İmanda Mürakebe Bilinci
“ İmanın en efdali nerede olursan ol Allah’ın (her an) seninle olduğunu bilmendir.”1
Müşrikler ya Allah’ın aşkınlığını buharlaştırmaktan veya O’nu ‘ilk muharrik’ kabul edip, hayata müdahale ettirmemekten dolayı, uzak ilah anlayışına sahip olmuşlardır. Buna binaen Allah(c.), onlar için hayat müdahale etmeyen, uzak tanrıdır. Kur’an-ı Kerim tüm bu sapkın anlayışları “Allah’ı hakkıyla takdir edip bilememe” çerçevesinde ele almış ve yüce Allah’ın kullarına olan yakınlığına şu ayetiyle vurgu yapmıştır: “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.”2 “Allah içinizden geçenleri bile bilir.3” “Kullarım, beni senden sorarlarsa (bilsinler ki) gerçekten ben onlara çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına cevap veririm.”4 “Biz insana şah damarından daha yakınız.”5 Ayetleri müşriklerin, Allah Teala ile ilgili “uzak ilah” anlayışlarını çürütmektedir.6 Hazreti Peygamber de Allah’ın (c.) kullarına yakınlığını müminlerin daima hissetmelerini istemiş ve bu çerçevede “ihsan bilincini” önermiştir. Böyle bir bilinç hali insanı “müşahade” ye götürür. Eser ile müesser arasındaki ilgiyi hakiki anlamda görebilen bir kişi; varlıklar üzerinde Allah’ın (c.) ahadiyyetini her an temaşa eder. Kevni tutarlılık ve düzeni müşahade eden bir mümin Yüce Allah’ın ahadiyyetinin toplumsal yapıda da tecellisi için gayret eder; etmek zorundadır. Cüneydi Bağdadi (k.s.) müşahadeye dayanmadan “Allah” diyen bir kimsenin bu sevgi ve inancında samimi olmadığını şu sözüyle dile getirmiştir: “Kalp müşahade ve tasdik için, dil ise müşahade edileni ifade ve ikrar içindir.”7
Hz. Peygamber (s.), Allah’ı görüyormuşçasına bir şuur içerisinde Kelime-i Tevhid’in kalben tasdik edilip, sonra da dille ikrar edilmesini canla başla istemiştir. Başlangıçta tevhidi bir murakabe, istenen biçimde olmasa da Allah’ın varlık ve birliğini ikrar etmek Müslüman olmak için şart koşulmuştur. Resulullah Safa Tepesine çıkıp Allah’ın birliğini ve vahyin hakikatini tüm Mekkelilere duyurmuştur. Şuara Suresinin “En yakın akrabalarını uyar”8 ayeti gelince de tüm akrabalarını çağırmış ve onlara “kendisini yakınlığına güvenmemelerini; ahiret için iman ve salih amel eksenli hazırlık yapmalarını” emretmiştir. 9 Kur’an-ı Kerim’in beyanına göre Hz. Peygamber (s.) Tevhidi anlatıp hayatı hakim kılma konusunda çok yoğunlaşmış ve anını bile değerlendirmiştir. Evlere koşmuş, yollara düşmüş ve panayır (fuar)ları gezip şu duyuruyu yapmıştır: “Ey İnsanlar! Lailahe İllallah deyin ve kurtulun!”10Çünkü ahirette müminlerden başkası kurtulamayacak11 ve “Müminlerden başkası cennete giremeyecektir.”12Kafirlerin cennete giremeyeceğini bir çok hadisinde ilan eden Resulullah (s.)13 Kur’an-ı Kerim vasıtasıyla da şu duyuruyu yapmıştır: “Andolsun, Allah, Meryem oğlu Mesih’tir diyenler kesinlikle kafir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Yalnız benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa artık Allah ona cenneti kesinlikle haram kılmıştır. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.’”14
Tevhidin bireysel ikrarı insana dünyada da bir dokunulmazlık alanı kazandırır. Hz. Muhammed (s.) insanların hem dünyada dokunulmazlık alanı kazanmaları hem de ahirette cehennemden azad olmaları için nitelikli aile toplantıları yapıp onlara ziyafetler vermiş, arkasından Allah’ın varlığını ve birliğini tebliğ etmiştir. Sadece bununla kalmamış bütün yerleşim yerlerine haberler gönderip yöre halkının Müslüman olmalarını istemiştir. Kendisi de Taif’e kadar gidip İslam’ı tebliğ etmiş ama kabul görmemiştir. 15
Resulullah (s.) İslam’ı tebliğin başlangıç döneminde (Mekke’de) şer’i tekliflerden ziyade, Allah’ın birliğini ikrar etmeyi teşvik etmiş ve bu bağlamda bir çok müjdeler vermiştir: “Ben öyle bir kelime biliyorum ki herhangi bir kul onu kalbinden hakkıyla söyleyecek olursa, Allah Teala ona cehennem ateşini haram kılar.”16buyuran Hz. Peygamber, tevhidi kararlılığı bir ömür boyu devam ettirip bu ikrar üzerine Allah’a kavuşmayı şu hadisinde önemle vurgulamıştır: “Her kim ki Allah’tan başka ilah olmadığını ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğunu kalbinden sıdk ile inanarak ölürse o mutlaka cennete girer.”17 Çünkü bu kelimeyi söyleyen bi insan Allah’a imanın bir gereği olarak O’na mutlak anlamda teslim olduğu için hayatının tüm alanlarının seyrinde Allah’tan bağımsız veya O’na rağmen bir iş yapmayacaktır. Bu anlayışa sahip bir insan politeist bir hayat anlayışında şiddetle uzaklaşacak ve dünyanın gidişatına da seyirci kalmayacaktır. Yani ,Allah’ın uluhiyet ve rububiyetine karşı beşeri bir tecavüz varsa mü’min, bir insan tevhidin bir gereği olarak bu tecavüze karşı tavır koyacak ve bir hareket planı başlatıp uygulayacaktır. Bu durumu Akabe bey’atlerinde sezen Abbas b. Ubade el-Ensari(r.), Hz: peygambere iman ettiklerini bildiren Hazreçlilere şöyle demiştir: “Ey Hazreç halkı ! Siz bu adama ( Hz. Muhammed’e) ne üzerine bey’at ettiğinizi biliyor musunuz? O’na tevhid üzerine bey’at etmek kızıl ve kara (herkese) savaşı göze almak demektir.”18 Zira Allah’ın varlık ve birliğine bilinçle iman eden bir kimse hukukullahın çiğnendiği bir dünyada hakkı yerine koymak için ilkeli ve daimi bir mücadele verecek; bu mücadeleyi de son nefesine kadar sürdürecektir.
Kelime-i tevhidin anlam alanından ve ruhundan gereği gibi istifade edip bir gayret ortaya koyabilmek için bu kelimenin taşıdığı bir takım şartlar vardır. Bu şartların mutlaka yerine getirilmesi ve gerekleri ile amel edilmesi zorunludur. Bu şartlar şunlardır:
1-Kelime-i tevhidin taşımış olduğu menfi ve müspet tüm anlamları bilmek
2-Taklide ve hazır bulmuşluğa dayanmayan bilinçli ve kesin bir iman
3-Bu kelimenin ikrar ve kabulünde içerisine yalan ve riya girmeyen (münafıklıktan uzak) bir ihlas
4-Tasdik ve ikrarda tam bir teslimiyet ve doğruluk
5-Allah’ın tüm emirlerine karşı terke ve gevşekliğe ihtimali olamayan bir itaat
6-İçerisinde şüphe bulunmayan ve redde de ihtimali olmayan mutlak tasdik.19
İslama girişin anahtarı olan kelime-i tevhid iki bölümden oluşur. Alimler buna “nefy ve isbat” adını vermişlerdir. “Nefy”le kelime-i tevhide iman eden bir müminin reddettikleri; “isbat”la da bu kelimeye iman eden zatın kabul ettiği itikadi hususlar kastedilir. İmanın sıhhati buna bağlıdır. Bu sihhat önce tahliye(noktalı ha), sonra da tahliye( noktasız ha ) üzerine bina edilir. Gönülden kelime-i tevhidi söyleyen bir müminin reddettikleri şunlardır:
1-Allah’tan(c.) başka tüm ilahları reddeder.
a) Heva ve tutkuları ilahlaştırıp hayatı bunlara göre anlamlandırmayı reddeder: “Kendi nefsinin arzularını(hevasını) kendisine ilah edineni görmedin mi? Ona sen mi vekil olacaksın.”20 Hz. Peygamber(s.) de hevanın ilahlaştırılmaması için şöyle bir uyarı da bulunmuştur: “Sizden biriniz hevasını benim getirmiş olduğum vahye tabi kılmadıkça ( davranışlarına vahiyle anlam vermedikçe) iman etmiş olmaz.”21
b) Şeytanın vesveselerini vahyin önüne geçirerek onu ilah edinmeyi ve şeytana itaat etmeyi reddeder: “Ey Ademoğulları, Ben size şeytana kulluk etmeyin diye ahd almadım mı? O sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulak edin. İşte dosdoğru yol budur.”22
c) Putların her türlüsüne saygıyı ve ibadeti reddeder: “Hani İbrahim demişti ki: Rabbim! Bu şehri güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzaklaştır.”23
d) Kendini hayatın tek hakimi gören ve insanların kendi görüşüne göre hareket etmesini dayatan kral, monark, şef, tiran ve firavunları ilah edinmeyi reddeder.24
e) Herhangi bir zümrenin; oligarşik yapılanmanın, bürokrasinin ilahlaştırılmasını reddeder. 25
f) Bazı soyut varlıkların ve kurumların hayatın yönlendirilmesinde mutlaklaştırılıp ilahlaştırılmasını reddeder: “Allah, birbirleriyle çekişen, ortak sahipleri bulunan bir köle adam ile yalnızca bir kişiye ait olan bir başka köle adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiçbir olur mu?”26 Bu ayetteki misalde fiziki maddelerden yapılmış putlar kastedilmemektedir. İşaret edilmek istenen; insanlara birbirinden çelişkili emirler veren ve kendilerine kulluk etmeleri için onları kendi yanlarına çekmeye çalışan canlı mabutlardır. İşaret edilmek istenen mabudlardan biri, insanı tatmin etmesi için heveslere sevkeden kendi nefsidir. Diğeri kabilesidir, toplumudur, din adamlarıdır, liderleridir, ticari ve iktisadi güçlerdir. Tüm bunlar insanı kendi yanlarına çekmek için birbirlerine ters düşen isteklerde bulunmaktadırlar. Böyle bir çıkmazdan kurtulmanın tek yolu tevhide sarılmaktır. 27
2- Tağutları reddeder. Suyun taşmasından istiare yollu alına tağut kavramı “tağa” fiilinden türetilmiştir. Varoluş amacının dışında hareket eden her varlık için kullanılır: sihirbaz, kahin, şeytan ve hayır yolundan çeviren her varlıktır.28 Buna tüzel kişilikler de dahildir. Fıtratını bozan; Allah Teala’ya karşı haddini aşan ve kendisine kulluk edilen her şeydir ki bu kulluk ister gönüllü ister zorla yapılsın fark etmez. 29
[divider]
1 Heysemi,Mecmaüz’zevaid–
2 Hadid 57/4
3 Hadid 57/6
4 Bakara 2/186
5 Kâf 50/16
6 Yüce Allah’ın kullarıyla sürekli ilgilenip onlara yakın olmasıyla ilgili ayetler için bkz:Bakara 2/186, 235, 284; Âl-i İmran 3/5,29; Maide 5/8; En’am 6/3,59; Yunus 10/21,61; Hud 11/5,123; Hicr 15/23; Rad 13/9,10,38; Furkan 25/58; Neml 27/93; Lokman 31/16; Ahzab 36/54; Hucurat 49/1; Kamer 54/52,53; Mücadele 58/7; İnfitar 82/11,12; Fecr 89/14
7 Kalabazi, Et-Taaruf, Syf.156
8 Şuara 26/214
9 Buhari, 65,Tefsir, 2,VI, 17;Müslim, I, İman, 89,Had. No:351, I, 192-193; Nesai, Sünen, Vesaya, IV,239
10 Ahmed, Müsned, c.IV, 240
11 Bk:Müminun 23/1
12 Ahmed, Müsned, c.III, s.349; Buhari, 64,Megazi, 38, c.V, s.75; Nesai, İman, c.VIII,s.104
13 İbn-i Hişam,Ebu Muhammed Abdülmelik, es-Siretü’nnebeviyye, Darül Beyan, Kahire 1987, c.IV, s.189
14 Maide 5/72
15 Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, İstanbul trsz(5. Baskı), c.II, s.116
16 Heysemi, Mecmaü’zzevaid, c.I, s.15
17 Ahmed, Müsned, c.V, s.229
18 Hazin. Ali b. Muhammed, Lubabu’t-Te’vil, trsz. İstanbul, cI,s.298
19 İbn-i Abdurrahman, Abdurrezzak, Fıkhul ed’ıyy, Riyad 1999, s. 180
20 Furkan25/43;bak:Casiye45/23
21 İbn-i Recep el-Hambeli, Cami’u-l Hikem, cII,s.393
22 Yasin 36/60-65
23 İbrahim 14/35
24 bak: Şuara 26/28-32
25 bak: Mü’minun 23/47
26 Zümer 39/29
27 Mevdudi, Tefhim, İnsan yayınları, İstanbul 1987, cV, s104
28 Isfahani, a.g.e, s521
29 Taberi, Cami’u-l Beyan, cIII, s21
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]Dr. Mehmet SÜRMELİ[/toggle]