İnsanı hataya düşüren şey ?
İnsan zihni çoğunlukla aradığının takipçisi ve istediğinin yolcusudur. Her insanın doğmadan önce başalayan zihinsel etkilenmeleri bebekliğinden itibaren aktif olarak devam eder ve zihnine kodlanır. Hatta farkında olmadan kendisini yönlendiren o kadar çok bilgi kaydolur ki. Bunlar zamanla eyleme geçer ve bir yaşama biçimine dönüşür. Kişinin çevresinde artık o yapıp ettiklerine uygun bir imaj oluşur, o şekilde tanınır ve bilinir.
İnsanın yaratılışı gereği yanlış yapma ihtimali vardır. İnsanın hayatta kendisine ve yaşamaya verdiği anlama göre aradıkları ve gördükleri değişir. Zihninde kendisinin ulaşması gereken yer diye tanımladığı yere ve yolculuğun gerektirdiği malzemelere, yine zihnindeki değer ve anlamlara göre müracaat eder.
“Hedefine ulaşmak için her şey mübahtır” anlayışı ile hareket edenler için doğru olan budur ve buna göre hareket ederler. Aradıkları şey, istediklerine nasıl en kolay yoldan ulaşabilecekleri bilgisidir ve bunu buldukları zaman en doğru zamandır ve ne gerekiyorsa yapılır. Bu arada birilerinin haksızlığa uğramış olması, üzülmeleri ve mağdur olmaları, bunun dine uygun olmadığı gibi durumlar, pek te önemli değildir çünkü; bunlar hedeflerinin önüne engel demektir, ölçü bunlar değildir çünkü.
İnsan isterse, en haksız durumdayken bile, sözleri ustalıkla kullanarak haklılığına herkesi inandırabilir, bunun için yemin eder, ağlar ve her türlü yeteneğini ustalıkla sergiler. İnsan öne sürülen kanıtların gücüne kolay kanar ve inanma eğilimine girer. Oysa, tek taraflı bilgi ne kadar güçlü görünürse görünsün, yeterli değildir. Bunu sağlamak marifet de değildir. Akıl kâr ve zararı hesap ederken, kendisine dünyada biçtiği role ve çıkarlarına uygun hareket ederken, kendisini hareket ettiren inancı ne taraftaysa o tarafa uygun davranır.
Eğer insanın kendisine biçtiği rol, kendisine yüksekte bir yerleri işaret etmiyorsa, aşağılarda seyredecektir. O zaman da aşağılarda bulunanları dost edinecektir. Kendisini doğruya sevkedecek örneklerden ve dostlardan mahrum buluna kimse, çok büyük kayıp içindedir. Çünkü, kendisini destekleyenler oldukça, insan yanlışını kolay göremez ve düzelme şansını da böylece yitirir. Bu yüzden, savunduğu doğrular yaşama biçimi haline geldikçe, yaklaştığı taraf aynı zamanda sığındığı taraf olur.
Yanlışı yapmak öncelikle çok kolaydır, insan çok kolay da alışır fakat zorluğu sonra yaşanır. Bunun için eğitim almak, danışmak, düşünmek gerekmez. Aklına geldiği gibi duyguların ne derse ona uygun davranmak yeter. Sonucu hesap etmen gerekmez, vijdan azabı diye bir şeyle uğraşmak gerekmez, özür dilemeye gerek yoktur. “ Birikmiş suyu kendi haline bırakırsan istediği yere gider, bir kanal açarsan istediğin yere gider” sözünde olduğu gibi, duygular, düşünceler ve davranışlar başıboş bırakılırsa, insanı öyle bir yerlere atar ki, kişi kendisi bile şaşırır. Fakat, inancın gerektirdiği kurallara göre yaşanırsa, duygularda, düşüncelerde ve bunları takip eden davranışlarda insanı çok daha iyi yerlere getirecek cinsten olur.
Allah inancı zihinde, rıza aşkı gönüllerde olmadıkça, insan kolay ve cazip olana meyletme eğilimindedir. Zihnimizin çalışma metodu, sorularla yönlendirildiğinden aranılanı bulma şeklindedir. Sadece doğruları aramakla onlar bize gelirler. Bu seçici algımızın işidir. İnsan, insan olması gereği hata, yanlış ve günah işleme eğilimindedir. Peygamber ve melek olmanın dışında, bunlardan kaçılamaz. Ne var ki, insanı yüceltecek olan yanlış yapmaması değil, ayettede buyurulduğu gibi, yanlışından sonra tevbe edip daha iyi olmaya çalışmaktır. İnsan “Nasıl daha doğru bir insan olabilirim?”, “Ben ne yaparsam Allah ve Rasulü razı olur?”, “Bir daha yanlış yapmamak için nelere dikkat etmeliyim?”soruları, daha ilâve edilebileceklerle beraber, zihnin eline arama listesi verir adeta. “Allah’ım, doğru düşünmemi, doğru anlamamı, doğru konuşmamı ve doğru yaşamamı nasip et. Doğru zannederek yanlış işler yapmaktan sana sığınırım. Beni doğru insanlara yakın kıl ve beni de o doğru insanlardan eyle” diye sürekli ve içtenlikle yapılan dualar ise, zihnin ne arayacağını ve nereye yöneleceğini belirler.
İnsan yanlış yaptığında, bunun (bilerek ve kasten yapmanın dışında) insani bir hal olduğunu ve doğrusunu öğrenerek doğru davranabileceğinin bilinciyle, yeniden hayata ve işleyişine merhaba diyebilmeli. İşte o zaman daha doğru davranmanın zeminini yakalar.
Her adımımızın Allah’a yaklaştıran duamız olması; niyet ve eylem olarak o tarafa yönelmemiz ve duyarlılığımızı diri tutmamız sonucunda Allah’ın izniyle oluşur. Bilmeliyiz ki, yanlış adımlar doğru yere götürmez. ve doğru tarafa yönelerek ısrarla kendimizi görmek istediğimiz yere doğru ilerlememiz ise, inşallah kalıcı ve çok etkileyici nice güzelliğe kapı açacaktır.
Başta Rabb’imizin razı olması ve ondan sonra şahsımız, yakınlarımız ve gelecek nesil için, doğruyu örneklemek gibi bir idealimiz olmalı. Doğrular bedel ödemeyi gerektirir, zordur, kolay olmaz çoğunlukla fakat sonrası her daim güzeldir. İnsanı ve toplumu nitelikli bir hayata ve erdemli bir yürüşüşe götürecek olan şey, Rabb’imizi razı edecek bir çizgide olmayı önemsemek ve bu çizgide kalmanın mücadelesini vermektir. Bunun hepimizin tercihi ve bu tercihin nasibimiz olması niyazımızla efendim…
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]Saliha Erdim / salihaerdim@gmail.com[/toggle]