Eğlencenin Sınırları Var mı ?
Hayatın zaman zaman sıkıcı ve bunaltıcı baskıları olur. Böyle durumlarda eşler birbirlerini ferahlatmalıdırlar. Hz. Peygamber (sav), hanımlarıyla konuşurken güler yüzlü olmuş ve onlara espriler yapmıştır. Yolculuklarında onları yanına almayı ihmal etmemiştir. Oturmaları, kalkmaları, yeme ve içmeleriyle yakından ilgilenmiştir. Eğer insanlar cemiyetteki duruşlarını ve iş hayatlarını evlerine taşıyacak olurlarsa rol çatışması meydana gelir ve hayat çekilmez olur. İnsanlar dışarda ne olurlarsa olsunlar ama evlerinde eş olduklarını akıllarından çıkarmasınlar. Birbirlerine koca gibi, hanım gibi davransınlar.
Hz. Muhammed (sav), eşlerinin ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenmiş ve onlar sıkıldıklarında onları rahatlatmanın yollarını aramıştır. Onların meşru eğlence isteklerini geri çevirmeyen Peygamberimiz bir gün Hz. Ayşe’yi Mescid-i Nebi’de kılıç kalkan oyunu seyretmeye götürmüştür. O, seyretmekten bıkana kadar yanından ayrılmamıştır. Yine Hz. Ayşe’nin rivayetine göre Resulullah, onunla kırda koşmuş ve Hz. Ayşe Peygamberimiz’i geçmiştir. Daha sonraları tekrar yarıştıklarında Ayşe annemiz kilo aldığı için Peygamberimiz onu geçmiştir. Hz. Ayşe’yi geçince; “işte bu daha önceki yarışın karşılığıdır.” diyerek espri yapmıştır.[1] İslâm’ın öngördüğü hayat nitelikli ve ideal bir hayattır. İçerisinde sıkıcılık, donukluk ve bıkkınlık yoktur. Eğlenceleri bile seviyeli ve insanı ruhen geliştirmeye yöneliktir. Aklı, canı, malı ve namusu tehlikeye atan eğlencelere dinde yer yoktur. Dini konular ise espri ve eğlence konusu yapılmayacak kadar özeldir. Seviyeli espriyi onayan İslâm anlayışında kişiyi dinden çıkaracak fıkra, hikâye, roman, filim, tiyatro, resim, karikatür ve güldürünün yeri olamaz. Çünkü din alay konusu yapılamayacak kadar yüce ve mukaddestir.
Biz, eğlencenin meşru olanından bahsederken bazı Müslümanlar eğlenceyi mutlaklaştırmakta ve eğlence adına haramlara düşmektedirler. Özellikle günümüzde Müslüman hanımların da sinemalarda endam edip kahkahalarıyla sinema salonlarını çınlattıkları bilinmektedir. “Dünyada biz de diğerleri kadar eğlenme hakkına sahibiz” diye şov programlarında eşarplı hanımların yüzleri bile kızarmadan müstehcen söylemleri dinleyip kendilerini özgüven adına ispata çalıştıkları da malumdur. Diskolardan kafelere kadar endam edip karma iskambil ve tavla partilerine katılan ve plajlarda çıplaklarla yan yana yatan tesettürlü (!) bayanların sayısı da çoğalmıştır. Sürekli de artmaktadır. Bütün bunlar ve ilerisi yapılırken dinden ve dindarlıktan bahsetmek ikiyüzlülüktür. Yapılan eylemlerin temelinde din değil, şeytan ve tutkulara esir olmak vardır. Dünyada oluşan finans merkezli hayat tarzı Müslümanları da kuşatmış ve payını fazlasıyla almıştır. Kapitalizmdeki “tüketen insan kıymetlidir” ilkesi Müslüman(!) zenginleri eğlencenin meşruluğuna bakmaksızın tam ortasına atmıştır. “Hayatı finans kurumlarının bakışıyla anlamlandıran insanların değişen dünya görüşlerine ve eğlence hayatlarının etkinliğine bağlı ne kadarı Müslüman kalmıştır?” sorusu, cevabı bulunması gereken bir sorudur. Bu sorunun cevabı bizim kanaatimize göre olumsuzdur.
[1] Ebu Davud, 9, Cihad, 68, H. no: 2578, II / 66.
MEHMET SÜRMELİ