Nezaket Peygamberi
Peygamber Efendimiz, insanların en nezaketlisiydi. O ashabına nezaketiyle örnek oldu, insanlara inceliği tavsiye etti, ümmetine güzel ahlakını miras bıraktı.
Efendimiz’in yanında büyüyen Hz. Enes, onun nezaketini şöyle anlatıyordu:
“Allah Rasûlü yolda bir kimseye rastlayıp onunla konuştuğu zaman, o kimse dönüp gidinceye kadar mübarek yüzünü ondan çevirmezdi, önce kendisi dönüp gitmezdi. Birisiyle tokalaştığı zaman, karşısındaki elini çekinceye kadar o elini çekmezdi. Hiçbir zaman onun dizlerini, yanında oturan kişinin dizlerinin önünde görmedik.”
Efendimiz, konuşurken karşısındakinin gözlerine bakardı, konuşması hep yumuşak ve tane taneydi. Sesi yükselmezdi, kötü söz söylemezdi, kimseyi kırmaz, incitmezdi. Söz verdiği zaman mutlaka sözünde dururdu. O, Muhammedü’l Emin’di.
Konuşanın sözünü kesmez, konuşmasını yarım bırakmazdı. Muhatabı çocuk bile olsa kendisine bir şey sorulduğunda, tane tane ve yumuşak bir sesle cevap verirdi. Yüksek sesle konuşmaz, kahkaha ile gülmezdi. Sessizce tebessüm ederdi, bazen gülerken mübarek dişleri görünürdü. Sahabe onu, “Sukûtları uzun, gülmeleri kısa olurdu” diye anlatıyordu.
O, güzel ahlakın ismiydi. İsmi Allah tarafından yüceltilen, ahlakı Allah tarafından lütfedilendi. Kimseyi mahcup etmez, kınamaz, utandırmazdı. Topluluk içinde yanlış yapan kişiyi bildiğinde bile, “Bana ne oluyor ki, böyle görüyorum” ya da “ İnsanlara ne oluyor ki böyle yapıyorlar” diye başlayan mübarek sözlerini umuma söyler, yanlış yapanı dışlamadan hayatı düzeltirdi.
Hz. Aişe (ra), onu şöyle anlatıyordu:
“Rasûlullah’tan daha güzel ahlaka sahip hiç kimse yoktur. Ashabından ve ailesinden birisi kendisine seslenince, “buyurun” diye karşılık verirdi.” Buyur ederdi, davet edilince buyurur giderdi.
Allah Rasûlü, incelik timsaliydi. Onun misafirleri, bahtiyar misafirlerdi. Kendisini ziyarete gelenlere ikramda bulunur, misafirine kendisi hizmet ederdi. Oturmaları için çok kere hırkasını serer, onları kendi hırkasının üzerine oturturdu. Bazen de altındaki minderi misafire verir, üzerine oturması için işaret eder, kendisi yerde otururdu. Namaz kılarken birisi gelip oturursa, namazı uzatmaz kısa keserdi.
Hz. Ali şöyle anlatıyordu:
“Allah Rasûlü, kendisinden bir şey istendiğinde, o şeyi yapmak isterse ‘tamam’ derdi. Yapmak istemediği bir şey karşısında ise susar, cevap vermezdi. Onun kendisinden istenen bir şey için ‘hayır’ dediği olmamıştır.”
Medineli bir çocuk gelir, Allah Rasûlü’nün elinden tutar, O’nu istediği yere götürürdü. Rasûlullah çocuğa “gitmem” demezdi.
Efendimiz, insana, hayvana, eşyaya karşı aynı incelikle muamele ederdi. Hz. Aişe “onun sertçe bir eşyaya bile vurduğunu görmedim” derdi. O, nezaketi sadaka vermek gibi değerli bir amele eş gören Nezaket Peygamberiydi. Mübarek yüzü mütebessimdi, teşekkür etmeyi severdi. “Halka teşekkür etmeyen, Hakk’a da şükretmez” buyurmuştu.
“Din kardeşinin kabına su doldurman sadakadır. Güler yüzlü olmak bir sadakadır. Yol sorana yol göstermek sadakadır. Güzel söz sadakadır.”
Efendimiz, kabalık ve edepsizlik içeren davranışların, çirkin ve argo konuşmaların Yüce Allah’ın nefretle karşıladığı hususlardan olduğunu ifade ederdi. “İnsanın hatalarının çoğu dilindendir” buyurdu. Kaba ve sert konuşmaz, konuşması kimseye bıkkınlık vermezdi.
O insanların en zarif olanıydı, buna rağmen “Allah’ım! Ben bir insanım. Hangi Müslümana ağır ve incitici konuştuysam bunu, onun için arınma vesilesi kıl” diye dua ederdi.
Nezaket Peygamberi’ydi. Ahlakı, Allah tarafından yüceltilendi. Allah Rasûlü’nün sözü, sözlerin en güzeliydi. Sözü, Allah’ın söylettiğiydi.