Batı efsanesi (“Olympus dağı”) çöktü; Hira’nın çocukları nerede?
Koronavirüs, dünyayı da, hayatı da durdurdu; bütün dünyada, evlerine kapanan ya da kapatılan insana, “başımıza gelen ne?” diye sordurdu mu?
Hayır, maalesef!
Belki bildiğimiz dünya, artık ne olacağını bilemeyeceğimiz bir dünya olacak, korona’dan sonra.
Zeus öldü; Olympus dağının tanrılarının tanrısı Zeus öleli çok oldu.
Olympus’un tanrıları da, çocukları da ölmedi; isim ve yer değiştiriyor, Çin’e yerleşiyor şimdi…
Tanrıları isim ver yer değiştirse de Olympus ideali yaşıyor ama; Olympus’ta sahnelenen trajediler yenileniyor…
OLYMPUS’UN TANRILARI DÜNYAYA KAOS SUNDULAR, SUNUYORLAR…
Olympus ruhu, çatışmaya dayalıdır; tanrılar birbirleriyle savaşırlar; insanlar da, koloniler de.
Antik Yunan’da düzen fikri vardı, elbette; ama bu yalnızca bir fikir olarak kaldı, hayata geçirilemedi.
Tek bir Tanrı fikrinden, tevhid mefkûresinden mahrum olduğu için pagan Atina’da ve diğer Antik Yunan kolonilerinde bir türlü düzen sağlanamıyordu: Düzenin, yani kozmosun olmazsa olmaz şartından, birleştirici, bütünleştirici, bir noktada toplayıcı, o nokta’dan bütün varlıklara yayılıcı, kol kanat gerici, kâinâtın ve varlıkların hayatını tanzim edici, bütün farklılıkları zenginlik olarak kıvamına erdirici bir Yaratıcı fikri olmadığı için kozmos değil kaos hâkim oluyordu Grek kolonilerine…
200 civarında kolonisi vardı Adriyatik’ten Karadeniz’e uzanan Grek dünyasının. Yeknesak bir dünyaydı ama herkes, her koloni neredeyse birbirinin kuyusunu kazmakla, birbirini boğmakla meşguldü: Kaos hükmediyordu Grek dünyasına!
Baştanrı olarak Zeus’un yer aldığı Grek tanrılarının dünyası, bir dinin dünyasından ziyade bir mitolojinin dünyası olarak işlev gördü aslında.
Tanrılar arasındaki savaş, hayata da aynıyla yansıdı; kendini tanrılaştıran insanlar, insan-tanrılar zuhur etti; Promete, ateşi tanrılardan çalınca, insan bu bilgi, güç, güzellik, kaos, şiddet vs. kaynağı ateşi yaktıkça, dünyanın da, insanın da harareti artıyor, Olympus Dağı’nda tanrılar arasında yaşanan savaşlar, çatışmalar insanların dünyasına da sıçrıyordu.
Trajedi, çatışmanın en belirgin formuydu. Çatışmayı aşmanın yolu, “sahte” bir arınmaydı (katharsis). Çatışma bitmiyordu, çatışma hayalî olarak aşılıyordu: Çatışmayla yüzleşmek yerine, çatışmadan kaçarak kurtulmak sözkonusu olabilir diye düşünülüyordu.
Katharsis, yaşanan çatışma sonrasında gerçekleşen bir arınma değildi; hayalî olarak bir oyun formunda yazılan bir metni, oyunu izleyerek, hayalî olarak üretilen çatışmaya bakarak hayattaki çatışmadan kaçmanın yollarını gösterme biçimiydi.
Özerle: Çatışma, kaos, hayatın kuralı gibiydi. Olympus Dağı’nın tanrıları gibi, Atina’nın vatandaşları da, bu kaosu, çatışmayı bütün boyutlarıyla yaşıyorlardı: Hayat kaostan ibaretti. Kozmos, düzen, denge, hayalle ve sadece sahnede gerçekleştirilebilirdi.
O yüzden Greklerde trajedi, bir oyun biçiminden ziyade bir ibadet biçimiydi. Hayatla bağlantı bir şekilde koparılmak istenmiyordu
ama hayal üzerinden kuruluyordu bu bağlantı.
Korona öncesi dünyanın geldiği yer de bir şekilde buna benzer bir yerdi: Dünya cehenneme çevrilmiş, hayata ruhsuz, mekanik ilişki biçimleri şeklini verir olmuştu; ama bütün dünya hız, haz ve ayartının kölesine dönüştürülerek, postmodern zamanların katharsis’ini / arınma biçimlerini yaşayarak hem
hayata tutunuyor hem de hayattan uzaklaşıyordu.
ASLOLAN MEKKE’YE VARMAK, MEDİNE’Yİ KURMAK, İNSANLIĞA HAKİKAT MEDENİYETİ SUNMAK…
Bizde, bizim medeniyetimizde hayat kaos’a dayanmaz; kozmos’la kaos arasındaki, iç ile dış, batın ile zahir, görünmeyen ile görünen, rûhânî olanla cismânî olan, ukba ile dünya arasındaki dengeye, dengeli ilişkiye, medcezire, alışverişe dayanır.
Aslolan Mekke’ye varmak, Medine’yi kurmak ve insanlığa bir Hakikat medeniyeti sunmaktır.
Hira yolculuğudur bu. Hira’da başlayan direniş, diriliş ve varoluş yolculuğu.
Hira’nın çocuklarının Doğulu ve Batılı, Çinli ve Amerikalı olympusların dünyayı kaosa, cehenneme çeviren saldırılarına karşı herkesin kendini, kendi dünyasını yaşayacağı, başkasına ulaşacağı Hakikat medeniyeti yolculuğu yani.
Hira’nın çocukları, medinelerini, hakikati bilme, hakikati bulma ve hakikat olma zorlu yolculuklarını bizzat yaşayarak kurarlar.
Yaratıcı ruhun kaynağı mekkelerini, kurucu iradenin kaynağı medinelerini ve Hakikat Ağacının meyvelerini insanlığa sunan medeniyetlerini bilme / ilim, bulma / irfan ve olma / hikmet yolculuklarına çıkarak hayata geçirirler çileyle, aşkla ve şevkle…
Korona sonrası dünyaya kaos üreten Doğu’lu ve Batı’lı Olympusların çocukları mı, kosmos inşa eden Hira’nın çocukları mı çeki düzen verecek, bilmiyoruz.
Ama dünyanın kozmosa, dengeye, adalete, bütün virüslerden kurtarıcı Müslümanca temizliğe, iç ve dış temizliğe, kısacası hakikat medeniyetine gebe olduğunu biliyoruz.
O halde şu: Dünya bize gebe, biz hakikate…
Bu ilkeyi hayata geçirme mücadelesi vermek için uzun yola çıkmaya hüküm giymenin tam zamanı!
Şimdi değilse, ne zaman?
Öyleyse, iyi hazırlan…
Vesselâm.
Yazar: Yusuf Kaplan – Yenişafak