Rasim ÖZDENÖRENTüm YazılarYazarlarYazi Atlasi

Genç Müslümanın Enerjisi – Rasim Özdenören

Genç Müslümanın enerjisi…

Geleceğin kapısını genç Müslümanın enerjisi açacak…

Saklamaya gerek yok. Müslümanların egemen olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. Dünyada birbuçuk milyar Müslümanın yaşadığı doğrudur. Fakat bu birbuçuk milyar Müslümana rağmen Müslümanların egemen olduğu bir dünyada yaşamıyoruz.

Gelecek gençlerindir. Ancak dünyanın kurulu düzeni (dünyaya egemen olan sistem: barbar kapitalizm) bu geleceği karartıyor. Sahte avuntular, sahte mutluluk reçeteleri, geçici ikramiye vaatleri bilinci köreltiyor; dahası yanlış bir bilincin inşasına yol açıyor. Bu yanlış bilinç eşitsizliği, baskıyı, kötülüğü görünmez hale getiriyor. Görünmeyen kötülüğe karşı savaşım vermenin imkânsızlığı aşikârdır.

Bir yandan her türlü eşitsizliği, baskıyı, kötülüğü yürürlükte tutan dünya sistemi, bir yandan da İslâm’a karşı büyük bir saldırı yürütüyor. Bu nedenledir ki, dünya genelinde genç Müslüman kuşaklar, dünya sistemini çökertmek üzere harekete geçtiklerinde sahip olacakları muhteşem gücün farkında olmaksızın gün dolduruyor.

Müslüman gencin bu dünyadaki hedefi nedir? Bu hedefi kim belirliyor?

Eğer kurulu düzenin verileriyle hareket edilecekse, Müslüman gencin hedefi refah düzeyini artırmaktan ibaret bir dar alana sıkıştırılmaktan ibarettir. Fakat acaba gerçek öyle mi? Asrı Saadete baktığımızda o günün insanı refah için mi savaşım verdi, yoksa daha adil, insanın Müslüman olarak kabul gördüğü bir dünyada yaşaması için mi?

Dünya sistemi Müslüman olmayı utanılacak, kaçınılması gereken bir durum olarak tanıtıyor. İslâm’la insan arasına perdeler, mânialar çekiyor.

Bu gün İslâm çürümüş, miadını doldurmuş, dünyaya söyleyecek sözü kalmamış bir din olarak gösteriliyor. Ama akıldan çıkarılmasın ki, İslâm tam da böylesi günlerde, tam da umutların tükendiği dönemlerde bir fışkırış halinde insanların gönlüne su serpmiştir.

Genç Müslüman, yürürlükteki dünya sisteminin soygun, vurgun, talan, israf çemberi içinde ruhsal gelişmesini İslâm’ın isterleri doğrultusunda geliştirmeyi başaramaz. O koşullarda belki “yaralı bir bilinçle” hayatını idame ettirebilir, ama sağlıklı bir gelişme sağlayamaz, dünyayı da sağaltmayı başaramaz.

İslâm, salt bireysel kurtuluşu öngörmüyor. İnsanların topluca, toplum olarak, içinde yaşadıkları putperest koşullardan kurtarılmasını öngörüyor. Ancak birey kendini bu bataklıktan çıkarmadıkça toplu kurtuluşun yolunun açılmayacağı da bellidir. Topluca kurtuluşun yolunda ona bireysel bilincinin keskinliği yol gösterici olur. Birey ve toplum: biri ötekine ön almıyor; ikisi birden, aynı anda var olma alanında iş tutabilir. Bireyin mutluluğu toplum içinde gerçekleşecektir; toplumsa, mutlu bireylerden oluşmalıdır. Ancak mutluluğun tanımını kapitalist refah ölçütüyle yapmayı reddetmek gerekiyor. İslâm’ın unutturulmaya çalışılan ahlak ve adalet ölçütü, onu takva sahibi olmaya çağırıyor. Takva bilinci dünya sisteminin öngördüğü mutluluk ahlakını da, ödev ahlakını da aşar… İnsanın kendini aşmasının ve aşkınlığa doğru mesafe kat etmesinin yolunu döşer. İnsan, aşkın ahlakın öngörüsü ile İslâm’a yaklaşma çabasını bilincinde geliştirir; o bilinçle şeriatı hayata geçirmenin ne demek olduğunu kavrar.

Günümüz insanının en talihsiz yanı, hayatını günün koşullarına göre ayarlamış ve tüm zihinsel aygıtlarını yürürlükteki dünya sisteminin seküler isterlerine göre düzenlemiş olmasında aranmalıdır. Mevcut kapitalist dizgenin adaletsiz, hak tanımaz, bölüşümdeki eşitliksiz tutumu; insanları bu dizgenin koşullarını onarmaya yönlendiriyor. Sanılıyor ki, kurulu dizgenin adaletsiz, haksız tutumu onarılırsa kurtuluşa erişilecektir. Oysa kurulu düzenin adaletsiz, hak tanımaz özelliği yapısaldır. Geçici müdahalelerle onu onarmaya çalışmak, onu kökten düzeltmeye medar olmaz. Onun düzeltilmesi ancak onu bertaraf etmekle imkân dâhiline sokulabilir. Dayanışma, paylaşımcılık gibi toplumsal duyarlılığın ihyası, yürürlükteki dizgenin koşulları içinde olası görünmüyor. Bu duyguların yeniden yürürlüğe sokulması ancak İslâm’ın öngördüğü yaşam tarzıyla insana yeniden hatırlatılabilir. Bireyselcilik yürürlükteki kapitalist dizgenin olmazsa olmazıdır; onun temelidir, onun temel ırasıdır. İslâm bireycidir, ama bireyselci değildir. Bireyselcilik, insanın başkası için kendini feda etmesinin, fedakârlığın, feragatin önünü keser. Oysa İslâm, insanı tam da bu hedeflere, fedakârlığa, feragate yönlendirir. İslâm’da acımasız bir yarışma değil, fakat merhamete dayalı bir dayanışma ruhu ön alır.

Genç Müslümanın, dünya sisteminin, bilimi de kendi hizmetinde kullandığını, bilimin bir yerde şarlatanlığa dönüştürülmüş olduğunu görmesi gerekiyor. Bilim, yürürlükteki dizgede israf ve sömürü düzeninin hizmetkârı haline getirilmiştir. Bu gerçekliğin görülmesi ve bilimin kendi halis isterleri doğrultusunda kullanılmasının yolu açılmalıdır. Genç Müslümanı bekleyen hizmetin önde gelenlerinden biri de budur.

Müslüman genç, hedefinin kurulu düzenin çıkar çatışmasına dayalı savaşımına yardımcı olmak olmadığının bilincini diri tutmaya gayret eder. Onun hedefi İslâm’ı yaşanılır bir toplum düzeni haline getirmede temerküz eder. Eğer İslâm toplumda yaşanılır bir din haline gelirse, onun öngördüğü zekâtı yürürlüğe koymuş, buna karşılık faizi ortadan kaldırmış bir uygulamanın sağlayacağı adaletli bir toplum yapısının ve hakça bölüşümün yaşanacağı bir toplumsal dizgenin temelleri atılacaktır.

Genç Müslümanın enerjisi ondan adaletli bir toplum yapısının kurulup hakça bölüşümün yaşandığı, dayanışma ortamını gerçekleştirmiş Müslümanların kenetlendiği bir dünyanın kurulması yönünde hizmet talep ediyor.

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.