Musibetler ve İmtihan’ın Faydası
عَنْ أَبِي أُمَامَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
إِنَّ اللهَ لَيُجَرِّبُ أَحَدَكُمْ بِالْبَلَاءِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِهِ كَمَا يُجَرِّبُ أَحَدُكُمْ ذَهَبَهُ بِالنَّارِ
* * *
Sahabe-i kirâmdan Hz. Ebu Ümâme (radıyallâhu anh), Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi vesellem)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Sizden birisinin kendi altınını ateşte eriterek temizleyip saflaştırdığı gibi, kullarını en iyi bilip tanıyan Allahu Teâlâ da sizi musibetlerle imtihan eder.”
(Hâkim, Müstedrek; Taberânî, el-Mu’cemul-Kebir; Beyhakî, Şuabül-İman)
Kısaca Hadis-i Şerifin İfade Ettikleri
Altının ateşte eritilmek suretiyle içindeki yabancı maddelerin ayıklanıp saf hale getirilmesi gibi, kullar da nice bela ve musibetlerle imtihan edilirler ki nefsin günahları ve dünyanın pisliklerinden arınıp temizlensinler. Allah dostlarının ifade ettiği üzere, kullar bazen ibadet ve salih amelle ulaşamadıkları noktalara ve yüce manevi makamlara, başlarına gelen musibetlere sabredip her hallerinde Allahü Teâlâ’nın takdirine razı olmalarıyla ulaşırlar.
Özellikle ilk gelip ansızın çattığı anda musibetlere sabır ve kadere rıza Allah katında en yüce hasletlerdendir. Fakat Allah dostlarının ifade ettiği üzere bu yüce makama ulaşıvermek öyle kolay değildir. Bu mesele, önceden nefsin ciddi şekilde terbiye edilmesi, kalbin de tasfiye ve tahliyesine yani günahlardan temizlenip Allah’ın razı olduğu şeylerle süslenmesine bağlıdır.
İmtihanın İki Türlüsü
Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette ifade edildiği üzere, imtihan unsuru olan şeyler sadece bela ve musibetler değildir. İnsanın çoluk-çocuğu, evi-arabası, mal ve makamı gibi dünyalık olarak sahip olduğu şeyler de onun için en büyük imtihan unsurlarındandır. Allah dostlarının dediği gibi, “İnsanın Allah adına kullanıp değerlendirmediği, onun Allah’a yakınlığını artırmayan nimetler, hakikatte nimet görünümlü bela ve musibetlerdir.”
Belalarla Gelen Yakınlık
Musibetlerin günahları döküp insanı Allah’a yaklaştırması hususunda Efendimiz’den gelen pek çok hadis-i şerif mevcuttur. Bunlardan bir tanesi şöyledir: “Allah, mü’min kulunu hastalığa müptela eder ki, üzerindeki günahları döksün.” (Taberânî, el-Mu’cemul-Kebir; Hâkim, Müstedrek).
Ağacın yapraklarının şiddetli rüzgarlarla dökülmesi gibi, musibetlere sabreden ve Allah’ın takdirine razı olan mü’minlerin günahları da dökülür gider ve o kul Allah’a yakınlık yoluna girmiş olur. Burada dikkatimizin çekildiği husus ise şudur: Allah’tan bela ve musibet istenmez, hep O’nun afv ve afiyeti, mağfiret ve merhameti talep edilir ve kul olmanın icabı, zorluklara karşı gerekli tedbirler alınır. Eğer musibet gelirse ona da sabredilip ilahi takdire razı olunur.
Netice
Şeytanın en büyük tuzaklarından birisi, bela ve musibetlere maruz kalmış mü’minlere “Senin işin bitti, sen makbul bir kul değilsin, kovuldun.” tarzı vesvese verip onu başına gelenlerden şikayet etmeye, böylece kaybetmeye zorlamasıdır. Halbuki yukarıda geçtiği üzere belalara sabır ve ilahi takdire rıza bir mü’minin en yüce hasletlerindendir. Nitekim Allah dostları, başlarına bir musibet geldiğinde “Elhamdülillah, Rabbim beni hala seviyor ki, bana muamelede bulundu, günahlarıma keffaret olsun diye bana bela gönderdi.” demiş ve bize de nasıl hareket edilmesi gerektiğini öğretmişlerdir.