Güncel YazılarSema MaraşlıTüm Yazılar

İstanbul Sözleşmesi (Hukukçu İncelemesi)

HUKUK SİSTEMİMİZ VE AİLE  KAVRAMI AÇISINDAN İNCELEME

Kamuoyunda bilinen adı ile: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Gerçek Adı İle

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa   Konseyi Sözleşmesi

ÖN AÇIKLAMA

Söz konusu Sözleşme taraf Devletlerin temsilcilerince 11.05.2011 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştır.

Sözleşmenin resmi adında da belirtildiği gibi sözleşmenin esas konusu kadına şiddet ve aile içi şiddetle mücadele ve önleme olsa da; gerek ŞİDDET TANIMI gerekse sözleşmeye ustalıkla üstü kapalı ifadelerle serpiştirilmiş çeşitli kelime ve kavramlarla  SAPKIN CİNSEL YÖNELİMLER taraf devletlerin iç hukuklarında Anayasa ve Mevzuat koruması altına alınması sonucunu doğurmuştur.

Şayet 3.cins veya Cinsel yönelimler denilen SAPKIN YÖNELİMLER (gay, lezbiyen, transeksüel, biseksüel, aseksüel, travesti, homoseksüel vs vs.) açık ifadelerle söz konusu sözleşmeye yazılsa ve koruma altına alınsa idi elbetteki pek çok ülke bunu iç kamuoyuna anlatamayacağı için, söz konusu sözleşmeyi imzalayan ülke sayısı çok daha az olacaktı. Ülke kamuoyundaki tepkiler de daha yüksek olacaktı.

O nedenle soru şu olmalıdır?

Peki neden Avrupa Konseyi Sözleşmelerinde özellikle CİNSEL YÖNELİMLERİ koruma altına almakta ve meşrulaştırmaktadır?

Burada derinlemesine bir felsefi ve tarihi boyut incelemesi yapmayacağız. Ancak şu kadarını söyleyelim ki Avrupa Medeniyeti ve Avrupa Birliği’nin ana felsefesi ve medeniyet kökleri ESKİ ROMA, ANTİK YUNAN ve  HRİSTİYAN değerler KARIŞIMIDIR.

Nitekim Avrupa Konseyi’nin resmi internet sitesine girildiğinde CİNSEL YÖNELİM VE CİNSİYET KİMLİĞİ nin ayrı başlık halinde düzenlendiği ve  açıklamada “Avrupa Konseyi standartları ve mekanizmaları, her bireyin insan haklarına saygı duyulmasını teşvik etmeyi ve sağlamayı amaçlar. Bunlar, lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ve interseks (LGBTI) kişiler de dahil olmak üzere tüm insanların eşit haklarını ve haysiyetini içerir.” şeklinde ANA FİKRİN Sayfanın en başında yazdığı görülür.

Yine aynı resmi sayfanın EŞİTLİK başlığı altındaki İLK ÖRNEK: “Bir şahsın mücadelesi sonucunda İrlanda’da eşcinselliğin yasal hale gelmesi” diye başlamakta ve alt başlıkların tamamı eşcinselliğin üye ülkelerde nasıl haklara sahip olması gerektiğine ilişkin hukuki mücadelelerle (!) ilgili örneklerle doludur.

Özetle Avrupa Birliği’nin ve Avrupa Konseyi’nin dayandığı kültürde eşcinsellik gayet normal ve korunması gereken bir hukuki değerdir (!)

ESKİ ROMA ve ANTİK YUNAN eşcinselliğin normal ve yaygın olduğu medeniyet(?)lerdir.

Eşcinsellik ve  Cinsel Yönelim çeşitliliği (sapkınlıkları) denebilir ki ANTİK YUNAN ve ESKİ ROMA dan mirastır.

Nitekim 23.03.2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer alan haber :

“Nixon’ın eşcinsellere yönelik eleştiri oklarından, eski Yunan da payını alıyor. Eski Başkan, Antik Yunanistan’ı homoseksüelliğin çökerttiğini savunuyor ve ‘‘Aristo homonun biriydi. Herkes bilir, Sokrat da öyleydi’’ diyor. Bir başka yerde de, Richard Nixon, ‘‘Roma’nın son altı impataratoru gay’di. Papalar da rahibelerle yatardı’’ diye konuşuyor.

Nixon, eşcinsellik konusunda konuşurken bazen büyük bir neşeyle gülüyor. Daha sonra, Katolik Kilisesi’nin de bir dönem homoseksüel olduğunu belirten Nixon, İngiltere ve Fransa’nın başına da aynı şeyin geldiğini söylüyor.

ABD’nin en nefret edilen başkanlarından biri olan Nixon, şöyle devam ediyor: ‘‘Güçlü toplumlara bakalım. Ruslar bu işe izin veriyor mu? Kökünü kazıyorlar. Ruslar uyuşturucuya izin verir mi? Tabi ki hayır. Eşcinsellik ve uyuşturucu maddeler, kuvvetli toplumların düşmanı. Onun için yerli komünistler ve solcular, bunların reklam ve propagandasını yapıyor. Bizi imha etmek, içten yıkmak istiyorlar.’’ şeklindedir ve pek çok şeyi özetlemektedir.

Antik Yunan ve Eski Romanın heykel sanatına baktığımızda bu etki Zeus ve Roma tarzı heykellerde açıkça görülebilir.

Nitekim söz konusu sözleşme imzalandığı sırada ilgililer ve kamuoyu söz konusu sözleşmenin CİNSEL YÖNELİMLERİ (CİNSEL SAPKINLIKLARI) da Anayasal güvence altına aldığını bilmedikleri kabul edilse dahi şu anda böyle bir şeyden söz edilemez.

Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ve kayıtsız şartsız (çekince, şerh vs belirtmeden) onaylayan az sayıdaki ülkelerden ilkidir.

İstanbul Sözleşmesi, imzaya açılmasından sonra onay için TBMM Genel Kurulu’na sunulmuş, 14 Mart 2012 tarihinde  oy birliğiyle 246 kabul ve sıfır ret oyuyla Meclis’te onaylanmıştır.

Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Sözleşmeyi imzalayan, onaylayan fakat çekince koyan ülkeler: Almanya, Andora, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Ermenistan, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Kıbrıs, Letonya, Makedonya, Malta, Monako, Polonya, Romanya, Sırbistan, Slovenya, Yunanistan…

Sözleşmenin bazı maddelerine itiraz eden ülkeler: Avusturya, Finlandiya, Hollanda, İsveç, İsviçre, Norveç

Şerh koyan ülkeler: “Hırvatistan, İspanya, Letonya, Litvanya, Letonya ve Polonya ise şerh koymuştur.

Sözleşmeyi imzalamayan ülkeler: Rusya ve Azerbaycan ile sözleşmeye gözlemci ülke statüsünde katılan Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Kanada, Meksika ve Vatikan sözleşmeyi imzalamamıştır.

Sözleşmeyi imzalayıp, onaylamayan ülkeler: İngiltere, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Moldova, Macaristan, Ermenistan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya ve Slovakya bu haliyle bile iç kamuoyunu halen de ikna edememiş ve sözleşmeyi imzalamasına rağmen hâlâ onaylamamıştır.

Söz konusu sözleşmeyi bir kısım ülkelerin reddetmesi, bir kısım ülkelerin imzalayıp onaylamaması, bir kısım ülkelerin imzalayıp çekince veya şerh koyması kayıtsız şartsız imzalayan ve onaylayan ülke sayısının çok az olması  sözleşmenin pek çok sakınca içerdiğinin diğer bir delilidir.

Bu ön açıklamadan sonra Maddelerin incelenmesine geçilebilir.

        MADDELERİN İNCELENMESİ

1) Sözleşmenin 3.Maddesinin  b)  fıkrasında  dolaylı olarak “aile tanımı” olarak; resmi eşler dışında “birlikte yaşayan bireyler” denmek suretiyle  (yani kadın-erkekerkek-erkekkadın-kadın ya da lgbt kadın, lgbt erkek de) AİLE tanımında kabul edilmektedir. Sözleşmenin bütünü sadece Kadın ve Farklı Cinsel Yönelimleri olanları korumaktadır.

Oysa Türk Medeni Kanununun 321.maddesi ve pek çok diğer maddeleri aile olarak ANNE-BABA ve varsa ÇOCUK tan oluşan birlikteliği AİLE kabul eder.

Türk Toplumunun değer ve kültürü de Aile olarak sadece Anne- Baba ve varsa Çocuktan oluşan birliği Aile olarak kabul eder. Sözleşme bu yönüyle farklıdır.

Sözleşmenin 3.Maddesinin  f) fıkrasında  “KADIN ” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.” hükmü yer alır.

Yani sözleşme cinsellik ve kadınlık tanım ve kavramını bu tanımla 0-18 yaş arası tüm kız çocuklarına kadar indirmiştir bu çocuk kavramıyla son derece çelişen bir tanımdır.

Halbuki Türk Hukukunda tüm kanunlar ve Çocuk Koruma Kanunu md.1-a- ya göre çocuk :18 yaşından küçüklere denmektedir.

Türk toplumunun değer ve kültüründe de KADIN deyimi 18 yaşından büyük ve evlenmiş kadınları ifade eder.

Sözleşmenin 3.maddesi ŞİDDET tanımını son derece geniş ve belirsiz olarak tarif etmiş olup istismara ve kötüye kullanıma son derece müsait belirsiz bir tanımdır.

2) Sözleşmenin 4.Maddesinin  3. fıkrasında   “…cinsiyet… toplumsal cinsiyet… cinsel yönelim… toplumsal cinsiyet kimliği…

Sözleşmenin 4.Maddesinin  4. fıkrasında “…toplumsal cinsiyet…” ibareleri yer almakta olup şiddeti önlemek gibi gayet makul bir amacın arkasına saklanmak suretiyle bu kavramlar ile KADIN ve ERKEK dışındaki cinsel yönelimler yani sapkın cinsel anlayış ve tercihler meşrulaştırılmakta ve Anayasal güvenceye alınmaktadır.

Zira bu kavramların tamamı özellikle CİNSİYET KİMLİĞİ Kişinin biyolojik cinsiyetini değil, kendisini tanımladığı cinsiyete ilişkin kimliğini ifade eder. Yani kız yada erkek doğanlar sonrasında hangi cinsel kimliğe sahip olacağını (gay, lezbiyen, transeksüel, biseksüel,aseksüel, travesti, homoseksüel vs vs.) kendisi karar verecektir ve sözleşmeye göre bu sözleşmeyi imzalayan ülkelerce resmi olarak tanınmış olacaktır. Üstü örtülü bu kelimelerin hukuki açılımı budur.

3) Sözleşmenin  6.Maddesi“Toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyet gerektiren politikalar” başlığı taşımakta olup TOPLUMSAL CİNSİYET ibaresi için 2.sıradaki yaptığımız açıklamalar geçerlidir.

4) Sözleşmenin 12.maddesi 1.fıkrasında:

“Genel yükümlülükler 1 “Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine VEYA kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.” hükmü yer almaktadır.

Elbette kadınların daha aşağı olduğu düşüncesine dayanan yanlışlar varsa düzeltilmelidir.Ancak toplumdaki değer ve geleneksel roller KADINLARIN DAHA AŞAĞI OLDUĞU DÜŞÜNCESİNE DAYANMIYORSA YİNE DE SÖZLEŞMENİN BU MADDESİNE  GÖRE KÖKÜ KAZINMASI GEREKEN DEĞERLER OLARAK GÖRÜLMESİ doğru değildir.

Buna rağmen  madde devamı son derece farklı anlamları içermekte ve devam etmekte  her toplumun gelenek ve değerlerine özgü kadın erkek rollerinin de gelenek ve diğer uygulamalarında KÖKÜNÜN KAZINMASI için tedbirler alınmasını öngörmekte ve ÜLKELERİN bu sözleşme dışında hiçbir aile, kadın, erkek değerini kabul etmemekte ve KÖKÜNÜN KAZINMASI gibi ülkelerin iç değerlerini hiçe sayan bir ifade kullanmaktadır.

Sözleşmenin 12.maddesinin 5.fıkrasında:

“Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde namus gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.” hükmü yer almakta olup kadına şiddet bahane edilmek suretiyle DİN, NAMUS, GELENEK gibi kavramların aşağılanması maddenin kaleme alınış şeklinin kadına şiddeti önlemeden çok bu değerlere yönelik Avrupa Konseyi’ndeki ön yargının belirtisi gibi durmaktadır.

“Hiçbir bahanenin kadına şiddetin gerekçesi olarak kullanılmaması temin edilecektir.” ibaresi ile ifade edilebilecek amaç DİN, NAMUS, GELENEK gibi değerlere düşmanlık içeren bir ifade gibi kaleme alınmıştır.

5) Sözleşmenin 14.maddesi Eğitim başlığını taşımakta olup şöyledir:

1-Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliğitoplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır.

2-Taraflar 1. fıkrada belirtilen ilkeleri yaygın eğitimin yanı sıra, spor, kültür ve eğlence tesislerinde ve medyada yaygınlaştırılmasına yönelik gerekli tedbirleri alacaklardır. “ hükmünü içermektedir.

Toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri,” ibaresi bu sözleşmenin  taraf ülkelerin hiçbir toplumsal aile ve aile rolleri, klişe ve değerini tanımadığının ve hiçe saydığını ifade eden bir ibaredir.

Yine TOPLUMSAL CİNSİYET vs konularının Adalet Bakanlığı”nın ARABULUCULUK EĞİTİM KİTABINDA bile yer bulması, TV lerde LGBT tarzı sahnelerin artması ister istemez akla bu sözleşmedeki bu maddeyi getirmektedir.

6) Sözleşmenin 44.maddesi YARGI YETKİSİ başlığını taşımakta olup; 3.fıkrasında:

“Bu Sözleşmenin Madde 36, 37, 38 ve 39 uyarınca belirlenen suçların kovuşturulması için, taraflar yargı yetkilerinin söz konusu eylemlerin işlendikleri topraklarda cezalandırılması koşuluna tabi olmasının önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”  hükmü yer almaktadır.

Yani bu sözleşmede yer alan  Madde 36 (ırza geçme ve cinsel şiddet) 37 (zorla evlendirme) 38 (Kadın Sünneti) ve 39 (kürtaj veya kısırlığa zorlama) suçlarında SUÇUN İŞLENDİĞİ YER DIŞINDA TARAF DEVLETLERİN BELİRLEYECEĞİ ÜÇÜNCÜ BİR ÜLKEDE YARGILAMA YAPILMASININ ÖNÜNÜ AÇMAKTADIR.

ÖZETLE Bu madde ile bu suçlarda YARGI YETKİSİ Taraf Devletlerin alacağı kararla başka bir devlete devredilmesinin önü açılmıştır.Burada kişinin sıfatının önemi yoktur.

Örneğin Türkiye Cumhuriyetinin hangi makamda olursa olsun bir yetkilisinin hanımı “Kocam bana cinsel şiddette bulundu” diye  iddiada bulunsa ya da bir kadın “Bana tacizde bulundu” diye iddia etse bu taraf devletlere 3.bir ülkede yargılama yolunu açabilir. Bu son derece tehlikeli bir maddedir ve taraf devletlerce diğer taraf devlete karşı günün birinde kötüye kullanılabilir.

Bu madde bir nevi Uluslararası Ceza Mahkemesi veya LAHEY ADALET DİVANInın yetkisine benzemektedir. Tabii ki aynısı değildir. Belli şartlar dahilinde bir ülkenin bir vatandaşını bile alıp başka ülkede yargılama yetkisini bu madde yukarıda belirtilen cinsel suçlarda taraf devletlere vermektedir.Tek farkı yargılama yerini Taraf devletler ortak kararlaştırmaktadır.

HALBUKİ GENEL HUKUK KURALI ve Türk Ceza Kanununda suç nerede işlenmişse o ülke yargısı yetkilidir ve bu evrensel bir kuraldır.

6- Sözleşmenin 44.maddesinin 

5. fıkrasında:

“Taraflar, eylemi icra ettiği iddia edilen failin kendi topraklarında bulunduğu hallerde ve söz konusu şahsı sırf milliyetine istinaden üçüncü bir tarafa teslim etmedikleri durumlarda, bu Sözleşmede belirlenen suçlarla ilgili yargı yetkisini oluşturmak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

6.fıkrası:

“Birden fazla Taraf bu Sözleşme uyarınca belirlenen ve işlendiği iddia edilen bir suçla ilgili yargı yetkisi talebinde bulunduğunda, ilgili taraflar, yerine göre, kovuşturma için en iyi yargı yetkisini belirleme amacıyla birbirleriyle istişarede bulunacaklardır.”

Hükümleri yer almakta olup bu hükümler ucu açık net olmayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı yetkisini devre dışı bırakabilecek ihtimallere kapı açan hükümlerdir.

7) Sözleşmenin 52.maddesi :

“Acil durumlarda uzaklaştırma emirleri Taraflar, yetkili makamlara, ani tehlike durumlarında, aile içi şiddet faillerinin, mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahını yeterli bir süre için terk etme emri verme ve faillerin mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahına girmesini veya mağdurla veya risk altındaki şahısla temas etmesini yasaklama yetkisi verilmesini temin edecek yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”

Ülkemizdeki 6284 sayılı Ailenin Korunması Hakkındaki kanun ve bu kanundaki “evden uzaklaştırma” maddeleri bu maddeye dayanmakta olup; ülkemizdeki uzaklaştırma uygulaması son derece yanlış, uzun süreli ağır veya hafif her iddiaya uygulanmakta ve özensiz uygulandığı ve yetersiz düzenlendiği için evden uzaklaştırılan fazla erkek olmakta ve çoğunlukla sonuçta AİLE PARÇALANMAKTA boşanma davaları ve daha ileri adli olaylar artmaktadır.Bu nedenle kanun mutlaka tekrar ele alınmalıdır.

SÖZLEŞME BİR BÜTÜN OLARAK SADECE KADINI VE CİNSEL YÖNELİMLİ BİREYİ KORUDUĞUNU İDDİA EDEN BİR DİLLE DÜZENLENMİŞ OLUP AİLEYİ KORUMAK GİBİ BİR DERDİ YOKTUR.SADECE KADINI KORUMAK VE CİNSEL SAPKIN TERCİHLERİ KABUL ETTİRMEYE YÖNELİK BİR SÖZLEŞMEDİR.

HALBUKİ KADINI KORUMANIN YOLU AİLEYİ KORUMAKTAN GEÇER.

8) Sözleşmenin 55.maddesi 1.fıkrası:

“– Ex parte (nizasız) ve ex officio (re’sen) yargılama 1 Taraflar, bu Sözleşme’nin 35, 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde belirlenen suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların, suçun kısmen veya tamamen kendi topraklarında işlenmiş olması durumunda, mağdurun ifadesine veya şikayetine bağlı olmaksızın ve mağdurun ifadesini veya şikayetini geri çekmesi durumunda dahi devam edebilmesini temin edeceklerdir.”

hükmünü içermekte olup örneğin basit iddialarla suç şikayete tabi olsa bile şikayetten vazgeçme halinde dahi yargılama devam edecek ve karı-kocanın mahkeme süreci devam edecektir.

Bu durumda hafif ve basit iddialarda dahi karı-kocanın evlilik birliğini devam ettirmek için barışmalarına sözleşme izin vermemektedir. Bu yanlış ve aileyi yıkmaya dönük bir mantıktır.

9) Sözleşmenin 66.maddesi– 1-7.fıkrası arasında:

Bu Sözleşmenin uygulanmasını denetlemek üzere GREVIO olarak anılacak UZMANLAR GRUBU adlı 15 kişiden oluşacak bir DENETİM GRUBU oluşturulmakta ve bu GRUP taraf Ülkelerdeki sözleşme ile ilgili tüm hususları DENETLEMEKTE yetkili kılınmakta olup kadına şiddeti önleme adı altında AİLE  ve KADIN ile ilgili tüm insiyatif BU DOKUNULMAZLIĞI OLAN DENETİM GRUBUNA verilmektedir.

Bu iç hukukta kendi değerlerimize uygun AİLE ve KADIN konulu bağımsız bir uygulama ve mevzuat oluşturmamıza engel bir husustur.

9) Sözleşmenin 69.maddesi “Genel tavsiyeler “GREVIO uygun düşen ve gereken her durumda, bu Sözleşmenin uygulamasına ilişkin genel tavsiyeler belirleyebilir.” hükmü yer almaktadır. Tarafı ülkeler Aile ve Kadın konusunda politika belirlemeyi bu sözleşme ile Avrupa Konseyine devretmiş ve GREVIO isimli komisyona uymak zorunda bırakılmıştır.

10) Sözleşmenin 70.maddesi –İzlemede parlamentonun rolü

1)Ulusal parlamentolar, bu Sözleşmenin uygulanması için alınan tedbirlerin izlenmesine katılmaya davet edilecektir.” hükmü yer almaktadır.

Bu Sözleşme Tarafı ülkeler Aile ve Kadın konusunda politika belirlemeyi bu sözleşme ile Avrupa Konseyine devretmiş ve ilgili taraf ülke MECLİSLERİ sadece izlemede kalmaktadır.

11) Sözleşmenin 80.Maddesi – Sözleşmenin Feshi

1-Taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zaman bu Sözleşmeyi feshedebilir.

2-Sözleşmenin feshi, konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir.

Sonuç Olarak :Bu maddeye göre sözleşmenin feshi son derece kolaydır.Bu itibarla bu sözleşme feshedilmeli ve TÜRK HUKUKUNA uygun maddeler varsa iç hukukta bunlar TBMM de kanun olarak çıkarılması yolu tercih edilmelidir.

Alıntı: .cocukaile.net

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.