Bilmek Başka, Hidayete Ermek Başka Bir şey
Kur’an-ı Kerim’de iki ayet Kitap ehlinin Hz. Peygamber’i tanıma keyfiyetlerini bize haber vermektedir. Bunlardan birisi Enam suresi 20. Ayet, diğeri de Bakara suresi 146. Ayettir. Nüzulü önce olası nedeniyle Enam suresini başa aldım. Her ikisini de metin ve meal olarak görelim: “اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۢ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ۟” “Kendilerine daha önce Kitap verdiklerimiz, (yani Yahudi ve Hıristiyan bilginleri, Muhammed’in gerçek bir Peygamber olduğunu pekâlâ bilir, hattâ) onu kendi öz evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Fakat bile bile kötülüğü tercih ederek kendilerine yazık edenler, (çıkarlarına ters gördükleri için Kur’an’a) inanmazlar.”[1] Aynı konuyla alakalı diğer ayet şöyledir: “اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۜ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ” “Kendilerine daha önce Kitap verdiklerimiz, (yani Yahudi ve Hıristiyan bilginleri, kıblenin değiştirilmesine yönelik emrin Allah’tan geldiğini ve bu emre muhatap olan Muhammed (s)’in hak Peygamber olduğunu pekâlâ bilirler ve) onu kendi öz evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar fakat yine de içlerinden bir kısmı, (kıskançlık ve bencillikleri yüzünden) gerçeği bile bile gizlerler.”[2] Resulullah’ı kitaplarında okumasalar ve onunla ilgili bilgileri edinmeselerdi, Yahudiler gelip de onun doğacağı ve hicret yurdu seçeceği topraklarda yurt tutmazlardı. Konuyla ilgili şu rivayet oldukça manidardır: Hz. Ömer, aynı zamanda bir Yahudi âlimi olan Abdullah b. Selam’a; “Gerçekten öz oğlunu tanıdığın gibi Muhammed(s.a.v.)’i tanıyor muydun?” Abdullah b. Selam şu cevabı vermiştir. “Öz oğlumdan daha iyi tanırım. Allah Teâlâ, gökteki eminini, yerdeki eminine tüm nitelikleriyle beraber göndermiştir. O nedenle onu görür görmez tanıdım. Oğlum için ise anasının ne yaptığını bilemem. (Oğlumdan emin değilim ama Resulullah’ın risaletinden eminim).”[3] Yine Abdullah b. Selam’dan şöyle bir rivayet vardır: Resulullah Medine’ye geldiğinde insanlar onun yanına gidiyorlardı. Ben de onu görmek için yanına gittim. Yüzünü görünce hemen tanıdım. O yüz asla bir yalancının yüzü olamazdı. Ondan ilk işittiğim şey; “Ey insanlar! Selamı aranızda yayınız. Yoksulların karınlarını doyurunuz. akrabalarınızla alakanızı kesmeyiniz. İnsanlar gece uyurlarken kalkın namaz kılın ve selametle cennete giriniz.”[4] Bu rivayetler yukardaki ayetlerin tasdiki mahiyetinde, kitap ehlinin Resulullah’ı en iyi biçimde tanıdıklarına dair örneklerdir.
Tevratta Hz. Peygamber şöyle tanıtılmıştır: “Muhammed, peygamber olarak seçtiğim bir kulumdur. Kaba ve katı biri asla değildir. Sokaklarda bağırıp çağırarak konuşmaz. Kötülüğe kötülükle cevap vermez. Affeder ve bağışlar…”[5] İncil’de de aynı vasıflarla tanıtılmıştır.[6] Ayrıntılı tanıtımını bildiği için Rahip Bâhira daha onu çocukken tanımıştı. Yüce Allah’ın Resulüllah’ı tüm tüm peygamberlere bildirip ondan bahsettiğine dair şu rivayet önemlidir: “Hz. Muhammed(s.a.v.) kırk yaşına geldiğinde Yüce Allah, onu tüm âlemlere rahmet ve müjdeci olarak göndermiştir. Daha önce gönderdiğ her peygamberden Allah Teâlâ, ona iman ve tasdik konusunda söz almıştır. O’na muhalefet edenlere karşı yardım edeceklerinin teahhüdünü istemiştir.”[7] Geçmiş peygamberlerden alınan ahde şu ayet de işaret etmektedir: “وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ” “Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Bu kitabı (bütün hükümleriyle) insanlığa bildirecek, onu asla gizlemeyeceksiniz! (Özellikle de, geleceği müjdelenen Son Elçi geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz!” diye söz almıştı. Ama onlar, antlaşmayı hiçe sayarak onu kaldırıp arkalarına atıverdiler ve (Allah’a verdikleri sözü; servet, makam, şan, şöhret gibi) basit menfaatlerle değiştirdiler. Ne kötü bir alışveriş yapıyorlar!”[8] Hasan el Basri, “Bu ayetin beyanına göre Allah Teâlâ, kitap ehlinin âlimlerinden Resulullah ve İslâm hakkında gerekli açıklamaları yapmaları, hiçbir şeyi gizlememeleri hususunda söz almıştır. Ayrıca hüküm tüm âlimler için geçerlidir” demiştir.[9] Hz. Muhammed(s.a.v.)’in sıfatlarını ve dinini açıklamak ve onun getirdiklerini gizlememek konusunda söz veren Yahudi uleması, bazı geçimlikler uğruna bu sözlerinde durmamışlardır.
[10][1] Enam 6/20[2] Bakara 2/146[3] Nahhas, Ebu Cafer, Meân’i-l Kur’ an, c. II, s. 407.[4] İbni Mace, Zühd, Had. No: 3251, c. II, s. 1083.[5] İbni Sâd, Tabakat, c. II, s. 122.[6] Hâkim, Müstedrek, Had. No: 4224, c. II, s. 671.[7] İbni Hişam, es-Siret’ü-n Nebeviyye, c. I, s. 264.[8] Âl-i imran 3/187[9] Hasan el-Basri, Tefsir, c. I, s. 61.[10] Mukatil b. Süleyman, Tefsir, c. I, s. 208.
MEHMET SÜRMELİ