Dil Öğrenimi ile İlgili Resulullah’ın Tavsiyeleri
“İnsana beyanı öğreten Allah Teâlâ[1]”, “peygamberlerini kendi kavimlerinin lisanı ile göndermiş[2]” ve insanlarla iletişimini de dil vasıtasıyla kurmuştur. Emirlerini, yasaklarını ve hayatın tanzimine dair tüm isteklerini onların algı düzeylerine göre konuştukları dil ile bildirmiştir. Dil bireyin ve toplumun dünyayı algılama ve düzenlemedeki en etkin aracıdır. Hiçbir dil yaşamış olduğu toplumun kültüründen ve algısından kopuk değildir. Kültürden ve algıdan kopuk bir dilden bahsetmek imkânsızdır.[3] Bütün insanlarda ortak bir şifre “Code” olan dilin bireysel kullanımına ise söz denir.[4] İnsan, bulunduğu her ortamda bu dil yetisi ile iletişim kurar. Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki kurulan bu iletişimin doğduğu bir mekânı vardır. Bu mekâna dilin coğrafyası denir. Dilin coğrafyası; malum lisanın anlatım yolları, toplumun geçmişi ve gelenekleridir. Bu coğrafya bilinmeden dille ilgili sıhhatli yorumlar yapabilmek; o dilin konuşulduğu toplumun kültürüne ait anahtar kelime ve kavramları tespit etmek mümkün değildir.
Şahsını Arap’ın en fasihi olarak ifade eden ve kendisine az sözle derin anlamları ifade etme yeteneği (cevamiu’l-kelim) verilen Resulullah,[5] dil konusunda ilahi bir terbiyeden geçtiğini şu sözüyle açıklamıştır: “Beni (dil konusunda da) Rabbim eğitti/terbiye etti de fesahatim böyle güzel oldu.”[6]Bu izahıyla fesahatinin kaynağının böyle üstün bir terbiye olduğuna vurgu yapmıştır.
Hz. Peygamber’in bizzat kendisi dilde hata yapılmasını hoş karşılamamış ve yanında dil yanlışlarını çok yapan; anlatım bozuklukları içerisinde meramını anlatan bir adam için; “Kardeşinize (dosdoğru) konuşma hususunda yardımcı olunuz[7]” buyurmuştur. Yine doğru anlamanın, konuşmanın, olayları vakaya uygun anlatmanın önemiyle ilgili olarak da “Dilini ıslah eden (her türlü anlama ve anlatım bozukluğundan kendini muhafaza eden) kişiye Allah rahmetiyle muamele yapsın.[8]” demiştir. Abdullah b. Bureyde’nin, Kur’an ve sünnet eğitiminden sonra sahabenin dil öğretimine önem vermesine atıfta bulunması manidardır.[9] Bu çerçevede Hz. Ömer (ö: 23/644) de “Arapçayı çok iyi düzeyde öğreniniz.[10]” emrini vermiş; aynı yoldan giden oğlu Abdullah b. Ömer de anlatımda bozukluk yapan çocuklarını te’dib etmiştir.[11] Hz. Peygamber döneminden vermiş olduğumuz bu örnekler bile dile vakıf olup doğru anlayıp konuşmanın önemini anlatmaya yeter. “Her peygamberin kavminin diliyle gönderildiğini[12]”yineleyen Resulullah(s.), Kur’an-ı Kerim’i sözleriyle, uygulamalarıyla, tarifleriyle/tanımlamalarıyla ve ahlaki davranışlarıyla açıklamıştır.[13] Tüm açıklama biçimleri içerisinde sözleriyle açıklamalar yapması kısmen onun dile verdiği öneme de bir atıftır. Çünkü Kur’an sadece bir mananın/anlamın adı değildir. “Kur’an-ı Kerim; lafız ve mananın ortak adıdır.[14]” Lafza sarf, nahiv ve söz sanatları yönünden hâkim olamayanlar, ilahi vahye doğru anlam veremezler. Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamanın en önemli anahtarlarından biri, belki de birincisi Kur’an-ı Kerim Arapçasını tam ve en mükemmel şekilde bilmektir.
Kur’an metnini doğru anlamada Hz. Peygamber, şiirden istifade etmeyi tavsiye etmiş ve arkadaşlarına da şiiri iyi öğrenmelerini önermiştir. Kendisi de sanatta ve anlamda zirveyi taşıyan şiirleri dinlemiştir. Müptezel şiirlere hiçbir zaman iltifat etmemiştir. Zaman zaman yolculuklarında “Ümeyye b. Ebi Salt’ın şiirlerinden bilen var mı?” demiş ve Amr b. Şerid’in rivayetine göre babası Şerid (r.) O’na yüz beyit kadar okumuştur.[15] Hz. Peygamber’den istifade eden ve ona sahabi olma şerefine nail olan bu kimseler şiire ayrı bir önem vermişlerdir. İmran b. Husayn’la yolculuk eden Mutarrif, İmran(r.)’in Basra’dan Kufe’ye kadar kendisine sürekli şiir okuduğundan bahsetmiştir.[16] Cabir b. Semre de beraber sohbet ettiği yüzlerce sahabenin şiir okuduklarını, Hz. Peygamberin yanında cahiliye olaylarını anlattıklarını ve Resulullah’ın da bu olaylara tebessümle karşılık verdiğini;[17] herhangi bir yasaklama getirmediğini haber vermiştir. Hz. Ayşe (ö.58/677)’den gelen rivayetlerde ise Resulullah (s.), Mescid-i Nebi’ye Hassan b. Sabit için bir minber koydurmuş, O da Hz. Peygamber’le ilgili şiirler okumuştur. Hz. Peygamber O’nun şiiriyle övünmüş ve Cebrail’in, Hassan’ı desteklediği müjdesini vermiştir.[18] Şiire karşı olumsuz bakanlar bu rivayetleri iyi düşünmeli ve şiirin Kur’an Arapçasının zarflarından biri olduğunu aklından çıkarmamalıdırlar.
[1] Rahman 55/4[2] İbrahim 14/4[3] Ebu Zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı (ter: Mehmet Emin Maşalı ) Kitabiyat, Ankara, 2001, s.47[4] Izitsu, Toshiko, Kur’an’da Allah ve İnsan, (Ter: Süleyman ATEŞ), Yeni Boyut, İstanbul, s.119[5] İbni Manzur, Cemaluddin Ebu’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l-Arab, Daru’l-Mearif, Kahire, trsz., c.I, s. 679; İbni Receb, el Hanbelî, Camiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, c.I, s.5[6] Aclunî, İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-Hafa, Şam, 2012, c.I, s.72[7] Hakim, Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah, D.K.İ., Beyrut, 1990, h.no:3643, c.II, s.477[8] Bağdadi, Ebubekir Ahmed b. Ali, Kitabu’l-Kifaye fî ilmi’r-Rivaye, Daru’l-Kalem, Beyrut, 1998, c.II, s.9[9] Bağdadi, a.g.e., c.II, s.10[10] Beyhaki, Ebubekir Ahmed b. Huseyn, Suneni Kubra, D.K.İ., Beyrut, 2010, Salat, 120, h.no: 2274, c.II, s.28[11] Beyhaki, a.g.e., c.II, s.28[12] Suyuti, Celaleddin, Camiu’s-Sagir, D.K.İ., Beyrut, 2002, c.II, s.451[13] Zerkani, Muhammed Abdulazim, Menahilu’l-İrfan, Kahire trsz, c.I, s.29[14] Aliyyu’l-Kari, Şerhu Kitabi Fıkhi’l-Ekber, Beyrut, 1995, s. 254[15] Buhari, İsmail b. Muhammed, Edebu’l-Müfred, s. 219; Müslim ibni Haccac, es-Sahih, Çağrı yay., İstanbul, 1981, Şiir, I, h.no: 2255, c.II, s.1767[16] Hakim, Müstedrek, h.no: 5993, c.III, s. 536[17] Tahavi, Ebu Cafer, Müşkilu’l-Asar, Daru’l-İlmiyye, Beyrut, trsz., c.II, s. 168[18] Hakim, Müstedrek, h.no: 6058, c.III, s. 555.
MEHMET SÜRMELİ