EditörGüncel YazılarTüm YazılarYazi Atlasi

Pek Âlâ değil, hatta gayetle çirkin!

Yaz bitiyor. Eylül geldi bile. İş, okul derken yeniden tatlı telaşlı bir dönem başlamadan hemen önce en yakın arkadaşlarla bir araya gelmeyi kim istemez? Sevdiklerinizle yapacağınız bu özel buluşmanın çok güzel olacağına şüphe yok. Evde güzel bir akşam mı organize etmeli? Yoksa hep birlikte bir yere mi gitmeli? Peki, ama evdeyse ne giymeli, dışarıdaysa ne giymeli? Siz arkadaşlarınızı şimdiden çağırın ve stilinizi dert etmeyin! Eylül sayısı hepsi birbirinden farklı stil önerileri bulacağınız vazgeçilmez danışmanınız olacaktır.’

Böyle diyor Aliyyül Âlâ isimli ‘stil sahibi kadının dergisi’nin eylül ayı editör yazısı.

Eh, bu satırları okuyan kadının da bütün dertleri, sıkıntıları böylece sona eriyordur. ‘Evde güzel bir akşam organize edeceğim; fakat ne giysem acaba?’ diye düşünen kadınlar için bu muazzam fırsat kaçırılacak gibi durmuyor zira.

Derginin eylül sayısının kapağında kirpikleri yaklaşık 1,5 kilometre, kaşları kalemle çizilmiş, parlak kırmızı tondaki ruju göz alan Ellinor Jansson isimli bir abla var. Elbisesi, küpesi, çantası, yüzüğü, elbisesinin üzerinde adına ne dendiğini bilmediğim yelek benzeri ‘şık parça’sı çok hoş. Buraya kadar sorun yok. Ortalama bir ‘kadın’ dergisinin ortalama bir kapağı. Seküler dünyanın seküler kadınına ‘parasıyla mutluluk pazarlayan’ dergilerden biri anlayacağınız.

Sorun, boynu ve hatta boynunun bir miktar altı olduğu gibi görünen kapaktaki ablamızın başında bir ‘türban’ın sarılı olması. Bu şık kombin, bir türbanla tamamlanmış. Zaten Âlâ dergisi de genel olarak ‘türbanlı ablaların stil sahibi olması’ için çıkan bir dergi.

Buraya döneriz. Başka bir yoldan ilerleyelim birazcık.

Derginin imtiyaz sahibi Gülsüm Çiçekçi’nin ‘editör’ yazısının son paragrafı aynen şöyle: ‘Değişmeyecek tek bir gerçeklik yok, belki birbirine benzeyecek her şey ama farklı olacak. Farklı bakış açıları gelişecek, umutlar, umutsuzluklar da renk değiştirecek. Umarım tek bir şey değişmez sadece, umarım gecen zamanın hükmüne inat, içimizdeki o sevecen ve durmadan kahkahalarıyla bizi hayatta tutan çocuk hiç değişmez. Hiç gitmez. Sonbahar gider, kış¸ gelir. Kış¸ biter, yaz gelir. İsimleri aynı kalır ama çok şey değişir.’

Cümleye gel: ‘Değişmeyecek tek bir gerçeklik yok.’ İzninizle bu cümleye ‘az serin gel hanım abla’ deyip geçmek istiyorum. Fakat paragrafın geneline sinmiş o ‘laçka kişisel gelişim diline’ dikkatinizi çekmek isterim. Her şeyin başlangıcının da sonunun da ‘insan’ olduğuna dair o mis gibi ahmaklık paragrafın tamamına sirayet etmiş durumda.

Şimdi o yola geri dönelim. Sorularım var.

İlk sorum şu: Biz, yakın zamana kadar ‘evde güzel bir akşam organize eden’ değil ‘akşam oturmasına giden’ insanlardık. Ne oldu bize?

İkinci sorum da şu: ‘Değişmeyen tek bir gerçeklik yok’ cümlesini utanıp sıkılmadan yazabilecek, ‘içinizdeki çocuk’ pespayeliğine selam duracak editör ablaları hangi kahredici aralıkta yetiştirdik?

Ve üçüncü sorum da şu: Âlâ Dergisi gibi bir pespayeyi 2011’den beri ayakta tutan sosyoloji bizim tam olarak neyimiz olur?

‘Aman canım, bir dergi altı üstü, amma takılmışsın’ diyecekseniz az sabır.

Bu pespayenin belirlediği trendler yüzünden doğmamış çocuğuna ‘baby shover’ yapan, bir pardösüye (pardon trençkota) 11.800 TL bayılan, düğün alışverişini Paris ya da Milano gibi ‘moda başkentlerinden birinde’ yapan abla sayısı azımsanmayacak bir sosyolojik ağırlık taşıyor. Ve bu sosyolojik ağırlığın içinde yüksek bürokrasiden siyaset dünyasına, Gülen cemaatinden iş hayatının önde gelen isimlerine değin bir sürü insanın tesettürlü karısı, kızı var.

Daha önce bu sosyolojik kitlenin ‘trend belirleyici’ ablalarından biri bana telefonda ‘hocam bizi çok kıskanıyorlar, onun için bizimle bu kadar uğraşıyorlar’ diyerek bana ‘fakirsin, ondan uğraşıyorsun bizimle’ demeye getirmişti. Anlayacağınız, şımarıklık ve görgüsüzlük konusunda da memleketin bir takım ‘beyazlarından’ da hiç geri kalmazlar.

Saf değilim. Âlâ denen pespayenin 3 yıldır yayın hayatına devam edebiliyor olması derginin bir ‘neden’ değil, bir ‘sonuç’ olduğunu gösterir. Yani öyle kitleye böyle dergi… ‘Benim param benim kararım’ diyen yeni muhafazakâr görmemişlik biçiminin mevkutesidir Âlâ. Ve bize, zikirli ilahi çalıp ağlak kıssalar anlatan radyolar, hocalar ne denli zarar veriyorsa; bu görmemiş kitle de o denli, belki daha da fazla zarar veriyordur.

Bu görmemişlik biçimine ‘durun’ demenin zamanı gelmiş ve geçmektedir bile. Yarın, çok daha geç olacaktır.

Ne diyordu Marx: ‘Hacım çok doğru diyon. Bizim hanım geçen gün bu dergide görmüş. Das Kapital’in telifini bi çantaya gömdük vallaha.’

[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]İsmail Kılıçarslan[/toggle]

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.