Adını Güzel Söyle – Sema MARAŞLI
“Söylemişler gelenler bizden evvel,/ Kulak aşık olurmuş, gözden evvel.”
Mısralarını duyduğumda çok beğenmiş ve “Kulak Aşık Olurmuş Gözden Evvel” kısmını kitabıma isim yapmıştım. “Göz beğenir, burun aşık olur, kulak da sever.”
Göz beğenir; fakat her beğendiğini sevemez. Ve beğendiğinden de çabuk vazgeçebilir.
Burun aldığı kokularla beyinde olmadık işler yapabiliyor. “Aşk kokudur” diyor bilim adamları. Nasıl her insanın parmak izleri farklıysa, her insanın vücut kokuları da farklı oluyor.
Kulak ise kalbe giden yoldur. Sevgiyi de aşkı da yaşatan, yeşerten kulaktır. Sesini, sözünü sevmediğiniz birini gerçekten sevmiş olmanız zordur. Sözü sevdiren onun güzelliğidir.
Rabbimiz güzel sözler söylememizi tavsiye ediyor:
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”(İsra, 17/53)
Allah Resulü buyuruyor:
“Güzel söz sadakadır.” ve
“Sözlerde büyü etkisi vardır.”
Kötü sözler insanları birbirinden soğutur, tatlı sözler ise sımsıkı bağlar.
İyi bir iletişim; öncelikle güzel hitapla başlar. Hitap; sözün başladığı yerdir. Sözün gidişatını belirler, çoğu zaman. Hitapta ilk adım karşımızdaki kişinin ismini güzel söylemektir. On yaş altı çocuklara “Aşk nedir?” diye sormuşlar; cevapların içinde en çok beğendiğim:
“Aşk öyle güzel bir şey ki, o isminizi söylediğinde ‘Benim ne güzel adım varmış.’ dersiniz.”
Sevdiklerimizin ismini nasıl söylüyoruz ya da söylüyor muyuz?
Bir evlilik bozulmaya başladığında ilk kaybedilen isimdir. Karı-koca birbirinin isimlerini söylemeyi bırakır “baksana, alo, bizimki, babamız, anneniz…”gibi tuhaf şeyler söylemeye başlarlar. Karı-koca başkalarının yanında eşine hitap etmesi gerektiğinde “bu” demeye başlar. Tanınmış, o zamanlar çok iyi bir evlilikleri varmış gibi görünen bir karı kocayı, birlikte katıldıkları bir televizyon programında izlemiştim. Erkek karısından bahsedeceği zaman hep “bu” diyordu. “Bitmiş bu evlilik” diye düşünmüştüm ve daha sonra doğru bir öngörü olduğunu gördüm.
Sevgili Peygamberimiz (asm) bir gün Hz.Aişe validemize:
“Ya Aişe senin bana kızdığın ve benden memnun olduğun zamanları ben bilirim.” buyurdu.
Hz. Aişe validemiz sordu;
“Nereden bilirsin ey Allah’ın Resulü?”
Efendimiz bu soru üzerine şöyle cevap verdi:
“Benden memnun olduğun zamanlarda ‘Muhammed’in Rabbine’ diye yemin ediyorsun. Kızgın olduğun zamanlarda ise ‘İbrahim’in Rabbine’ demektesin.”
Bunun üzerine Hz. Aişe Resulullah’ı memnun edecek bir cevap verdi:
“Ey Allah’ın Resulü doğru söylüyorsun. Ancak ben kızdığımda sadece senin ismini dilimden bırakırım; sevgin ise her zaman kalbimde yaşar.”
Farkında olmadan pek çoğumuz bunu yapıyoruz. Kızgınlık anında ilk yapılan karşıdakinin ismini terk etmek oluyor. Çocuklarımıza kızdığımız zaman “oğlum, kızım” demek bile içimizden gelmez.
Kızgınlıklar eşler arasındaysa ve sürekli tekrar ediyorsa, eşler birbirinin ismini unutacak duruma geliyorlar.
Geçmiş yıllarda bir hanım “Akşam misafirimiz vardı; kocam benden bahsederken yaklaşık yirmiden fazla “bu” dedi. ‘Bu dedi ki, geçen gün bununla gitmiştik,.. gibi” Kadın çok üzülmüş. Konunun önemine binaen “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabımda “Bu” diye bir hikaye yazmıştım.
Peygamber Efendimiz (asm) isim konusuna çok önem vermiştir; devesine, kılıcına bile isim vermiştir. Anlamı güzel olmayan isimleri değiştirmiştir. Sevdiklerine isim dışında tatlı hitaplar bulmuştur. Hz. Aişe’ye Hümeyra, “pembe yanaklım“, Ya Uveyş “Aişecik” gibi hoş hitaplarda bulunurmuş. Kızı Fatima ya, Hz. Ali’ye ve sahabeden sevdiklerine onların güzel özelliklerini vurgulayan sıfatlarla hitap etmiş. Toprak babası, Kedicik babası, Allah’ın aslanı, Allah’ın kılıcı… Süt annesi Halime’ ye ve çocukken evinde kaldığı amcasının hanımı Fatıma Hanıma “Anneciğim” diye hitap ederdi.
Bizim kültürümüzde saygı önemli olduğu için “anne, teyze, amca, dayı…” gibi yakınlık ifade eden hitapları kan bağımız olmayan kişilere de kullanırız.
Bu durumda önemli olan hitaptan bizim değil; karşımızdakinin hoşlanıp hoşlanmadığıdır. Mesela yaşımıza yakın birine abla diyorsak ki kadınlar yaşlı görünmeyi sevmediği için hoşlanmayabilir, baştan kaybetmişizdir. Yaş takıntısı olan bir kadına “teyze” demek o kişi ile aranıza duvar örmek gibidir.
Eski bir adetimizde de (hâlâ devam eden yerler varsa bilmiyorum) karı-kocanın başkalarının yanında özellikle aile büyüklerinin yanında birbirlerinin isimlerini söylemeleri ayıp sayılırdı; bu yüzden söyleyemezlerdi. Tabii isim dışında hitap da kullanılmıyordu. Bu edepten sayılırdı; bunun edeple ne ilgilisi olabilir çözemedim.
Hani Allah Resulünü örnek alacaktık? Hatta isim söylememeyi dindarlık saymak bile var. Oysa bu kişiyi yok saymak gibi bir şey. Bu adetler yüzünden ömrü “Bak hele!..” demekle geçen karı-koca çoktur. Allah’tan hacca gitmek gibi bir ibadetimiz var da karı-kocalar belli bir yaştan sonra olsa da “Hacı Bey, Hacı Hanım” diyerek birbirlerine hitap etme imkanı bulabiliyorlar.
Bizde Sevgili Peygamberimizin (asm) yaptığı gibi güzel sıfatlarla hitap pek yoktur. Sıfatlarla hitabı biz genellikle karşımızdakini yermek için, bir eksiğini göstermek için kullanırız. Kilosunu fazla bulduğunuz karınıza “tombişim” diye hitap etmeniz, kalbini kırıp size karşı kırgınlık duymasından başka bir işe yaramaz. Kişinin arkasından bile olsa hitap çok önemlidir. Mesela kayınvalidesine “o kadın” diyen gelin ya da damat saygı sınırlarını zorlamışlar ve aralarına buz duvarı örmüşlerdir.
İstanbul’un bir ilçesindeki ailelerin lakaplarını gördüm bir sitede. Lakapların çoğu rencide edici; içlerinden çıksa çıksa beş on tane düzgünü ancak çıkar. Geneli şu minvalde gidiyor:
“Çürükhacı, bitşükrü, dilki, eşkiya, garafadik, hayta, patlak, pırtıl, tırık, yılankırhan, zımbırık, çöpadil…”
İslam ahlakına uyar mı bu lakaplar? Kaç nesil bu lakaplarla anılmak zorunda kalıyor. Bir aileyi hoş olmayacak şekilde anmak İslam terbiyesine, Resululluh’ın sünnetine hiç uyar mı? Allah’ın rızasına uyar mı?
Rabbimiz,
“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. … Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın…” (Hucurat, 49/11)
buyuruyor. Söylediğimiz güzel sözlerin iki dünyada mükafatı, kötü sözlerin ise hesabı vardır, azabı vardır. Kötü lakap takmak yasaklanmış.
O halde karşımızdakinin hoşlanmadığı kötü hitaplardan sakınıp, birbirimize güzel hitaplarda bulunmaya gayret etmemiz gerekiyor, sözlerimiz sevgimizi beslesin.Özellikle eşler arasında daha da dikkat etmek gerekiyor. Hitap eşe “seni seviyorum, benim için değerlisin” mesajı vermeli.
Özellikle Peygamberimizin (asm) yaptığı gibi güzel vasıflara vurgu yapan hitaplar, kişinin o vasıfları korumak istemesine ve geliştirmesine sebep olur. Hataya dikkat çeken kötü hitaplar da o hatanın kalıcı olmasına sebep olabilir. Kullanılan kelimeler hipnoz gibi etkiler.
Sevgiyi ifade eden “aşkım, hayatım, birtanem…” gibi hitaplar ise, günümüzde fazla kullanımdan etki kaybına uğradı. Mesela kadın; çocuğuna, kedisine, arkadaşına, kardeşine “aşkım” diyorsa kocasına “aşkım” demesi eşinin ne kadar hoşuna gidebilir?!..
Hitaplarla ilgili bir hikaye yazarken epeyce araştırmıştım. Karı-koca arasında en beğenilen hitaplar:
Kadına; “Sultanım, gülüm, ceylanım, tatlım, kıymetlim, güzelim, sevdiğim…
Erkeğe; “evimin güneşi, gönlümün aydınlığı, yiğidim, yarim, sevdalım, huzurum…”
Tabii hitaplarda cinsiyete uygun olarak yapılırsa daha doğru etki bırakır. Bir erkeğe “bebeğim, tatlım, yavrum” demek ya da erkeğin isminde kısaltma yapıp “cik” ekleri getirmek pek hoş etki bırakmasa gerek. Ya da bir kadına “yiğidim, aslanım” demek. İki cins içinde ortak kullanılan hitaplar da var tabii ki. Daha çok klasik hitaplar ortak kullanılıyor. “Canım, hayatım, aşkım….”
Bir de “karıcığım-kocacığım, benim güzel karım” hitapları seviliyor. Çünkü bu hitapları kimse eşi dışında başka birine söyleyemiyor. Sadece eşlere özel bir hitap bu ikisi.
Günümüz gençlerinin eşlerine kullandığı tuhaf hitaplar da var. “minnoşum, böcüğüm, danam, şerefsizim, tosbağam…” gibi. Bu hitapların yapacağı çağrışımlar ne olabilir ki? Ve bu hitapların sevgiyi ne kadar beslediği günümüz aşklarının halinden belli.
Sevgi sözcükleri, tatlı hitaplar özellikle kadınlar için çok değerlidir. Kadınların arada bir sevgi depoları doldurulmalı ki hayat enerjileri tükenmesin. Evlilik ilişkisinde sevgi- saygı dengesinde kadın erkekten saygıyı; erkek kadından sevgiyi eksik etmemeli.
Bu yüzden ismi ya da hitabı söylerken içine duygu katılmalı, hissederek söylenmeli . Hitap ederken ses tonunu iyi ayarlamak, kelimeleri gönülden çıkarmak gerekir. “Hayattan bıktırdın” der gibi “hayatım” demek, “canın çıksın” der gibi “canım” demek kalpte pek iyi bir etki bırakmaz. Sözün etkisini ses belirler; sesin ayarını da gönül yapar.
Kainattaki her şey sevgi ile güzelleşiyor. Sevmek ibadet hükmündedir. Güzel sözler sadakadır. Sevgi ile suya güzel sözler söylendiğinde, içindeki kristaller güzelleşiyor. Suya kötü sözler söylendiğinde kristalleri bozuluyor. Sevgi ile yaptığımız işler bir başka oluyor.
Sevgimizi önce en yakınlarımıza vermek, önce onlarla yaşamak gerek. Sevdiğinizin gönül bahçesini tatlı sözlerle yeşertin, güllerini soldurmayın.
Eşinize en son hangi güzel kelime ile hitap ettiniz, bir düşünün? Kadın-erkek iki tarafında eşinin güzel hitabına, tatlı cümlelerine ihtiyacı var. Güzel hitaplarla sevdiklerinizin hayatını güzelleştirin. En önemlisi adını güzel söyleyin. Siz onun adını söylediğinizde “Benim ne güzel adım varmış.” diye düşünsün.
Yunus Emre sözün önemini ne güzel anlatır:
“Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.”“Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini,
Bu cihan cehennemini, sekiz cennet ede bir söz.”
Yazıyı Rabbimizin tavsiyesi ile bitirelim:
“İnsanlara güzel söz söyleyin.” (Bakara, 2/83)