Bu topraklarda İslâmî varlığımızın yok oluşunu seyredemeyiz
Sekülerleşme /dünyevîleşme biçimi, Müslüman bir topluma dışardan gelen, içerde gerçekleştirilen bir kültürel saldırı biçimidir. Yeni sömürgecilik biçimidir bu.
Bu yeni-sömürgecilik biçimi, özellikle popüler kültür endüstrisi ve medyalar üzerinden zihnî işgalle hayata geçiriliyor… seküler duyuş, yaşayış ve bakış biçimleriyle daha kolayca ve hatta ayartarak köleleştiriyor bizi de, bütün dünyayı da.
O yüzden sekülerleştikçe, İslâmî sâbitelerimizi yitiriyoruz hızla…
Akidede sâbitelerimiz, şaşmaz inanç ilkelerimizdir.
Akidenin üç temel sütünu var: Allah inancı, nübüvvet inancı ve âhiret inancı.
Günlük hayatta, sâbitelerimizse, haram-helâl ölçüleridir.
Akidenin üç sütunu, haram-helâl ölçülerinin kurucu ve koruyucu kalkanı işlevini görür.
Allah’a, peygamberine, âhiret gününe inanan insan, harama bulaşmaz, kul hakkı yiyemez. Eğer burada haram-helal dengesi aşınıyor, kul hakkı hiçe sayılıyorsa, orada İslâm devre dışı kalıyor, İslâm’la bağlarımız kopuyor demektir.
Sekülerleştikçe, haram-helâl ölçüleri aşınıyor; helâller haram, haramlar helâl oluyor…
Sekülerleştikçe, değişkenler, sâbitelerimizi yerle bir ediyor ve zamanla değişkenler, sâbite katına yükseliyor, değişmez kural hâline geliyor, rutinleşiyor ve biz de kanıksıyoruz bu ontolojik yok oluş sürecini…
Özetle: Sekülerleştikçe, İslâmî duyarlıklarımız aşınıyor.. İslâmî duyarlıklarımız aşındıkça, bu ülkedeki İslâmî varlığımız darbe yiyor, eriyor, adım adım yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor…
Somut örnekler üzerinden test edelim söylediklerimizi…
YOK OLUŞUN İŞARET FİŞEKLERİ…
Uyarıyorum: İslâm’la ilişkisi sıfırlanan bir kuşak geliyor… Sıfır!
Sadece tüketim çılgınlığı peşinde koşturan; kariyerizme, paraya tapan, egoizmin pençesinde kıvranan; medya, sanal dünya, film, futbol gibi neredeyse hayatın bütün alanlarını şekillendiren bütün mecralarda, hız, haz ve ayartı peşinde koşturan duyarlıklarını yitirmiş, dünyanın sorunlarına yabancılaşmış, düşünme melekeleri dumura uğramış, sorumluluk bilinci sıfırlanmış, bu ülkeye, bu ülkenin bin yıllık medeniyet birikimine aidiyet ve mensubiyet biçimleri yerle bir olmuş, bir an önce kapağı Avrupa’ya, Amerika’ya atmak için kurulmuş, kurgulanmış, beyni yıkanmış bir yokoluş kuşağı bu…
Uyuşturucu kullanımındaki patlamayı yazmıyorum bile…
Genç kuşaklar, zihnen ve bedenen ölüyor gözümüzün önünde…
Geleceğimizin yok oluşunu seyrediyoruz hep birlikte… Kimi zaman bazı çevrelerde güle oynaya hem de…
İntihar bu.
Bir toplumun bugününün değil, yarınının da adım adım yok edilmesi, katledilmesi hatta.
Genç kuşağın savruluşuyla sınırlı değil bu ülkedeki İslâmî varlığımızın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması sorunu.
Toplumda boşanma oranları katlanarak artıyor… Hem de muhafazakâr çevrelerde bir patlama yaşanıyor özellikle… Egoizm, kariyerizm, bireyselleşmenin meyveleri…
Toplumun bütün kesimleri hızla konformistleşiyor… Oportünizm tavan yapıyor… Herkes menfaatine bakıyor!
Kardeşlik, yardımlaşma, kanaatkârlık, tevazu, fedakârlık, diğergâmlık gibi kurucu değerlerimiz yok oluyor…
YENİDEN MÜSLÜMANLAŞAMAZSAK YOK OLURUZ!
Ne yapacağız peki?
Yapacağımız şey çok açık: Yeniden Müslümanlaşmak. Deyim yerindeyse, kendimizi re-set’lemek, bismillah diyerek her şeye yeniden, taze bir ruhla, taze bir heyecanla silbaştan başlamak…
Müslüman olma coşkusunu yakalamak…
İslâm’ın bu toplumun varlık nedeni olduğu gerçeğini genç kuşaklara kâh eğitimde, kâh medyada, kâh kültür dünyasında çok iyi anlatmak…
İslâm’ı yitirdiğimiz zaman -Allah korusun- bu topraklardaki varlığımızın tehlikeye düşeceğini aslâ unutmamak…
O yüzden Müslüman olmanın nimet olduğu gerçeğini iliklerimize kadar hissederek sarsılmaz ve aşılamaz ilkelerimizi yeniden hayata geçirmek…
Müslüman olma coşkusunu doyasıya yaşamak, bunun için haram-helâl ölçülerine, kul hakkına azamî dikkat göstermek, bunun kazandıracağı coşkuyu diğer müslüman kardeşlerimizle paylaşmak…
Müslüman olmanın tadına varmak, tadını almak ve herkese tattırma coşkusunu iliklerimize kadar yaşamak…
Unutmayalım: Hayata aktarılamayan bir dinin, fikrin hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Hayata aktarılamayan bir dinin, paçavraya dönmesi kaçınılmazdır.
Dinini yitiren ya da dinle ilişkisini bitiren insan, sahte dinler icat etmekten, arzularının, hızın, hazzın, tüketimi emreden nefsinin kölesine dönüşmekten ve tükettikçe tükenmekten kurtulamaz.
İnsanın bittiği yerde, hayat da biter, çöle döner…
Vesselâm.
YAZAR: YUSUF KAPLAN