Tüm YazılarYazi Atlasi

İsmail Kılıçarslan : Mustafa İslamoğlu, ah.

Hayır, İmam Hatip Lisesi mezunu değilim. 6 yıl kadar ilahiyat okuduğum, bu süre zarfında ilahiyat okumaktan çok serserilikle iştigal ettiğim doğrudur fakat. Yani Mustafa İslamoğlu’nun ‘İmam-Hatip ve ilahiyat müfredatı değişmedikçe bu memlekette geleceğin IŞİD’çileri yetişmeye devam edecektir’ cümlesinin muhataplarından biriyim.

Üç bakımdan ilgimi çekti cümle. İlki, İslamoğlu’nun ‘İmam-Hatip ve ilahiyat müfredatı değişmeli’ önermesi. Nasıl bir müfredat değişikliği istediğinden bağımsız olarak İslamoğlu, müfredat değişikliği talebinde haklıdır. Konunun uzmanı eğitimcilerin, mesela Erol Erdoğan’ın ve benzer isimlerin yazıp çizdiklerine bakarak söyleyebilirim ki bilhassa ilahiyat müfredatında oldukça köklü değişiklikler yapılmasının elzem olduğuna dair bir kanaat hâsıl olmuş durumdadır bende.

Tabii, bu müfredat değişikliğinin ‘yönü’ meselesinde İslamoğlu ile anlaşacağımızı sanmıyorum. Zira ben ‘geleneğe doğru’ bir değişikliğin daha iyi olacağı kanaatindeyim. Bunu belki yeri ve sırası gelince uzun uzun konuşuruz. ‘Ancak hem metot hem de içerik olarak ‘geleneğe’, Maturidi aklın imkânlarına doğru dikey bir değişiklik ilahiyatlar için en doğrusu olacaktır’ demekle yetineyim şimdilik.

Cümlenin ilgi çekici ikinci yanı ise Mustafa İslamoğlu’nun ‘bu müfredat değişmedikçe bu memlekette geleceğin IŞİD’çilerinin yetişmeye devam edeceği’ önermesi. Burada iki türlü kasıt olabilir. Birincisi, İslamoğlu mevcut haliyle bu okullardan IŞİD’çi yetiştiğini kastediyor olabilir. İmam-Hatip ve ilahiyatları IŞİD’e sempatizan, militan yetiştiren okullar olarak görüyor olabilir. Bu, hilaf-ı hakikattir. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada küçük bir araştırma yapıldığında görülecektir ki birinin IŞİD’çi olması ile aldığı dini eğitim arasında ters orantı vardır. Dini eğitim ne kadar az, IŞİD’çi olma potansiyeli o kadar fazla. Birini sempatizan ya da militan haline getirdikten sonra IŞİD ‘hızlandırılmış dini eğitim’ veriyor elbette. Ancak bu dini eğitimin de ‘ideolojiye yönelik’ olduğunu kolayca anlayabiliriz. Yani İmam-Hatip ya da ilahiyat mezunlarının IŞİD’çi olma ihtimalleri, daha az dini eğitim almış insanlara nazaran daha düşük. Unutmayalım. IŞİD’in bir benzeri olan FETÖ’nün en az yayılabildiği okullar İmam-Hatip ve ilahiyatlardır.

İkinci kastı, ‘İmam-Hatip ve ilahiyattan mezun olanların başkalarına öğrettiği, vaz ettiği din anlayışı IŞİD’çi yetişmesine sebebiyet veriyor’ olabilir İslamoğlu’nun. Eğer böyleyse bu daha da hilaf-ı hakikattir. Türkiye’de İmam-Hatipten ya da ilahiyattan mezun olmak demek, standart Maturidi akılla ve standart Sünni anlayışıyla mücehhez olmak demektir. Maturidi akıl, yani tarihi ve güncel olarak Türklere mahsus Sünni anlayıştan öldürsen IŞİD’çi çıkmaz. ‘Çıkar’ diyenle buradan Fizan’a kadar tartışırım. Zira yapısal olarak dokusu uyuşmaz Sünni anlayışla IŞİD’in.

Haa. Şudur. İmam-Hatip ya da ilahiyat mezunu adamdan yahut onun anlattığı dinden IŞİD çıkıyorsa orada kabahat okulların değil, bizatihi bu okullarda okuyan öğrencilerin bağlantılı oldukları yapılarındır. Yani modern cemaatlerindir. ‘Niye gelenekli cemaatlerin değil de modern cemaatlerin dedin’ diye soracak olursanız vereceğim cevap açıktır. Gelenekli cemaatlerle IŞİD’in arasında gece ile gündüz kadar fark vardır da ondan.

Gelelim cümlenin benim açımdan ilgi çekici üçüncü tarafına. Aslında bu taraf cümlenin içeriğiyle değil ‘kurulma zamanı’ ile ilgili. Rus büyükelçinin vurulmasının ardından kurdu bu cümleyi Mustafa İslamoğlu. Katilin FETÖ bağlantıları apaçık ortadayken Hürriyet’in falan ‘katil Nurettin Yıldız’ın derslerine gitmiş’ haberleri yaptığı sırada kurdu.

Cümlenin kurulma zamanlamasına bakarak iki ihtimalden söz edebilirim. İlki, Mustafa İslamoğlu’nun ‘ilm-i siyaset’ denilen şeyden hiç anlamadığı. İkincisi ise çok fazla anladığı… Her iki durum için de söyleyebilirim ki cümlenin zamanlaması bende bir kusma hissi oluşturmuştur. Hani böyle son derece çirkin bir şey görürsünüz ve birden bir kusma hissiyle dolarsınız ya. Öyle.

Sadece İslamoğlu’nun değil, Türkiye’deki pek çok ‘hoca’nın sorunu şurada bence. Sanki bir gizli ajandaları varmış ve o ajanda üzerinden konuşuyorlarmış gibi hissediyor insan yazdıklarını, söylediklerini takip ederken. İslamoğlu özelinde konuşursak o ajandanın varlığını hissettiğim çok an oldu: Suriye’yi İran’a verme fikri, Fethullah Gülen’le ilgili söyledikleri ve bu son açıklaması.

Ve ne biliyor musunuz? Eğer İslamoğlu’nun bir gizli ajandası yoksa durum daha da vahim. Anlatabiliyor muyum?

Ne diyordu Modric: ‘Şimdi hacı hafızım. Gizli ajanda derken ne kastettiğini merak edenler olur. Keşke o meseleye biraz daha açıklık getirse miydin?’

Yenşafak – 27 Aralık 2016

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.