Sen Yine de Sarıl Umutlarına !
Belki de yazmanın tam sırası…
Belki yeniden doğrulmaların…
Hayat ki, bir imtihan işte sırrını ne bileceksin? Âlemden öte bir Âlem… Plânlar üstü bir plân… Hesaplar içre bir hesap… Döner devr-i gün emir ehlince… Döner gün emredildiğince… Güneş hep umutların üzerinden doğar sabahları, düşüşlerin, yontulan inançların, biten tükenen tevekküllerin üzerine batar… Yıldızlar, hani şu semanın süsü, göz kırpanı; yaş olur, kayar gider beklentilerden o vakit…
Nedendir battığımız bu gayya?.. Niye hiçbir şey nefsi tabirimizle istediğimiz gibi olmuyor?..
Kimin tutmasını bekliyoruz yerlerdeki ruhlarımızın canından… Ya neden dumanlıdır hep türküler?.. Meselâ acıyı anlatan hani nedendir şarkılar, ahh medet umulan ya da dermanî görülen ah şu çalgılar…
Sıkıntıdasın… Çıkmazlardasın… Türbelere asılmayı bekleyen kumaş parçacıkları, hani şu kurtaracak olanlar, seni bekler hadi!.. Ya her şey ne kadar da iyi gidiyordu bu felaket gelmeseydi… Hissettirmesin acılar kendini, alkol seni bekler hadi!.. Ya bu yediğin ihanetler?.. kusulan kinler ?.. Ah’ların sarhoş etmiş seni… Bir katliam bekleniyor şimdi!… Hadi!
Bu kadar sarhoş olmuş hissiyatımız işte! Bu çirkefliği hoş göstermiş, hakikati unutturmuş. Şeytanın kahkası örtmüş inançları…
İntiharlar…
Katliamlar…
Kim vurduya’lar..
Hasılı, dünya senin gözüne çok dolmuş ey umutsuzluğa batan insan, puslamış hayatının amacını…
Doğrulalım yeniden..
Ne zaman ki tüm düşüşlerini avucuna alır da insan, sonsuz kudrete ihtiyacını itiraf eder, iki büklüm acziyete yapışır, Âzâmetin O’nda olduğuna, tüm iradelerin idaresi altında olduğuna inanıp bu hissini itiraf ederse; işte bu bir doğruluşun adıdır… Zira yaşanan çoğu yıkılışlar ilahi vârı, ilahi ikram ve lütufları görmezlikten gelişin sonudur..
Yarım bıraktığımız ne de çok iş var… Ne çok çıkmazlar var ÖYLE sandığımız…
Yol belli, yordam belli… Nizam belli, intizam belli halbuki… Unutmamalı Mevlâna’nın(ks) kutsi sözünü: “Ayak kırıldı mı, Allah kanat bağışlar. Kuyunun dibinde bile bir kapı açar…”
Öyleyse umut etmenin tam zamanı…
“Cenâb-ı Hak insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir zaaf vermiş, tâ ki daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip niyaz etsin, dua etsin.(yirmibeşinci lema onikinci deva)
“Kullarım sana beni soracak olursa, (bilsinler ki) ben, şüphesiz onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim.” (Bakara Suresi, ayet: 186).
“Bana dua edin, sizlere icabet edeyim.” (Mü’min Suresi, ayet: 69).
Bir vaad var! Bir nîdâ var; vaadlerin en güzeli… En tevekkülde ağırlayanı… En çok umutlandıranı… En çok kendine yaklaştıranı, kendini tanıtanı ve kendinde yaşatanı… Tüm en’lerin en’i hasıl-ı Kelâm…
O vakit bu kadar derdi maişetten sıyrılıp kaptana güvenerek yola devam edeceğiz… Sen varsın ne gam var? diye diye… usul usul… O’ndan başka kimsemiz olmadığı halle… Ente’l-Hakk, Ente’l- Rabb, Ente’l- Fehr…diye diye, yana yakıla…
قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَاۤؤُكُم”
“ Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var?(Furkan suresi 77.Ayet)
Biz kendisine yönelmekle kıymet kaftanını giyinecek olanlarız. Biz ‘Kopan ayakkabının bağına varıncaya kadar rabbinden dile’ diye buyuran, Aleyhissalatu vesselamın ümmetiyiz… Elhamdülillahi ala nimetil İslam, elhamdülilllahi ala külli hal…
Allahımız kuluyla konuşur, hem öyle konuşur ki başka ses istemezsiniz hayatınıza…
Öyle hissediyorm… Allahımızın benimle konuştuğunu… Hissediyorum… Meselâ çıkmazlardaki halde… Bir arzu halde… Bir yakarışta için için… Bir Allah’ım deyişimde en candan… Lebbeyk geliyor ardından… Ağlıyorum ahvalime, ‘Allah’ diyorsa gözyaşım, o anda bakıyorum ki, karşıma beni anlatan, tam da o halimi anlatan bir yazı, bir nükte çıkıyor. Çıkarılıyor yahut…
Ne yaparım ben dediğimde sanki yed-i kudret uzatıyor bir reçete… Ya bir bakıyorum uzun zamandır görüşemediğim ama gönül bağım olan bir sevdiceğim arıyor… Konuşuyoruz, derken bir konu açılıyor, Allah onun dilinde beni teskin ediyor… Anlıyorum… Ya ardı sıra ummadığın bir mutluluk çalıyor kapını Allah’ım diyorsun, hoşgeldin…
Biliyorsun çünkü: “Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder… (yirmi dördüncü mektubun birinci zeyli üçüncü nükte)
Bir daha sevdalanıyorum, muhabbetinle gönlümü bahreyle diyorm… Boş çevirmiyor beni Elhamdülillah.
Yoksa haşa ve kella binler haşa ki rabbimiz ses, harf, konuşma gibi insana isnat edilen hallerden münezzehtir.
Sadıku’l-vaad’il-Emin buyuruyor:
“Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: “Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi.” (Buhârî, Daavât 22; Müslim, Zikr 92, (2735); Muvatta, Kur’an 29 (1, 213); Tirmizî, Daavât 145, (3602, 3603); Ebû Dâvud, Salât 358, (1484)
“iste…
iste!… Karşılık bulacaksın. Çal kapıyı usanma, açılmak içindir kapılar. Yer olmasaydı orada sana önüne duvarlar çıkardı… Vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi… Madem ki ihtiyacın var, çalacaksın! Öyleyse en büyüğünü çal kapıların… Aç elini gönlünle birlikte. Dinleyen rabb’indir senin. Unutma duanın kuvvetini. Birleştir işinle kalbini… Ve ümitle, azimle yürü hedefe… (Vehbi VAKKASOĞLU)
Haydi! Zekeriyya (as)ın duasına duamızı katıp, tevekküle varalım… Avuçlarımıza Efendimiz (sav)in ellerini alıyormuş O’nun ardına sığınıyormuş suçlu bir çocuk gibi, O’nu vesile yapalım; elbet seni duyan sana yetişecektir… Abd’den Rabb’e yüksele dursun niyazlar…
“Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.”
(Meryem 4)
Allah’ım bahtına düştük.. Gayrı yanından başka yanımız yok… Bizi sende yakın kılımakla şereflendir… Sende eyle bizi… lütfuna talibiz…
“Her şey Sen olsun şu dünya da, olmasın sen olmayan dünya da…”
(İskender PALA)
Binler Âmin…
El Baki hüvel Baki
[author image=”http://www.fikiratlasi.com/wp-content/uploads/1467192_413437188755955_146622145_n.png” ]Araştırmacı – Yazar Merve DİKİCİ [/author]