Hüzünlenmek orucu bozmaz
Madem ki dünya bir sürgün yeridir, Sevgili’den ayrılışın acısıdır, kovulmuşluktur… O halde insanın dünya ile ilişkisini belirleyen en temel duygulardan biri hüzündür.
Risaletpenah Efendimiz(sav)’in ‘Benim bildiklerimi bilseniz az güler, çok ağlardınız’ deyişindeki inceliğin, incelmişliğin adıdır hüzün. Ve gene hatırlayalım Efendimiz(sav)’in kutlu müjdesini: ‘Allah, kalbi hüzün içinde olan bütün kullarını sever.’
Sevgili oğlundan ayrılışının acısını ancak hüzünle bastıran bir babayı, evini külbe-i ahzana yani hüzünler kulübesine çeviren Yakup’u hatırlayalım. Ve Yusuf’u hatırlayalım. Hani o, kardeşlerinin ihanetine uğrayıp hüzünler kuyusunda kalmıştı da ‘Şüphesiz, Rabbim olan Allah beni bu darlıktan kurtarır’ demişti.
Bakmayın siz hüznü bir hastalık olarak tanımlamaya meyyal mutlulukperest bir takım modern psikiyatri azmanlarına. Bu dünyada araz olan mutluluk, asıl olan hüzündür. O yüzdendir ki ‘Hüzün insanı olgunlaştırır da, hatta kemale vasıl eder’ denilmiştir sözüne itibar edilen adamlar tarafından.
Ayet-i kerimesinde Rabbimiz der ki: ‘Ve cennet ehli şöyle derler: Hamdolsun Allah’a ki; bizden hüznü giderdi. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayan ve şükrün karşılığını bolca verendir.’
Hüzünden kurtulmanın yolu sanal olanda, yalan olanda, sahte cennetlerde değildir. ‘İçelim de neşemizi bulalım’ diyen adam sadece kendini kandırmaya ayarlıdır böylece. Bizse, bu külbe-i ahzan olan dünyanın sahte ırmaklarından içmeyi reddederiz. Bizim hüznümüzü giderecek su, bu dünyanın, bu sürgünün suyu değildir.
İlhami Çiçek’e kulak verelim: ‘Yalnız hüznü vardır kalbi olanın.’
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]İsmail Kılıçarslan[/toggle]