annesi ayağa kalktı:
– Anlatacağım ama ben çok acıktım. Mutfaktan nefis kokular geliyor, yemeğimizi yerken anlatayım.
– Tamam anneciğim, hadi mutfağa geçelim.
Çorbalarını içerken annesi anlatmaya başladı:
– Annem de ilk evime ziyarete geldiğinde bana bu süngeri güzel bir hediye paketi içinde getirmişti. Ben de senin gibi şaşırmıştım. Zaten çeyizimde sünger de temizlik bezleri de vardı. Annem bir tane daha, hem de hediye paketi içinde niye getirdi, diye düşündüm.
– O da mı hediye paketi içinde getirmişti?
– Evet. Verirken bana dedi ki: “Kızım, bu süngeri sana temizlik yaparken kullan diye getirmedim. Babanla benim evliliğimi biliyorsun; kavgayla, hırgürle geçti. Babana ne zaman sinirlensem kırk yıl öncenin bile sözlerini, tatsızlıklarını ısıtıp ısıtıp babanın önüne koydum. Ne bir saat öncesini unuttum, ne kırk yıl öncesini. Ömrüm babanın bana yaptıklarını başına kakarak geçti. Baban bana sürekli ‘Geçmişe bir sünger çek de mutlu olalım’ derdi ama ben hiç sünger çekemedim. Mutlu da olamadım. İşte sen, benim yaptığım hatayı yapma diye sana bu süngeri getirdim. Bu süngeri göreceğin bir yere koy ve kocanla aranda geçen tatsızlıkları yaşayıp bitirdiğin anda üzerine bir sünger çek. Bir daha da sözünü etme…” demişti.
Hüsna duygulanmıştı:
– Yaa, canım anneannem, demek öyle demişti.
– Bu sünger, benim evlilikte mutluluğumun en büyük sebebi oldu. Annemin sözlerini sonra çok düşündüm, annem haklıydı. Çok kavga ederlerdi, bu kavgaları bizi de çok üzerdi. Meselâ annem, babamın çorabını salona atmasına sinirlendiği anda, en son sinirlendiği bir olaydan başlayarak evlendiği güne kadar giderdi. Konuşurdu da konuşurdu. Bırak babamı, biz bile sinir olurduk. Sonra günlerce birbirlerine küserlerdi.
Hüsna annesinin tabağına pilav ve kuru fasulye koydu.
– Nasıl barışırlardı, kim özür dilerdi daha çok?
– Kimse özür dilemezdi. Uzun bir küslükten sonra bir sebepten konuşmaya başlarlardı. Onlar küsken biz aracılık ederdik. “Annene söyle / babana söyle” talimatları içinde, arada hep elçilik yapardık.
– Çok inat kadın anneannem; ama demek ki yaptığı hataların da farkındaymış baksana. Sana sünger getirip itirafta bulunmuş.
– Evet, iyi ki de getirmiş. Öyle faydasını gördüm ki… Bu süngerle nelerin üstünü örttüm, ne tatsızlıklara sünger çektim… İşte sana da bunun için getirdim, aslında her kadına “Geçmişin tatsızlıklarını sil!” diye hatırlatan bir sünger lâzım.
– Niye bilhassa kadınlara lâzım?
– Çünkü erkekler, geçmişi pek hatırlamazlar, geçmişin kavgasını pek yapmazlar. Elbette kin tutan erkekler de vardır fakat kadınlar kadar çok değildir. Biz kadınlar, bizi mutsuz eden hiçbir şeyi unutmayız, hatırladıkça acı çekeriz. Etrafımızdakilere de acı çektiririz.
Hüsna güldü:
– Kat kat acı, dön dön acı yani.
– Aynen öyle… Ben bu süngerin sayesinde, bir daha o mevzuya dönemeyeceğimi bildiğim için, yaşadığım anda söyleyeceğim neyse saygı çerçevesinde onu söyledim. Düşündüklerimi ve hissettiklerimi anlattım. Ağlayacaksam ağladım, üzüleceksem üzüldüm ama ertesi güne taşımadım. Geçmişi babanın başına hiç kakmadım.
– Yani üstüne bir sünger çektin.
– Evet, sünger çektim.
– Ama babam da iyi adamdır anneciğim. Seni üzecek çok şey yapmamıştır.
– İyi adam, iyi baba ama karı koca olunca işler değişiyor. Küçük büyük pek çok şey sıkıntı olabiliyor.
– Bildiğim kadarıyla sizin büyük bir sıkıntınız olmadı.
– Oldu ama ben üzerine sünger çektiğim için size göstermedim. Meselâ evlendiğimiz ilk yıllarda babaannenler çok üzerime gelmiş, incitmişlerdi beni. Baban da onlardan yana olmuştu. Ben de gençtim, cahildim. O zaman çok üzülmüştüm de sonra düzelttik arayı. Fakat ben arada onlara kızsam da babana “Annenler bana şunu yaptılar.” dememişimdir. Başka şeyler de oldu, bir kere de çok üzdü baban beni.
Hüsna annesinin gözlerinin dolduğunu fark etti.
– Ne oldu anne, hatırladığında seni bu kadar üzen şey nedir? diye sordu.
Annesi gülümsemeye çalışarak:
– Boşver kızım, hatırlaması beni üzecek, öğrenmenin de sana faydası olmayacak şeyi konuşmayalım. Süngerleyelim.
– Sen bilirsin anneciğim.
Annesi konuşmasına devam etti:
– Aslında küçük şeylerin üzerine sünger çekmek de çok gerekli. Çoğu zaman eşler arasında sevgiyi tüketen şeyler küçük sıkıntılardır. Sen şunu yaptın, bunu dedin, şunu unuttun gibi ıvır zıvırlar büyüyüp kocaman dert oluyor.
Hüsna, iki gün önce kocasıyla yaptığı ilk kavgayı hatırladı. Kocasına klozetin kapağını açık bırakmamasını birkaç kez kibarca söylemişti ama aldırış etmediğini görünce kızıp bağırmıştı. Fazla uzatmamışlardı, çabuk barışmışlardı ama ya yine yapmazsa ne olacak? Klozet kapağı yüzünden kocası ile muhabbeti kaybetmek istemiyordu. Dün de ütülü gömlek tartışması yaparken Hüsna klozetin kapağını araya sıkıştırıp onun kavgasını bir kez daha yapmıştı.
Ben haklıydım, diye düşünüyordu ama annesi konuşurken hatasını fark etmişti. Annesinin getirdiği, mutfak tezgâhının üzerindeki süngere baktı. Evet, sünger çekmeyi öğrenmeliydi. Yoksa dırdırcı bir kadın olup çıkacaktı.
Annesi yemeğini bitirmişti:
– Ellerine sağlık kızım, Bak taze taze yemek yapmışsın, tadına vara vara yedik. Yemekler günler önce yapılıp bir kaç kez ısıtılıp bayatlamış olsaydı hoşumuza gitmezdi. Geçmişin tatsızlıkları da bayatlamış yemek gibidir. Bir kere ısıtırsan yenebilir ama ikinciye bir daha ısıtırsan yenmez. Kötü bir tat oluşur.
– Haklısın anne.
– Bunun için, bayatlamış sözlerle kocanın başını şişirme. Onu kendinden soğutma.
– Tamam anneciğim, dikkat edeceğim. Sünger için çok teşekkür ederim. Şimdi onu götürüp olması gereken yere koyacağım.
Hüsna, süngeri götürüp yatak odasındaki aynanın önüne koydu. Gülümseyerek süngere baktı. Bir saat önce sünger paketten çıktığında, nasıl da hor görmüştü onu… Oysa şimdi gözüne ne kadar değerli geliyordu. Ona her baktığında “Geçmişe sünger çek…” diyecekti. Ne kıymetli bir öğüt, diye düşündü.
Hüsna, akşamüstü annesini yolcu edince, anneannesini aradı. Annesine verdiği süngerin artık kendinde olduğunu anlattı. Anneannesi uzun uzun güldü: “Sana bir sır vereceğim ama sakın annene söyleme.” dedi. Hüsna söz verdi.
“Annenin evine ilk defa giderken bir hediye götürmek istedim ama o zaman çok fakirdik. Dedene söyledim, hiçbir şey alamadı. Evde az kullanılmış bir sünger vardı. Ben de onu paketleyip götürdüm. Fakat kızıma bir sünger götürmek zoruma gitti ve maddî değeri yok bari manevî değeri olsun, diye düşünüp süngere, geçmişi silme üzerine bir hikâye uydurdum. Uydurdum diyorum ama aslında gerçekti, kendi yapamadığım bir şeyi sünger bahanesiyle kızımdan istedim. O da ciddîye alıp faydalanınca bir daha hakikati açıklayamadım. Aslında süngeri hatalarımı anladığımdan değil, fakirlikten götürmüştüm…” dedi.
Hüsna telefonu kapatınca yatak odasına gidip, süngere bir kez daha baktı. Manevî değeri şimdi bir kez daha artmıştı. Çünkü bu manaya anneannesinin hikâyesi de eklenmişti…
Sema Maraşlı/ “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabından bir hikaye
Kızgınlık, kırgınlık veya acıya tutunmayın. Enerjinizi çalarlar ve sizi sevmekten alıkoyarlar.
Leo Buscaglia