Sahabe ve Kur’an’ı Kerim
Sahâbe, Kur’an’ı bir bütünlük içerisinde öğrenmiştir. Zaman zaman İslâmî ilimlerin belirli alanlarında gevşeme olunca sahâbenin bu alanları öğrenmeyle ilgili tavsiyeleri de vardır. Feraiz ilminin öğrenimi zayıflayınca Hz. Ömer, İbni Mes’ud ve Ebû Musa el-Eş’arî; “Feraiz ilmini öğrenmenin önemini belirten” açıklamalarda bulunmuşlardır.[1] Bu lokâl tavsiyeler bir yana, sahâbe, Kur’an’ı kendi bütünlüğü içinde öğrenmiştir. Kur’an’daki bütünlüğü yakalayabilmek içinde önce Kitab’a iman etmek ve onun konumunu hakkıyla takdir etmek gerekir. Şu olay, sahâbenin Kur’an öğrenimine nasıl baktığını çok net olarak gözümüzün önüne sermektedir: “Hayatımda öyle anlar yaşadım ki bizden birine Kur’an verilmeden önce iman verilirdi. Hz. Muhammed’e bir sûre indirildiği zaman, sizden birinizin Kur’an öğrendiği gibi onun helalini ve haramını öğrenirdi. Sonra öyle insanlar gördüm ki, onlar imandan önce Kur’an’ı alırlardı. Fatiha’dan, Kur’an’ın sonuna kadar (iki kapağın) arasında bulunan her şeyini okur, fakat onun emirlerini ve yasaklarını, yanında durup düşünmesi gereken şeyleri bilmezdi.”[2] Bu sözün sahibi olan Abdullah b. Ömer gibi sahâbîler anlamayı; helal ve haramı öğrenmeyi ciddiye alan bir öğrenme usulünü Hz. Peygamberden alınca, Kur’an öğrenimi onların yıllarını almıştır. Böyle bir öğrenim sürecinden geçen Hz. Ömer, Bakara sûresini on iki yılda öğrenirken[3] Abdullah b. Ömer aynı sûreyi sekiz yılda öğrenmiştir.[4] Öğrenme olayını Kur’an’ın manasından ve içindeki hükümlerden ayrı düşünmeyen sahâbenin nazarında, Bakara ve Âl-i İmran surelerini öğrenmek çok büyük bir hadiseydi.[5]
“Kur’an’dan önce bize iman verildi.” şeklinde bir başka rivayet de Cündeb b. Abdullah vasıtasıyla gelmiştir.[6] Sahâbe bu şekildeki ifadelerle, Kur’an’a atomik / parçacıl olarak yaklaşan; muhtevasını ayrıntılarıyla öğrenmelerine rağmen ona iman etmeyen, hayatına katmayan, bilgiyi bilgili olmak için öğrenen insanlardan ayrı olduklarını ortaya koymuşlardır. Onlar Kur’an’ın tefekkür etmek ve yaşamak için indiğini bildiklerinden dolayı tilâvetini, amelden ayırmamışlardır.[7] Kur’an’ı meta hâline getirip iman etmeden üzerinde çalışma yapanlar günümüzde müsteşriklerdir. Hem onlara benzememek hem de sahabe okuyuşunu diri tutmak için tilavet, anlama ve hükümlerini hayata katmak eş zamanlı yürütülmelidir. Sahabe modeli de budur.
[1] Dârimi, 21, Fedailu’l-Kur’an 1, 737-8.
[2] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 165.
[3] Kettanî, et-Terâtibu’l-İdariyye, III, 95.
[4] Malik, 15, Kur’an 4,I, 205; İbn Arabî, Ahkamu’l-Kur’an, I, 15.
[5] Zemahşerî, Keşşaf, I, 104.
[6] İbn Mace, 1, Mukaddime 9, no: 61, I. 23.
[7] İbn Kayyım, Medâricu’s-Sâlikîn, I, 485; İbnu’l-Cevzî, Telbîsu’l-İblis, s. 101.
MEHMET SÜRMELİ