Adalet Alimlerin Temel Vasfıdır
Adalet gibi vücuh bir kavrama onlarca anlam vermek mümkün olmakla beraber sınırlı bir şekilde ifade edersek; bir şeyi olması gereken yere koymak, tevhit,[1] şirkten uzak durmak, ulûhiyet ve rububiyeti yalnızca Allah Teâlâ’ya tahsis etmek; asla başkasına izafe etmemek, ulûhiyet ve rububiyette başka bir varlığı Allah’a ortak koşmamak, kulları ilahlaştırmamak, kula kulluk yapmamak, farzları yerine getirmek, hüküm verirken hakkı gözetmek,[2] itikatta ve amelde her türlü ifrat ve tefritten uzak durmak,[3] hakkı yerine koymak ve her hak sahibine hakkını ödemek, Allah’ın iradesine uygun davranışlar sergilemek, büyük günah işlememek ve küçük günahlarda ısrar etmemektir. Nahl Suresi 90. Ayet hem adaletin tanıtımını hem de adaleti bozan davranışları açıklar: “إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ” “Hiç kuşkusuz Allah, (bütün varlıkların hukukuna karşı) âdil davranmayı, (olabildiğince merhametli, güler yüzlü, nazik ve lütufkâr davranarak dâimâ) iyilik yapmayı ve (özellikle) yakın (akrabaya, komşulara, dost ve arkadaş)lara(cömertçe) ikramda bulunmayı (ve acılarını, mutluluklarını paylaşarak onlarla sürekli ve samîmî bir dostluk ortamında olmayı) emrediyor. (Buna karşılık; zina, fuhuş, cinsel sapıklık, çıplaklık gibi yüz kızartıcı ve) utanç verici hareketleri, (gerek Kur’an’ın, gerekse sünnetin asla onaylamayacağı görgüsüzlük, edepsizlik, terbiyesizlik türünden) çirkinlikleri ve (hak ve hukuka aykırı, onur kırıcı) saldırganca tutum ve davranışları yasaklıyor! Bakın, Allah size böyle güzelce öğütler veriyor ki, düşünüp ibret alasınız:”[4]Ayete göre fuhuş, cinsel ahlaksızlık, dine aykırı söylem ve eylem, her çeşit haddi aşmalar ve zulüm adaleti ifsat eder. Adaletin karşıtı zulümdür. Şirk başta olmak üzere her türlü İslâm dışı itikat, ideoloji, dünya görüşü; söz ve davranışlar zulüm sayılmıştır. Adalet önce imanda başlar ve amele sirayet eder. İmanında adil olmayanın davranışlarında adil olması söylenemez. Hiçbir kâfir de adil değildir. Küfür ve şirk onların hayatlarında oldukça küfür ehline adalet izafe edilmez. Hayatlarına vahyin bütüncüllüğü çerçevesinden bakmadan ve bazı uygulamalardan yola çıkarak kâfirler için adaletli demek İslâm’ın ruhuna aykırı cahil bir söylemdir. İmana zulüm/şirk karıştırılınca tevhit fesada gider; çok ilahlı bir hayat tarzı doğar. Bu nedenle Yüce Allah imana şirk karıştırılmasını[5]şu ayette olduğu gibi kesinlikle yasaklamıştır: “الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ” “İman edip de imanlarına herhangi bir şirki, (küfrü, inkârı) bulaştırmayanlar var ya, işte(dünyada ve ahirette) güven onlarındır ve onlar (Allah’ın uyulmasını emrettiği) doğru yolu bulanlardır.”[6] Bu ayet bize gösteriyor ki dinde aşırı giderek onun özüne ekleme ve çıkarma yaparak müdahale edenler, dinin bağlayıcılığını tamamen reddedenler, bidatlara dalanlar, Hz. Peygamberin tebyin ve temsilini reddederek peygambersiz bir din tasavvuru yapanlar; Kur’an-ı Kerim’i sözde kabul edip sünneti reddedenler adalet vasfını kaybetmiş zalimlerdir. Onlardan uzak durmak gerekir. İlim adamı da olsalar âlim değildirler.
Adalet ile istikamet arasında mutlak bir ilgi vardır. İslâmî anlamda adalet istikamet, istikamet de adalettir. Önemine binaen her Müslüman, günde kılmış olduğu beş vakit namazda Allah’tan istikamet ister.[7] İstikamet Kur’an’ın kendi kendini tefsirine göre net bir şekilde şöyle açıklanmıştır: “وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا” “Her kim ki Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse; Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, doğruyu tasdik edenler/sıddıklar, hakka şahitlik etmelerinin sonunda şehitlik makamına ulaşanlar ve sâlih kimselerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştır!”[8] Ayetten mülhem bir istikamet tanımı yaparsak; Allah’a ve Resulüne itaat edip hayatı Kur’an ve sünnetle anlamlandırdıktan sonra hayatının rotasını peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yoluna göre belirlemek istikamettir. Her an üzerinde durulması gereken istikamet, duruşumuzun meşruiyetini belirleyen biricik ölçüdür. Bu nedenle Allah Teâlâ, istikametten zerre kadar ayrılmayan peygamberinin üzerinden şu emri vermiştir. “فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ” “O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emir olunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyiniz.(Dine ekleme ve çıkarmalarda bulunmayın; bidatlerden uzak durun.) Çünkü O, yaptıklarınızı çok iyi görendir.”[9] İstikametten sapmayı Allah(c.c.), “وَلاتَطْغَوْاْ/azgınlık, taşkınlık, dinde aşırılık” şeklinde izah etmiştir. Bu bağlamda, Nisa Suresinde beraber olunması istenen Müslüman gruplarla birliktelik yerine kim ki kâfire meyleder ve küfür ehline sempati duyarsa istikametini bozmuş olur. Ayet bu durumu gayet net olarak açıklamıştır: “وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ” “Bir de sakın kâfirlere/zalimlere meyletmeyin/en ufak bir sempati bile duymayın. Yoksa siz de cehennemi boylarsınız. Aslında sizin Allah’tan başka veliniz yoktur. (Eğer zalimlere meylederseniz) sonra O’ndan yardım da görmezsiniz.”[10]
Resulullah, insanın kendine ve rabbine yabancılaşmasını, “yoldan çıkma”, istikametten ve tevhitten sapma olarak görmüştür. Bu nedenle risalet hayatının on yılından fazlasını itikadi sapmaları önlemeye tahsis etmiştir. Mekke müşriklerindeki yanlış ve sapkın tanrı anlayışını tashih edip onların hidayetlerine vesile olmuştur. Onlara, Allah Teâlâ’nın isimlerini, sıfatlarını, fiillerini, ulûhiyyetini ve rububiyetindeki eşsizliğini öğretmiştir. Bu çerçevede bilinmeli ki Mekkî ayetlerin ana konusu tevhid; Allah’ı(c.c.) hakkıyla öğretmektir. Bu tespit bizlere rabbani ulemanın çalışmalarındaki başlangıç noktasını belirttiği gibi, kendilerinin de topluma referans olmalarının istikamet üzere bir inanç ve hayatı tercih etmeleriyle mukayyet olduğunu öğretir. Nebevi anlayışa göre bidatlerle muallel kimseler Müslümanlara referans olamayacakları gibi, böyle hastalıklı kişilerden ilim öğrenmek kıyametin de alametidir.[11] İslâmî ilimler geleneğindeki üstad, talebe bağlantısı bilginin meşruiyeti noktasında çok önemlidir. İstikametini kaybetmiş bidat ehli hocaların talebelerinin toplumda önderlik konumuna çıkarılmaması bunun en önemli kanıtıdır. Oryantalistlerden daha çok dinimize zarar veren kimseler eğer İslâmî hükümlerin egemen olduğu bir siyasada yaşasalardı, onların ne devlet ne de Müslümanlar nazarında zerre kadar değerleri olmazdı…
[1] İbni Vehb, Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed, El-Vâdıh, Beyrut, 2003, c. I, s. 443.
[2] Maturidî, Te’vilat, c. IV, s. 558-9; Bagavî, Mealim’ü-t tenzil, (Muhtasar), s. 512.
[3] Ebu’s-suud, İrşâd-ü akl-ı selim, c. V, s. 162.
[4] Nahl 16/90
[5] İmana zulüm/şirk karıştırmak; Allah’ın dininin yanında başka hayat tarzlarının mutlak doğruluğunu tasdik etmek; bu yolların dine rağmen bağlayıcılığına iman etmektir. İslâm Dini ile beraber ideolojileri de dinleştirmektir.
[6] Enam 6/82
[7] Bak: Fatiha 1/6
[8] Nisa 4/69
[9]Hud 11/112
[10]Hud 11/113
[11] Bak: Heysemi,Mecmau’z-Zevaid,c.I,s.135.
MEHMET SÜRMELİ