Büyüklük Devrinde Çocuk Olmak
Güneşli bir bahar günü, çocuklar parkı doldurmuş…
İçlerinde biri var ki, belki de parkın en şanslı çocuğu…
Çok anne baba var etrafta, kimileri ayakta elinde telefon, sigara… Oturan, konuşan, çay içen, gazete okuyan… Kimileri sıkılmış “Hadi gidiyoruz artık.” diye bağırmakta.
Bir anneye takıldı gözlerim çocuklar içinde. Kalabalığa ve yaşına aldırmadan kızıyla birlikte kaydırakta kayan bir anne.
Parkta çocuğuyla oynayan anne görmek şaşırtıcı, çünkü günümüz büyüklük devri…
“Güzel havada çocuğu parka getirdik işte.” mecburiyetinin, ilgili anne-baba olmaya yettiğini zanneden hale geldik pek çoğumuz.
Ne kadar lütufkâr davrandığımızı düşünüyoruz: “Hadi koş oyna!” diye oyun parklarına çocuklarımızı salıverirken.
Kenarda büyükçe beklemek marifetmiş gibi, elimiz salıncaklara zor gidiyor çocuklarımız “Beni sallar mısın?” diye yalvarırken.
Büyümek için acele ettiğimiz çocukluğumuzu bir nebze de olsa yaşamak bir kez daha nasip olmuşken, yazık ediyoruz en güzel zamanlara.
Onunla oynayamayacak kadar büyük olduğumuzu söylüyoruz bizi yanına çağıran çocuğumuza kızgın kızgın bakarken, ama parmaklarımız elimizdeki telefonda puanlar toplarken oyunun en âlâsını oynuyoruz.
Çocuklarla boğuşmaya enerjimiz olmuyor ama bilgisayar başında geç saatlere kadar oyunlar oynamaya güç yetirebiliyoruz.
“Hadi oynayalım baba.” diye yalvaran çocuğumuzun topu ayaklarımızın ucuna kadar geliyor da, vurmaya üşeniyorken, kendi formumuz için gece yarıları halı sahalarda top peşinde koşmaktan yorulmuyoruz.
Büyümek için acele eden biz yetişkinlere sorsak pek çoğumuz yeniden çocuk olmak isteriz oysa, yeniden küçük yaşlara dönmek ve yeniden koşturabilmek isteriz… Ya da kimimiz hiç çocukluğumuzu yaşamadığımızı söyleyip yeniden o yaşlara dönmek isteriz.
Yanında bir çocuk olan herkesin “yeniden çocuk olma” şansı vardır aslında.
Neşesinde kaybolabilir insan çocuk gözlerinin içine dalınca.
Bir çocukla boğuşmak dünyaya dair herşeyi bir kenara itebilme gücünü verir insana.
“Benim zamanımda bunlar yoktu.” dediğimiz oyuncağın bir ucundan tutarak en güzel hülyalara dalabiliriz.
Çocuğumuzun pişirdiği küçük pembe fincanlarda hayali çaylar yudumlarken, akşama ne yapacağımızın tasasını bir süreliğine de olsa unutabiliriz.
Parkta çocuğumuzla oynayacağımız bir avuç kum için hiç kimse bizden para istemez.
Ağaçlar arkasında saklambaç oynarken, hayatın bütün sıkıntılarından bir süreliğine saklanabiliriz.
Çocukla oynarken hayat durur aslında, bütün sesler susar, bütün ışıklar söner… Bütün kalabalıklar durulur. Siz ve çocuk başbaşa kalırsınız en kalabalıklar içinde bile… Ruh ruha, gönül gönüle…
Büyüklük devrinde çocuk olmayı bir deneyebilsek, bir daha bu huzurdan vazgeçemeyeceğiz…
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]Gonca Anıl[/toggle]