Kurumasın Membalar
De ki, ‘Baksanıza, eğer suyunuz çekilse (zahiri kaynaklar, pınarlar, dereler, çaylar, basiret, manevi membalar, gözler, gönüller) size kim bir akarsu getirebilir. Hiç şüphesiz alemlerin rabbı olan ALLAH ikramda bulunur size.'(Mülk Sûresi- 30.Ayet)
Şarıl şarıl akan sular, gürül gürül giden çaylar, ırmaklar akmaz oldu, bu yıllarda. Yağdığı yerlerde yağmurların sel ve felaket, yağmadığı yerlerde ot ve nebatat bitmiyor. Sıcakların bütün dünyada artması daha birçok olumsuzlukları getiriyor yanında. Bu dünya da bitecek elbet birgün. Semavat ölü yere rahmetini indirmezse, arz sebze ve meyvesini vermezse ALLAH (c.c) korusun kıtlık başlar, huzursuzluk meydana gelir dünyada.
Diyorum ki, gönüllerdeki pınarlar, çaylar, ırmaklar, denizler, deryalar kurusa, ne felaketler gelir kişinin başına. Kurusa imanın pınarı; inançsız, ateist, nankör, HAKK’a ortak koşan zalimler türer alemde. Çekilse İslâm’ın suyu; namazsız-niyazsız, birbirleri ile geçine-meyen; arsız, huysuz, gönlü, ruhu dar cemiyet meydana gelir alemde. Bitse ahlâkın membaı ibrede bakan gözler,
hasrede, şehvetie bakar döner gön deliğine, çam budağına. Cansız varlıkların bitkilerin, hayvanların ve bütün alemin zikrini duyan kulaklar döner kepçeye. HAKK’ı işitmezse; fakir mi, yoksul mu, bir dilim ekmeğe muhtaç düşkün mü, kurtarayım şu mazlumu diye uzatmaz yardım elini. İnsanların hakkını çiğner, yapar onun-bunun gıybetini, yalanı dolanı söyler durur, kirletir, HAKK’ın kalemi ve en büyük nimet olan dilini. Hayr yollarda koşmayı bırakır ahiretimizi mahveder, isyanda dolaşır durur ayağı. Öğüt-nasihat duymaz, anlamaz olur kalbi, Kur’ân’ın diliyle bu tipler, hayvanlar belki de hayvanlardan aşağı gafiller olur.
Maddi ve manevi kaynaklarımızın kuruması, herşeyin hayatı olan suyun çekilmesiyle, hiçbir canlı yaşamaz kainatta. Adi bir sudan yaratılan insan nesli kesilir, hele bir de arştan inen rahmet suları çekilse, ALLAH’a taat kılan kul, Rasûl’ün (s.a.v) hayatını takip eden, nûr ve tecellîlere eren, yaradılış sırrını bilen hakikat ve marifet eri kalmaz hiçbir yerde.
Gelin kurutmayalım kaynaklan, alemin sulhu için yapalım sohbet. Rabbımızı tanımak için edelim zikir, bizi Mevlâ’ya eriştirecek Arifan-ı ilahi ile kurup münasebet yapalım rabıta. Muhabbeti ehlullahın havzında rabıta ile öğrenip yüzmeyi murakabe ile kalbimizi arşa açıp atılalım vahdet deryasına. Geçen haftalarda okunan hutbede, karada ve denizde meydana gelen fesat, sıkıntı sizin elinizle yaptığınız^ hatalardandır, düstûr-u ilahisi bu gerçeği ne de güzel yansıtıyor. Adamın biri bahçe sahibinin ikram ettiği narın tadına doyamaz. ikinci defasında narın tadı kalmaz. Bahçe sahibi der ki; ‘İlk önce niyetin güzeldi, ikincisinde ise bu bahçeyi nasıl alabilirim hilesi ile kalbini bozdun, meyve de tatsızlaştı’ der. Herşey güzel olur düzelince niyetler.
Zengin bir adam ahirete göçer. Yavruları muhasibe; ‘Getir şu defteri’ derler. Bir de ne görsünler. Çalışmayan yüzlerce kişi maaş alıyor. Evvela çalışmayan maaşlıların ücretlerini keserler. Muhasip derki: ‘Babalarının zamanında bire aldığımız mal bereketlenir üç olurdu. Çalışıyor gösterilen fakirlerin ücreti kesilince fabrika da iflas etti.’ Çünkü; amel bozuldu, yaşantı manadan yoksun, bir başkasına kendisini tercih duygusundan uzak cahillerin yaşantısına döndü. Halbuki ben yemeyeyim sen ye, ben
kötüyüm sen iyi ahlakına bürünmeli iş ve ameller. Memleketimizde Toybu Ahmet diye bilinen bir adam, yakını olan bir adamın fabrikasında çalışır. İşveren, akrabam istifade etsin diye iki vardiya çalışıyor gösterir amcayı. Herkese verilen maaş ‘bana çift verilince rızkıma haram karıştı’ diye HAVF-I İLAHİ’den terkeder burayı.
Yudum yudum içirilerek sular, isyandan itaate getirilen kullar bizim gayretsizliğimizle çoktan aza, ikiden bire, gençten pire (ihtiyar) düşmesin. Bolca harcama yapan birine sorarlar: ‘Bu serveti sen mi kazandın, yoksa baban mı’ ‘Babam’ deyince: ‘Doğru, sen emek verip yorulmadın onun için böyle müsrifsin.’
Büyüklerimizin hakkını biz, yeryüzünde secde etmeyen bir fert bırakmadan yapacağımız irşat ve ıslah çalışmalarıyla yerine getirebiliriz. Azalarımızın salâhına vesile olan kalp arsasını ehil bahçıvanın nezaretinde işleyip fuyûzât, varidât, hakikat, marifet sulan ile sulayıp ihyâ etmekle memuruz biz. Her tarafından ışık süzülen kristal gibi hayırlar zuhur etmeli davranışlarımızdan. Rabbımızın benzetmesi ile ‘ her zaman yemişini veren meyve olmalıyız.’ ‘Bırakın Osmanlı girsin ülkemize. Çünkü; onlar geldiği her yere medeniyet getirirler’ diyen Fransız şair, rahmet unsuru mü’minleri senâ ediyor. Gündüzünü huzurla geçirdiği için gece hayatı secdelerde ve kıyamlarda olan, havf-ı ilahi, Allah’ın azametinden titreyen haşyet sahibi kullar, iki gözü iki çeşmeye dönen âbid (ibadetli kullar), Mevlâ’mızın ‘her an meyve verir buyurduğu’ salih kimselerdir. Gerek maddî gerek manevî sularımızı kaynayıp coşturan ALLAH’a dönmekten başka çaremiz yok kuraklıktan kurtulmak için.
[toggle title=”YAZAR HAKKINDA” state=”open” ]İlahiyatçı Yazar Ali Ramazan DİNÇ Hocaefendi[/toggle]