Kitaplar, dergiler ve son durum – İbrahim Tenekeci
Bizde kültür, kitap ve dergi üzerinden ilerler. Ana gövde burasıdır.
‘Yayıncılık sektörü’ ifadesini pek kullanmıyorum. ‘Kitap ve dergi dünyası’ demeyi tercih ediyorum. İşte bu dünyayı ayakta tutan gençlerdir, talebelerdir. Onların da maddi imkânları bellidir.
Kitap fuarlarına gittiğiniz vakit, orada hep heyecanlı, tutkulu gençler görürsünüz. Yaş ilerledikçe öncelikler değişir, hayat şartları devreye girer.
Türk edebiyatını bu kadar kuvvetli kılan, profesyonel hamlelerden ziyade amatör çabalardır. Birçok derginin özü budur. Bazı yayınevleri için de aynı tespiti yapabiliriz. Sermaye desteği olmadan, sadece satıştan dönmek zorundadırlar.
Burası kâğıdın, yeteneğin ve gayretin üzerine kurulu eşsiz bir dünyadır.
DERGİLERİN VAZİYETİ
Bir edebiyat dergisi çıkarıyoruz. Herhangi bir kurumsal desteğe ve sermayeye sahip değiliz. Üç sene evvel, dergi başına maliyet bir lira idi ve buna rağmen zarar ediyorduk. Bugün dört lira oldu. Bağımsız bir edebiyat dergisinin bu tabloya dayanma imkânı var mıdır? Bunu hep birlikte göreceğiz.
Birçok derginin aynı zorluğu yaşadığı biliniyor. Yayınevlerinden bakınca da farklı bir manzara görünmüyor.
Mesleki yayın yapan, bir sektöre hitap eden yahut büyük şirketlerin himayesinde çıkan dergiler, maliyetlerini reklâmlar üzerinden karşılayabiliyor. Edebiyat ve fikriyat dergilerinin böyle bir şansı pek yok.
Bir de dergiyi okuyucuya ulaştırmanın çilesi var. Dağıtım şirketlerinin ağır çalışma koşulları, konuya aşina olanlar tarafından iyi bilinir.
Dağıtım bedeli, satıştan kâr payı, iade masrafı derken, geriye pek bir şey kalmaz. Derginin üzeri fiyatının neredeyse yüzde altmışı bu şekilde eriyip gider. Posta ve kargo masrafları da ayrı bir derttir. Açığı kapatmak için kişisel bütçelerden takviye yapılır. Konu açılmışken: Tuncay Kara’ya yüksek özverisi nedeniyle teşekkür etmek isterim.
Bütün bu zorlukların biricik tesellisi, Kültür Bakanlığı’nın kütüphaneler için yaptığı dergi alımlarıdır. Haklarını teslim etmeliyiz.
İYİ KÂĞIT ÜRETEMİYORUZ
Yazıya başlamadan evvel biraz malzeme topladım, hazırlık yaptım. Ülkemizin en büyük kâğıt tedarikçisi olan firmalardan biriyle temasa geçtim.
Ülkemizde kitap, dergi ve gazete basımında kullanılan kâğıtların tamamı ithal ediliyor. İtiraf etmeliyim ki, bunu yeni öğrendim. Tablonun bu kadar yıkıcı olduğunu bilmiyordum.
Özel sektöre ait kâğıt fabrikaları var. Fakat bu fabrikalarda ancak ambalaj kâğıdı ve birinci hamur üretilebiliyor. Biraz da kuşe.
Asıl eksiklik, selüloz üretememek. Dünya selüloz piyasası beş altı ailelik bir tröstün elinde. Şartları onlar belirliyor. “Selüloz yok” denilse, sistem kilitleniyor. Bu ailelerin kökenlerini söylemeye gerek var mı?
Temel yanılgılardan biri de SEKA bahsidir. Orası kalitesiz kâğıdın üretim adresiydi. Yani iddia edildiği gibi, kâğıt fabrikalarının özelleştirilmesinden sonra işler bu hale gelmedi.
Devletin bu alanı boş bırakmasını elbette kabul edemeyiz. Yerli sanayi hamlesinin gündemde olduğu şu günlerde, kaliteli kâğıt üretimi de teşvik edilmelidir. Atılım şarttır.
Bir medeniyet düşüncesinin temsilcileriyiz. Buna karşılık mürekkebi bile ithal ediyoruz. Hobi amaçlı çabaların dışında, yerli üretim bir mürekkebimiz var mıdır?
YAYINCILAR NE DURUMDA?
Yayıncılar Federasyonu Başkanı ve Profil Yayınları’nın kurucusu Münir Üstün’le konu hakkında uzun bir sohbet yaptık.
Yazıyı rakamlara ve istatistik bilgilere boğmak istemiyorum. Konuşmanın özetini çıkarmakla yetineceğim.
Üç temel sorundan bahsediliyor: Kâğıt fiyatlarının tahammül sınırlarını zorlayacak şekilde artması, dağıtımda yaşanan yetersizlikler ve kurdan dolayı yurt dışı telif haklarındaki dengesizlik.
Yayınevleri ağır kur baskısı altında. Ciddi bir küçülmenin yaşanacağı anlaşılıyor. Tasarruf tedbirlerine gidecek ve daha az kitap yayınlayacaklar. İlk eser yayınlatmak zorlaşacak gibi görünüyor.
Neler yapılabilir? İnşaat sektörüne verilen desteğin küçük bir kısmı yayın dünyasına sağlansa, iklim değişir.
2013 yılına kadar, kütüphaneler yılda iki kez kitap alımı yapıyordu. Sonra bire düşürüldü. Bir defaya mahsus, kütüphaneler yayıncılardan ekstra kitap alabilir.
Yayıncılara faizsiz kredi desteği verilebilir.
Türkiye, “halkımız okumuyor” haberlerinin aksine, yayıncılığın en canlı olduğu ülkelerden biridir. Mesela geçen yıl 408 milyon adet kitap yayınlanmıştır. Dergilerin sayısı da gözle görülür şekilde artmaktadır.
SON NİYETİNE
Her şeyi devletten bekleyenlerden değilim. Dergi ve yayınevlerini de ticarethane olarak görmüyorum. Fakat: Kültürel iktidar söylemini dile getirenlerin, yayın dünyasına dönüp bakmaları, kolaylaştırıcı önlemler almaları icap etmektedir. Kişisel çabalar ve şahsi fedakârlıklar bir yere kadardır.
Kâğıt fiyatlarının dövize endeksli olması ve yerli üretim yapılamaması, kültür sahasında olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Suya atılan bir taşın oluşturduğu halkaları düşünelim. Şu ana kadar birinci ve ikinci halkayı yazdık. Okurdan önceki son halka kitapçılardır.
Anadolu’da ilim ve irfan yuvası olan kitapçılar birer ikişer kapanıyor. Beş yıl önce dergi gönderdiğimiz kitapçıların bugün itibariyle üçte biri kapanmış durumdadır. Özellikle küçük yerlerde, her kitapçının bir muhit olduğunu söyleyebiliriz. Evet, muhitler yıkılıyor. Yazımızdaki kesin bilgilerden biri de budur.
Kitap ve dergi sayısındaki artış, buna karşılık kitapçıların kapanması, birbirini tutmuyor olabilir. Kitapçıların yerini mağazalar ve internet siteleri aldığı içindir belki. Neredeyse her şehre yayılan kitap fuarlarını da unutmayalım. Fakat bunlar bize bir muhit kazandırmaz.