Akaid /KelamTüm Yazılar

Allah’ın Ayetleri Satılmaz

Ayetleri satmak ifadesi, belirli bir menfaat karşılığında hakikatten vaz geçmek, hakkı kişilerin konumuna göre ifade etmek, bilgiyi dünyevi çıkarlara dönüştürmek, siyasetin ve gücün karşısında doğruyu söylememek için kullanılan bir deyimdir. Kısacası dini de ranta çevirmektir. Bir takım süfli nedenlerle hakkı batılın seviyesine indirmek veya batılı hakkın seviyesine çıkarmaktır. Bu ifadeleri Yüce Allah hiçbir ayette Müslümanlar için kullanmamıştır. Ayetleri satmak genel itibarı ile müşriklerin, özelde de Yahudi ve Hristiyan din bilginlerinin karakteridir. Niteliksel açıdan baktığımızda bu gruba münafıkları da dâhil edebiliriz. Yüce Allah şu ayette, hak olan Tevrat’ı tasdik eden ve onda olmayanları mufassal şekilde açıklayan Kur’an’ı doğrulamalarını emretmesine rağmen Yahudilerin menfaatleri uğruna ayetleri satabileceklerine; hükümlerini değiştirebileceklerine işaret etmiştir: “ وَآمِنُواْ بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقاً لِّمَا مَعَكُمْ وَلاَ تَكُونُواْ أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ وَلاَ تَشْتَرُواْ بِآيَاتِي ثَمَناً قَلِيلاً وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ” “Yanınızda bulunan (Tevrat’ın tahrif edilmemiş kısımların)ı onaylayıcı olarak indirdiğimiz (bu son vahy)e iman edin ve onu inkâr edenlerin ilki ve öncüleri siz olmayın! Benim (gerek Tevrat, gerek İncil ve gerekse Kur’an’daki) ayetlerimi, (servet, makam, şan, şöhret gibi) basit menfaatlerle değiştirmeyin ve (başkasından değil) sadece Benden, (bana karşı gelmekten —yani Benim rızamı, sevgimi kaybedip azabıma uğramaktan—) sakının!”[1]Ayetin siyakından da anlaşılacağı üzere Allah(c.c.), Yahudileri hem uyarmakta hem de hakikat karşısındaki durumlarını teşhir etmektedir. Hatta onlar elleriyle yazıp uydurdukları metinleri bile dayatmışlar ve böylece bir Yahudi resmi ideolojisi ihdas etmişlerdir. Resmi ideolojilerine uymayan şeyleri inkâr ettikleri gibi, yanlış anlayışlarını da din hâline getirmişlerdir. Mevcut Yahudi ideolojisi din diye dayatılmasına rağmen Allah Teâlâ’ya ve Resulüne iftiralarla doludur. Aşağıdaki ayet onların elleriyle çıkar uğruna yazıp dayattıkları uydurma din anlayışını ortaya koymaktadır: “فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِندِ اللّهِ لِيَشْتَرُواْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُمْ مِّمَّا يَكْسِبُونَ” “O halde, yazıklar olsun onlara ki kendi elleriyle, ilahi kelam(dan olduğunu iddia ettikleri hususlar)ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek için, “Bu Allah’tandır!” derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsun onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından ötürü yazıklar olsun böylelerine!”[2] Hahamların ve papazların yaptıklarını kınayan Yüce Allah, onların üzerinden bizleri uyarmıştır. Hakikatin pazarlık konusu olmayacak kadar ulvi oluşuna atıflar yapan Kur’an, her hâlükârda hakkın söylenmesini ve üstün tutulmasını istemiştir. Peygamber Efendimiz de hakkı pazarlık konusu yapabilecek kimseyi yanına bile almamıştır. Çevresinde ve davet halkasında onlara önderlik konumu vermemiştir. Hakikati yerinde söylememek kişinin kendisini alçaltmasıdır.

Hakkın ve hakikatin pazarlık konusu olması ahlaksız bir davranış olmasına rağmen tarihte varlığını sürdürmüştür. Günümüzde de hakikati satabilen ve maddi değere dönüştüren birçok kimse vardır. İnsanlar ya para karşılığında ya da dünyalık kazanmak için daha iyi bir makama gelebilme karşılığında bu çirkin eylemlerini sürdürmektedir ki medya patronları dünya sistemini zayıflatmayıp takviye edecek bu “Bel’am”lara avuç dolusu paralar vermektedirler. İslâm’da olan birçok şeyi inkâra dayanan bu görüşün sahipleri; dinde siyasetin olmadığını, İslâm hukukunun yetersizliğini, medeni(!) dünyaya entegre olmanın zorunluluğunu, cihadın olmadığını, olsa bile sadece savunmaya dayandığını, örtünmenin tarihselliğini, dinlerin eşitliğini, batı dünyasının içerisinde yer almanın zorunluluğunu, faizin ribadan ayrılığını, Kur’an’da yasaklananın sadece temerrüt faizi ollduğunu, sünnetin delil ve bağlayıcılık arz etmediğini ve Kur’an’ın bilgi kaynağı olamayacağını, sorunları çözmede dinin yetersizliğini bir şekilde anlatmaktadırlar. Medya patronlarının verdiği paralara göre hakikate yörünge belirleyen bu adamların çoğu akademik hayattadır. Bu hayatta hakikat, formasyona katlettirilmiştir. Akademik camiadan din, şeriat, Kur’an, sünnet, tarihsellik, hermenötik, ibadetlerin tarihselliği, İslâm ceza hukukunun geçersizliği, dinin kurumsal alandan çekilmesi vb. konularda o kadar çok şey duyduk ve okuduk ki şaşırmamak elde değil. Bütün bu konulardaki hakikat dışı söylem bir menfaat karşılığı ise, din bir başka biçimde satılmıştır. Yapılması gereken; dini pazarlık konusu yapan bu şahıslara karşılık, istikamet üzere yaşayan gerçek bilginlerden ayrı bir blok oluşturup hem ümmetin sorunlarına çare bulmak, hem de dini bu ehliyetsiz kimselerin elinden kurtarmaktır. Müslümanlar bu öneriyi acilen hayatlarına geçirmezlerse kafa karışıklıklarından kurtulamazlar ve dini bakımdan sağlıklı bir nesil de yetiştiremezler. Haramları inkâr etmeye bağlı kitlesel irtidatlar da işin cabasıdır.

[1] Bakara 2/41

[2] Bakara 2/79; Ayetleri satmakla ilgili bkz:Bakara2/174; Âl-i İmran3/199;Maide5/44

MEHMET SÜRMELİ

admin

Soru ve görüşleiriniz için İrtibat: fikiratlasi1@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.