İmanın Tarifi
Hadisi Şerif :
Bir kadın, kendisine küpte yapılan şıra (nebiz) hakkında sordu. Kadına şu cevabı verdi: “Abdulkays kabilesinin heyeti Hz. Peygamber (sav)’e geldiği vakit: “Bu gelenler kimdir?” diye sordu. “Rebialılar” diye kendilerini tanıttılar. Hz. Peygamber (sav): “Merhaba, hoş geldiniz, inşaallah bu ziyaretten memnun kalır, pişman olmazsınız” buyurdu. Misafirler: “Biz uzak bir yerden geliyoruz. Sizinle bizim aramızda şu kafir Mudarlılar var. Bu sebeple, size ancak haram ayında uğrayabiliyoruz. Öyle ise, bize kesin, açık bir amel emret, onu geride bıraktıklarımıza da öğretelim. Ve bizi cennete götürsün” dediler. Hz. Peygamber (sav) de onlara dört emir ve dört yasakta bulundu: Önce tek olan Allah Teala’ya imanı emretti ve sordu: “İman nedir biliyor musunuz?” “Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler. Açıkladı: Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek. Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beşte birini ödemenizdir.” Resulullah (sav) onlara şu kapları (şıra yapmada) kullanmalarını yasakladı: Hantem (topraktan mamul küp), dübba (su kabağından yapılmış testiler), nakir hurma kökünden ayrılan çanak, müzeffet – veya mukayyer – (içi ziftle – katranla – cilalanmış kap). ,
Ravi : Hz. Abdullah İbnu Abbas
Kaynak :Buhari, İman 40, İlm 25, Mevakitu’s-Salat 2, Zekat 1, Farzu’l-Hums 2, Mevakıb 4, Meğazi 69, Edeb 98, Haberi’l-Vahid 5, Tevhid 56, Müslim, İman 23, 24, 25 (17), Ebu Davud, Eşribe 7, (3692), Tirmizi, İman 5, (2614), Nesai, İman, 25, (8, 120)
[divider]
Açıklama :
Bu rivayet çok farklı tariklerden gelmiştir. Hepsinde birbirini tamamlayan değişik bilgiler mevcuttur. İbnu Hacer Buhârî şerhinde ve bilhassa Kitâbu’l-İman’da hadisle ilgili pekçok teferruatı topluca sunar. Nevevî de Müslim şerhinde aynı şeyi yapar. Bunlardan bir kısmını özetleyeceğiz.
1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e gelen heyete katılanların sayısı ile ilgili olarak bazan 14, 13, 40 gibi farklı rakamlar gelmiştir. Dikkatli tetkikler bu miktarı 45’e kadar çıkarmaktadır. Bir rivayette “13 kişilik süvâri” oldukları belirtilir. İbnu Hacer, heyetin 40 kişi olmakla birlikte 13’ünün reis durumundaki kimseler olabileceği, bu sebeple de binekleri bulunduğu tahminini yaparak te’lif eder. Muhtelif rivayetlerde zikredilen isimleri cemederek bu heyete katılanları ismen belirlemeye çalışır. Yirmiye yakın isim kaydeder. Bu rivayet, Müslüman olmak için Medine’ye gelen heyetlerin miktarı ile alakalı bir bilgi verir ise de, rakamlara -rivayetlerdeki ihtilaf sebebiyle- fazla değer atfetmemek gerekir. Heyetin başındaki zât el-Eşeccü’l-Abdî el-Asarî lakabını taşıyan el-Münzir İbnu Âiz (radıyallahu anh)’dir.
2- Bu heyet Medine’ye nisbetle doğu olan Bahreyn taraflarında yaşayan Rebî’a kabilesinin bir kolu olan Abdü’l-Kays karyesine mensubtu. Bunlarla Medîne arasında, henüz Müslüman olmayan Mudar kabilesi mevcut idi. Bunların daha önce İslâm’la şereflenmeleri şöyle izah edilir: Münkız İbnu Hayyan adında bir tüccar, eskiden beri Medine ile ticârî münâsebetlere sahibti. Sıkca gelip giderdi. Böyle bir uğrayışta, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’le karşılaştılar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın nübüvvet öncesi tanışlarından biriydi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ondan, kavmi ile ilgili bir kısım teferruat sordu, ileri gelenlerini ismen sayarak ne hâlde olduklarını öğrenmek istedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu alâkası Münkız’ın derhal Müslüman olmasına kâfi geldi. Fatiha ve Alak surelerini öğrenerek Medine’den ayrıldı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Münkız (radıyallahu anh)’la Abdü’l-Kays kabilelerine mektup yazarak İslâm’a dâvet etti. Münkız (radıyallahu anh), dönüşte Müslüman olduğunu hemen ilân etmekten çekindi. Mektubu da veremedi. Ancak Münkız’ın yaşayışındaki değişme, ibadetleri hanımının dikkatini çekmiş ve yadırgamıştı. Bir ara mektup eline geçti. Bu hanım yukarda Abdü’l-Kays heyetinin başkanı olarak ismini kaydettiğimiz el-Eşecc’in kızı idi. Kız, babasına giderek kocası Münkız’ın kuşkulu durumunu anlattı: “Kocam Medine’den döneli tuhaf bir hâl aldı. Ellerini ayaklarını yıkıyor, -kıbleyi göstererek- şu tarafa yönelerek bir hareketler yapıyor, bazan belini büküyor, bazan yere kapanıyor. Geleliden beri hep böyle yapar oldu.” Babası, Münkız (radıyallahu anh) ile buluştu. Durumu konuştular. Münkız, İslâmiyet hususunda el-Eşecc’i ikna etti. O (radıyallahu anh) da Müslüman oldu. Hz. Eşecc, kabilesinde İslâm’ı yaydı. Mektubu onlara okudu, toptan İslâm’a girmeye karar vererek Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a bir heyet gönderdiler. İşte yukarıdaki hadis bu heyetin gelişiyle ilgili bir sahneyi hikâye etmektedir. Bazı başka rivayetlerde gelen bir tasrîhi de kaydetmek isteriz. Bu heyet, Medîne’ye yaklaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) gâibden ihbar nevine giren bir mûcize olarak, ashabıyla yaptığı konuşmayı keserek: “Şu cihetten az sonra doğuluların en hayırlısı olan bir heyet gelecek” der. Hz. Ömer (radıyallahu anh) onları karşılamaya gider.
3- Abdü’l-Kays hey’eti Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e her zaman gelemeyeceklerini belirterek, cennete girebilmek için gerekli bilgileri, emirleri, yasakları öğretmesini isterler. Her zaman gelememelerinin sebebi aradaki Mudar kabilesidir. Onlar henüz müşriktir. Sadece haram aylarında yol emniyeti mevcuttur.
4- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara hadiste görüldüğü üzere hac hâric İslâm’ın esaslarını öğretir ve bunlara ilâveten ganimetin beşte birinin vergi olacağı tâlim edilir. Hacc’ın niçin zikredilmemiş olabileceği üzerine âlimler çok farklı yorumlar yaparlar. İbnu Hacer hepsini reddederek: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), burada bütün farzları, haramları saymayı gâye edinmemiştir. Nitekim, haramlardan sâdece içki ile ilgili haram üzerinde durmaktadır…” der.
5- Hadiste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın İman’ı tarif ederken kelime-i şehâdetten sonra namaz, oruç, zekat gibi İslâm’ın şartları’na giren amelleri sayması dikkat çekicidir. Daha önce de temas ettik, İslâm âlimleri çoklukla bu gibi nassî delillere dayanarak İslâm ve İman’ın aynı şey olduğunu söylemişlerdir. Şurası muhakkak ki, iman daha ziyade kalb ve vicdanın amelidir. Bu ancak dil ile ifâde edilebilir, samimi olup olmadığını ise Allah bilir. İmanın bu yönü kulları ilgilendirmez. İslâm ise, imanın gerektirdiği amelleri ifade eder. Amel, imanın lâzımıdır. Ama imân olmadan da, münafıklarda olduğu gibi, amel olabilir. Kâmil mânâdaki imanla kâmil mânadaki amel birdir, ayrılması mümkün değildir.
6- Hadiste bir kısım kapların kullanılması yasaklanmaktadır. Bunlar cahiliye devrinde şarap yapımında kullanılan kaplardır. Şarap yasağından sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şarap yapılan kapların kırılmasını da -bazı rivayetlerde- emretmiş ise de sonradan temizlenerek kullanılmasına izin vermiştir. Yukarıdaki rivayet daha ziyade şıra yapımında bir kısım kapların kullanılmasını yasaklamaktadır. Çünkü bunlar tahammürü (şaraplaşma) hızlandıracağı için şıra’nın hemen şaraplaşmasına sebep olabilmektedir. Maamafih, İmam Mâlik, Ahmed İbnu Hanbel gibi bazı âlimler şarap yapılan kaplarla ilgili yasağın mensuh olmayıp, hâlâ devam ettiğine inanmaktadırlar,