Asr Suresi mucizesi
Yaşanan ve yaşanması beklenen bütün zaman dilimlerine yeminle başlar bu sure. Allah Teâlâ elbette boşa yemin etmez, yahut “O (CC)” neye yemin etmişse elbet kullarının dikkatinden kaçmamalıdır. Manasına yoğunlaşmaları ve iyice anlamak için odaklanmaları gerekir.
“Asr”; yüzyıla, insanın yaşadığı dünya hayatına, zamana, ikindi vaktine veya Efendimiz (SAS) ve halifelerinin yaşadığı döneme, yani “Asr-ı Saâdet yüzyılına” işaret etmektedir. Ama en önemlisi “Ve’l asr” yani “Asr’a yemin olsun ki!” ifadesi “Allah Teâlâ ve O’na (CC) iman ile zamanı, hayatı anlamak” vurgusudur. “Peki bu niye bu kadar önemli?” diye düşünürken hemen ardından ayetler sel gibi akıyor. “Muhakkak insanoğlu ziyandadır, kayıptadır.” Daha doğrusu insan denilen varlık zarar ve kaybetme dünyasının içinde sıkışıp kalmıştır. İşte bundan dolayı ne kadar para, pul, mal, mülkü olsa da ziyan etmeme ihtimali yoktur.
İMAN VE SALİH AMEL
İnsan; kayboluş fâsid dairesinin içinde hayatını sürdürmeye çalışır. Evet, surenin başındaki yeminle dikkat çekilmiş, insanın acı haberiyle, bu dikkat yerini endişe ve meraka bırakmıştır artık. Fakat ayetler sel gibi akarken bizi kurtuluşun sahiline doğru yaklaştırmaktadır.
Çünkü sure şöyle devam eder: “Ancak iman edenler, güzel, salih amel işleyenler, birbirlerine Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenler bu zarardan kurtulmuşlardır.” Bu vasıfları taşıyan insan fâsid daireden kendisini kurtarmıştır.
İman edenler ve salih ameller işleyenler… Bunları birbirinden ayrı düşünmek gafletle hatayı beraberinde getirir; çünkü bu surede “Şunlardan birisini yaparsanız kurtulursunuz.” düşüncesi verilmemektedir. Komplike bir anlayışla ve hareketle insanın kurtuluşuna dikkat çekilmektedir. Buna göre suredeki ayetleri şöyle anlayabiliriz.
İman, muhakkak beraberinde insanı ve toplumu bozmayacak ve gene insan ile Rabb’i arasındaki manevi irtibatı örselemeyecek davranış ve ahlak ister. Salih amellerin hepsi bu çerçeve içerisinde izâh edilebilir. Fakat bu yetmez, insan tek başına bir varlık değildir ki…
Bir kişinin imanına ve ahlakına, hatta imansızlık ve ahlaksızlığına sadece kendisi şahit olmaz ki. Etrafındakiler de bunu görür, hiçbiri görmese de bu dünya sahnesinde insanlığını göstermek mecburiyeti vardır. Çünkü dünya sahnesi bunun için kuruldu. Bizler bu hayatta yaşadıklarımızla haşa Allah Teâlâ’nın bizim hakkımızdaki bilgisini artırmıyoruz ki.
İNSAN HAKPEREST OLMALI
Cenâb-ı Hakk kendi bilgisini kontrol etmek için bizi bu dünyaya göndermedi. Bizim ne yapıp ne yapmayacağımızı ve nasıl bir varlık olduğumuzu biz kendimiz anlayalım, idrak edelim diye gönderdi. O halde insanın yaşadığı dünyada “Hakperest” olması lazımdır.
Hakk’ı tavsiye edecek, Hakk’ı konuşacak, Hakk’ı tutacak, haklıyı savunacak, Hakk kâim ve dâim olsun diye gerekirse kendi nefsâni haklarından geçecek. Bana göre, sana göre çekişmelerine girmeyecek. Hakk’tan taraf olacak ama hukuka uygun şekilde yerini, savunmasını, işlerini velhasıl her şeyini düzenleyecek.
Hakk adına haksızlık yapmayacak, Hakk’ın ismini kullanarak Hakk’a laf söyletmeyecek. Zaten böyle yaparsa ortada ne iman kalır ne güzel amel. İşte Hakk’ı tavsiye etmeyi de bir insanlık ve iman vazifesi olarak beyan ediyor bu surede Hazret-i Allah (CC).
SABRI TAVSİYE ETMEK
Peki bunları yapmak kolay mıdır? Kim söyledi kolay olduğunu! Sahi aklıma gelmişken, dünyada kolay diyebileceğiniz ne vardır? Bir lokma ekmeği ağzınızda öğütüp sindirebilmek için binlerce hatta milyonlarca sistem devreye girmektedir. Daha o bir lokma ekmeğin kazanılmasına, onun için emek harcanmasına hiç girmiyorum. Gülmek bile gülmek… İnsan tebessüm ettiğinde 17 kas harekete geçiyormuş yüzünde. Aslında hiçbir şey kolay değildir. Çoğu zaman biz kolay ve zor dediğimiz şeyleri hoşumuza giden ve gitmeyenler olarak tercih ederiz ve aldığımız zevk ile faydalarından dolayı zorluğunu hissetmeyiz.
Ama burada vurgulanan; farkında olarak yaşamaktır. Ve hatta yaşatmaktır. Bu ise ancak sabırla mümkündür. Çünkü her ne olursa olsun bir şeyi fark edebilmek, beraberinde sabır yoksa netice vermez, hatta bazen hiç farkında olmayanların uğradıkları ziyan ve hatalardan daha beterini insanın başına getirir.
İşte surenin son kısmı “Birbirlerine sabrı tavsiye edenler” olarak karşımıza çıkmaktadır.
CENÂB-I HAKK YÜZYILLARA YEMİN EDİYOR
Ne kadar trajik ve bir o kadar da gülünç durumdayız. Bir tarafta zamanın hayatımıza getirdiği zorluklardan, baskıdan, geçim sıkıntılarından bahsediyoruz. Bunun yanında günümüzün modern dünyasının ve yeniliklerin dinle bağdaşmadığını, haşa dinimizin zamanın getirdiği yeniliklere ayak uyduramadığını düşünüyoruz. Ama öte yandan yaşadığımız hayatın sırrını anlatan, bizi zarar ve ziyandan kurtaran kitabından Cenâb-ı Hakk yüzyıllara yemin ediyor.
“Bu zamanda bunlar olur mu?” diye konuşurken Allah Teâla bütün zamanlarda olacak şeyi bize bildiriyor. Ne kadar acayip değil mi?
Rahmetullahi aleyh İmam Şafii der ki: “Kur’an-ı Kerim’in hiçbir suresi olmasa tek başına Asr Suresi bütün Kur’an-ı Kerim’i anlatmaya yeter.”
HER ZAMAN OKUNMALI
Efendimiz’in (SAS) Ashâbı, Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okumadan buluşup ayrılmamak için ayaküstü birbirlerine hatır sorsalar, selamlaşsalar bile hemen Asr Suresi’ni okuyarak ayrılırlarmış.
Ev sohbetlerinizde veya çocuklarınızı yatağa yatırdığınızda, arkadaşlarınızla bir araya gelip bir çay içip kalkarken şu Asr Suresi’ni okumak çok mu zor acaba?
Yazar: M. Fatih Çıtlak