Kendilerini mutlu etmek için evlenenler?
Unutmayın ki, muhatabınızın da duyguları ve ihtiyaçları var. Siz mutlu olduğunuzda başkaları mutsuz oluyorsa, burada bir aileden değil, tek kişilik ihtiyaçların öne alınmasından söz edilmeli. Bir kere işleri aksadığında, bir kere söyledikleri yapılmadığında, bir kere de başkalarının istekleri söz konusu olduğunda kıyameti koparan ve ardından “ben seni seviyorum bunu nasıl yaparsın?” diyenler; aslınsa siz karşınızdakini sevmiyor, ihtiyaçlarınızın giderilmesini seviyorsunuz, konforunuzun devamını seviyorsunuz, kendinize kesintisiz itaati seviyorsunuz. Sizin karşınızdakini sevmeniz lütuf değil, çünkü emre amade, ihtiyaçlarınızı gidermek ve gülmeyen yüzünüzü güldürebilmek için seferber olunmuş. Böyle kimseyi herkes sever. Sizin sevmeniz ona bir değer katmaz, siz onun sevgisini kazanmak ne yapıyorsunuz, onu bana söyleyin.
Sevgi; karşısındakinin ihtiyaçlarının ne olduğunu anlayıp, en güzeliyle karşılamaya çalışmakla başlar. Sadece kendilerini düşünen ve muhatabının ihtiyaçları sizin var olmanızla kendiliğinden karşılanmalı mantığıyla hareket edildiğinde, ömür boyu karşılanmayacaktır. Bu da sıkıntı çıkaracak ve giderek engellenemez bir çöküşü başlatacaktır Çünkü; ihtiyaçları giderilmemiş organizma sıkıntı üretir.
Böyleleri bağırsalar haklıdırlar çünkü; karşısındaki haketmiştir, vursalar haklıdırlar, çünkü; kendisi istemiştir. Bütün bunlar hep muhatabın iyiliği için olduğundan dolayı ortada kızacak bir şey de yoktur. Kendisi saygıyı ve sevgiyi her zaman otomatik olarak haketmiştir zaten. Bundan iyisi can sağlığı deyip, hayatına devam edenler, karşısındakilerin mazlum ve kimsesizliğini kendi haklılığının gerekçesi gibi görenler, kendisine bakmayı unutup, muhatabına sürekli bakarak, kendi anlayışına uymayan herşeyi budama görevini üstlelen bu insanlar, zannetmeyin ki siz karşınızdakine zarar veriyorsunuz. Asıl zarar kendinizedir.
Bir insanın kendisini sürekli haklı görmesi, ona zarar olarak yeter.
Bir kimsenin yanındakilerin ihiyaçlarına ve isteklerine bakmayıp, sadece kendi rahatına yönelik talep ve beklentilerde bulunması ve onları yok sayması, kul hakkı olarak ona yeter.
Bir kimsenin sözleriyle ve fiilleriyle yanındakilerin sürekli kalbini kırması ve gönül okşayıcı konuşmaması, sevgilerini kaybetmek için yeter.
Sadece kendisini düşünerek herkesi kendisine hizmet etmeye mecburbırakması ve bunu bir hak ve karşısındakininde bir görevi gibi görüp, herşeyi kabalıkla yaptırması yalnız kalmak için yeter.
İnsanı Allah’ın değerli olarak yarattığı bir emanet gibi değil, elinin altındaki deşarj vasıtası gibi görmesi, emanenete ihanet etmek için yeter.
Bu dünyada ne kadar kalacağını bilmeyenler olarak, yaptıklarının altında ezilmek yerine, yaptıklarının yüceltmesi ile başı arşa kadar değecek olanlardan olabilmemiz için, kimin ayak izlerini takip ettiğimize bakalım. Bilgisizliğin ve olumsuz duygularının adımlarını izleyenler, Rasulünün adımlarını izleyenlerin daima arkalarında kalacaklardır. Henüz nefes alıp veriyorken halâ fırsatımız varken, kırdığımız kalplerden oluşan dağ gibi yığınların altında kalmadan; tevbe, özür dileme ve daha iyisi için kolları sıvama ve gönül alıcı yaklaşımlarla, kurtuşuş reçetesine sarılmak, aklın halâ nefes alıp verdiğinin işareti olacaktır. Kurtulabilenlerden olabilmemiz duasıyla efendim.
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]Saliha Erdim / salihaerdim@gmail.com[/toggle]