NAMAZ’IN ÖNEMİ
Mirac-ı Nebevî’de beş vakit namazın farzıyetinden itibaren, Resûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz Hazretleri ahir hayatlarına kadar hiçbir vakit namazı terk etmedikleri gibi maraz-ı mevtlerinde dahi Hazret-i Ebû Bekir’e (r.a) emir buyurarak on yedi vakit cemaatle ashab-ı kirama namaz kıldırmış ve bir defasında pek hasta olduğu halde koltuğuna Hazret-i Ali ve Abbas (r.a) girerek cemaate gelmiş, ashabına ve ümmetine namazın ehemmiyetini, devam lüzumunu ve şiddetli hastalık halinde bile hiç bir suretle asla terki caiz olmayacağını fiilen de ta’lim ve irşad buyurmuşlardır.
Bir müslümanın evladına çocukluk çağında namazını ve feraizi-i dîniyesini öğretmesi farzdır. Aksi takdirde ebeveyn mes’uldür. Bu sebeple evladın küçüklüğünde dinî terbiyesini ta’lim ve ihmal eden kimsenin evladı fena ahlak ve bozuk i’tikad ve cereyana kapılmak tehlikesine ma’ruz kalacağı açıktır.Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: ‘’Gerek erkek ve gerek kız yedi yaşındaki çocuklarınıza namaz ile emrediniz. On yaşındakiler için de kılmazlarsa darb ediniz ve yataklarını ayırınız.” On yaşındaki çocuklar namaz kılmazlarsa hafifçe el ile avuçtan ziyade olmamak üzere darb edileceği kütüb-i fıkhıyyede açıkça beyan olunmuştur. İşte namazın derece-i ehemmiyeti ve devamı lüzûmu çocukluk çağında başlamaktadır.
Allah Teala buyurmuştur: “Habibim! Ehl-i beytine namazla emir ve namaz üzerine sabret ve emr-i tebliğle meşguliyetten dolayı rızkın noksan olacağı hatıra gelmesin; çünkü biz senden rızık istemeyiz onları biz merzük kılarız. Ehl-i ıyalini akıbet-i hamîdeye teşvik et, zira akıbet ehl-i takvaya mahsusdur.” (Taha, 20/132)Her kimin kalbinde Cenab-ı Allah -azze ve celle- korkusu vardır, onun akıbeti hayırdır. Sabırdan murad; namazı onlara tebliğ etmekten hasıl olacak meşakkate sabırdır. Beyzavî, Hazin ve Medarik’de beyan olunduğu veçhile Resûlullah Efendimiz (s.a.v) hazretleri ehlü ıyaline bir zarar isabet ettiğinde namaz ile emredip bu ayet-i celîleyi okuduğu mervîdir. Binaenaleyh bir belaya mübtela olan kimse beş vakit namazla beraber nafileye devam ile Hak’dan yardım istese o beladan halas olacağına işaret olunmuştur.
“Ey mü’minler! Sabır ve salat ile Allah’dan yardım taleb edin, zira Allah Teala sabreden kullar ile beraberdir.” (Bakara, 2/153) buyurulmuştur.Yani; ey ehl-i îman! Her umûr-ı husûsunuzda nefsinizi günahlardan muhafaza ve nefsin arzusundan men’ ve belaya tahammül etmekden ibaret olan sabırla ve bir de cemî’ a’zalarda Cenab-ı Hak -azze ve cellehazretlerine teveccühden ibaret olan salat (namaz) ile Cenab-ı Allah’dan yardım talep edin. Namaz ise ümmü’l-ibadat ve aleminin Rabbine münacat olduğu cihetle namaza devam etmek sair ibadet ve taata vesîle de olacağından Cenab-ı Hak -azze ve celle- hazretleri “namaz” ile Hak’dan istiane ve vesile kılmaklığı emir buyurmuştur. İşte bu ayet-i celîle, fiil-i peygamberi ile tefsir edilmiştir. Çünkü Resûlullah -sav- Efendimiz hazretleri mühim bir umurun keşfini talebde namazı miftah ve vesile ittihaz buyurduğu gibi bir musibete duçar olunduğunda dahi namaza müsaraat buyurmuşlardır. Bu sebeple bilcümle mü’minlerin musibet ve bela nüzülünde namazla Cenab-ı Hakk’a iltica etmeleri lazımdır. [toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]Mahmud Sami RAMAZANOĞLU(k.s.) Kaynak: Yenidünya Dergisi Aralık 2010 [/toggle]