Kur’an ve Arkeoloji Işığında Nuh Tufanı
Dünya tarihine baktığımızda yerkürenin pek çok bölgelerinde çeşitli zamanlarda büyük su baskınları ve tufanları olduğunu görür ve bunların efsanelerine rastlarız. Bunların en meşhurlarından biri Nuh Tufanı’dır. Tevrat ve Kur’an’da anılması, yaygınlaşmasına ve asırlar boyu canlı kalmasına sebep olmuştur. Hatta zamanla Nuh tufanı hikâyesi, dünyanın başka bölgelerindeki tufan olaylarının hikâyeleriyle de karışmış, özleştirilmiştir. Konuyu daha önce de ele almış ve bir makale olarak İslami Araştırmalar Dergisinde (9. cilt, 1996 yılı 1-4 sayılarında) yayınlamıştım. Aradan geçen zamanda kanaatimde bir değişiklik olmamakla birlikte, Tevrat anlatımında o gün gözümden kaçan veya o gün dikkatimi çekmeyen hususların olduğunu da fark ettim. Bu tebliğimde temel görüşlerimi dile getirmekle birlikte, eksik kalan bilgi ve görüşlerimi de tamamlamak istiyorum.
Konuyla ilgili sorunların başında Kutsal kitaplarda geçen Tufan olayıyla, dünyanın çeşitli kültür bölgelerinde meydana gelen büyük su baskınlarının, felaketlerinin ayırım yapmadan ele alınması veya aynı olayın tezahürleri imiş gibi bir sentezle açıklanmak istenmesi veya Nuh Tufanına irca edilmek istenmesi zihin bulanlıklarına sebep olmaktadır. Bu yöntem hem ilahiyatçıların, hem de arkeolog ve jeologların kafasını karıştırmaktadır. Örneğin bazı jeoloji araştırmacıları, Karadeniz’in oluşum teorisini1 Nuh Tufanı ile yorumlamaya çalışmaktalar ki, meydana geliş tarihleri arasında yaklaşık 4-5 bin yıl bulunmaktadır. Yine Mezopotamya, Dicle ve Fırat havzalarında meydana gelen, jeolojik olaylar ve su baskınlarını2 Nuh tufanıyla aynileştirmek doğru olmasa gerek. Bunları birbirinden ayırmakta yarar olduğu kanaatindeyim. Tebliğimde kutsal kitaplarda zikredilen Tufan olayı üzerinde durmak istiyorum.
[toggle title=”Yazar hakkında” state=”open” ]Ekrem SARIKÇIOĞLU [/toggle]