Sanal gerçek, gerçek gerçekten daha gerçek: Postmodernizmin çölüne hoş geldiniz! – Yusuf KAPLAN
ir şey oluyor, bir çağ değişimi bu: Modernliğin yerini, Tanrı fikrini, hakikati, doğayı yok sayan, dahası açıkça veya örtük şekillerde yok eden postmodernliğin anlamsız, ışıltılı, içi boş, ruhsuz dünyası aldı. Gösteri, imaj ve algı imparatorluğu.
Zaman fikrini yok eden, geçmiş zaman ve gelecek zaman duygusunu iptal ederek, zamanı buraya ve şimdiye kilitleyen, tek bir zamana genişletilmiş bir zamana hapseden postmodern durum, bütün dünyada ilk kez eş zamanlı olarak kök salmaya başladı.
FİZİK-UZAY’DA DEĞİL, SİBER-UZAY’DA YAŞIYORUZ ARTIK!
Bildiğimiz dünya çoktan çöktü, tarih oldu!
Fizik-uzayda değil siber-uzay’da yaşıyoruz artık.
Neresinden bakarsanız bakın gerçek dünyada yaşamıyoruz: Sanal dünyada yaşıyoruz: Sanal gerçek, gerçek gerçekten daha gerçek!
Nedir bu?
Gerçeğin buharlaşmasıdır!
Ön planda gerçeğin ama arka planda hakikatin buharlaşmasıdır bu!
Fizik gerçekliğin buharlaşmasından, gerçeğe dokunma imkânlarımızın iptal edildiğinden söz ediyoruz.
Gerçeğe değemeyen, dokunulamayan bir hayat orman kanunlarının hâkim olduğu ruhsuz bir arenaya dönüşür.
İnsan hayatı yaşayabilmeli, hayata değebilmeli, soluyabilmeli hayatı ki, insan olarak kalsın, en temel insanî özelliklerini koruyabilsin.
SANAL DÜNYA, ONTOLOJİK BOŞLUK, ANLAMSIZLIK VE ŞİDDET
Sanal dünya, hayatta ontolojik bir boşluk oluşturuyor; ontolojik boşluk, anlamsızlık ve şiddeti normalleştiriyor.
İnsanı iki zıt kutba fırlatıyor aynı anda: Hız, haz ve ayartının kölesine dönüşerek hayata tutunma. Stadyumlara, müzikhollere, dans ve eğlence salonlarına, avm’lere filan doldurarak hayattan kaçırma.
Nietzsche’nin deyişiyle hayatı inkâr, dünyanın sorunlarına yabancılaşma, pasif nihilizm bu.
Diğer uçta da, hakikatin inkârı, dolayısıyla aktif nihilizm var.
Hayat med ve cezir’leriyle, iniş ve çıkışlarıyla, gidiş ve gelişleriyle yaşandığı zaman, insanın zorluklara direnme, kötülükleri aşabilme, iyiliği tercih edebilme melekeleri gelişir.
Acıyı tadamayan insan acımasızlaşır sonunda.
Zorlukların ortadan kaldırıldığı hayat, kaçınılmaz olarak insanın ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanır: Zorlukların ortadan kaldırıldığı hayat, insanın zorluklarla karşılaştığında bu zorluklara direnme imkânlarını ve kabiliyetlerini yok eder.
Hayatın sadece kolaylıklardan ibaret hâle gelmesi, iptal edilmesi demektir, kaçınılmaz olarak.
Hayata anlam katan şey, kolaylıklar, her şeyin kolaylaşması değildir; hayatı anlamlı kılan şey, zorluklardır, insanın, bu zorluklara göğüs gerebilme kabiliyetleri edinmesi.
Kolayın hem hiç bir değeri yoktur hem de insana verebileceği hiç bir değer sözkonusu değildir.
Kolay elde edilen, kolay elden gider, diye boşuna söylememişler atalarımız.
Hakikat kolay elde edilmez. Kolay lûtfedilmez. Hakikati elde edebilmek için ateşte, aşk ateşinde, yanmak, pişmek, dövülmek gerekir. Hakikat, hak edene lûtfedilir.
Hakikati hak etmek için de, çilesini, fikir ve oluş çilesini çekmek gerekir.
Hakikat, hak etmeyene de lûtfedilir; ama bir şartla: Denemek, sınamak için.
ACISIZ HAYAT, ACIMASIZLAŞTIRIR İNSANI…
Dünyadan acıyı kovmaya, acı’yı her alanda yok etmeye çalışıyorlar. Ne kadar anlamsız ve sonuç itibariyle tehlikeli bir girişim bu.
Acıyı tadamayan insan acımasızlaşır sonunda.
Acının büsbütün yok edildiği bir dünya, algının hükümranlığını ilan ettiği, acımasızlığın hem kral hem de kural olduğu bir dünyaya dönüşür: Gerçeklerin yerini sanal gerçekler alır.
Sanal gerçeklerin dünyası ruhsuzdur, algıya dayanır, algı operasyonlarıyla nefes alıp verir, algılarla yaşar.
Algı’nın yegâne ve tek veri, gerçek olarak kabul edildiği sanal dünyanın hükümran olduğu dünyada bütün kurumların yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Bu kurumların başında elbette ki,hukuk kurumları gelir. Adaletin olmadığı, buharlaştığı, acımasızlığın kural hâline geldiği bir dünyada yaşanmaz çünkü.
Her şey sanallaştığı, sanal dünyada cereyan ettiği için, suçlar da, özellikle de kriminal suçlar da sanallaşır: Sanal dünyada işlenen suçlar sınır tanımaz: Bir ülkeden başka bir ülkeye siber saldırılar gerçekleştirilebilir kolaylıkla.
Siber suçlar, bütün hukuk sisteminin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılar