Sabır bütün hayatı kuşatmıştır – M. Fatih Çıtlak
Sabır hakkındaki bilgilerimiz çok kısıtlı, ayrıca düzeltilmeye ve yenilenmeye muhtaç. “Sabırlı ol, sabret” gibi kelimeleri olur olmaz yerlerde kullandığımız ve sabrın mahiyetini hiç düşünmediğimiz için maalesef bu ulvi ve yüce manalara işaret eden ahlak, yerini basit düşüncelere terk ediyor.
Sabır; duruma göre yapılması gereken en güzel hareketi ve ahlakı başarabilmek için azimli olmak diye tanımlanabilir. Bir yerde haksızlık varsa bu durumu usulüne uygun şekilde düzeltmeye çalışmak; sabır gerektiren bir mücadeledir. Haksızlığı kabullenmek sabır değildir, Hakk’ı yerine getirmek için her türlü sıkıntıya göğüs gererek uğraşmaktır sabır.
EZA VE CEFAYA TAHAMMÜL ETMEK
Buraya tekrar döneceğiz ama dini açıdan sabrı nasıl tarif etmişler gelin bir de ona bakalım. İyi insan, güzel bir kul olmak için gerekli sabır. Evet, doğru düzgün yaşamak, insanların elinden, dilinden emin olduğu ve Allah Teâlâ’nın ibadetlerine, emirlerine, helal sahadaki çalışmalarına sabırla devam etmek bu kavramın en önemli açılımı sayılmaktadır.
Günaha düşmemek, haram işlememek, nefsin bütün arzu ve isteklerini yerine getirmemek için gösterilen direnç ve bunu Allah (CC) için yapmak da sabrın olmazsa olmazlarındandır.
İlk söylediğimiz sıhhatli olmak, sıhhati muhafaza etmek, ikinci bölümde zikredilen sabır ise hastalıklara ve zafiyete düşmemek için dikkatli olmak ve beraberinde var ise bu hastalığı tedaviye çalışmak için lazım gelen sabırdır.
Sabrın üçüncü bir manası ise “fert ve cemiyet olarak üzerine düşen bir vazifeyi tembellik, ihmal, ihanet etmeden, adaletle yerine getirebilmek için harcadığımız çaba” olarak ifade edilebilir. Ayrıca eza ve cefalara tahammüllü olmak da gene sabrın alametlerindendir.
Mesela, bir annenin çocuğunu büyütüp yetiştirirken çektikleri, bir babanın helal kazanç için uğraşması, öğretmenin öğrencileriyle olan münasebetlerinde maruz kaldığı anlayışsızlıkları olgunlukla karşılayıp eğitimin bir parçası olarak düşünerek hareket etmesi, hep sabır rızkının lokmalarıdır.
Sabır öyle bir şeydir ki onunla her şey tamam olabilir. Ama tamamını görebilmek için de sabır lazımdır. Bazen her şeyi yaparsınız da geriye sadece o yaptıklarınızın neticesini görmeyi beklemek kalır.
ACELECİLİK, NİMETTEN MAHRUM EDER
Küçük bir sahadan misal verirsek: Yemeği hazırlarsınız, fırına atarsınız. Onun bir pişme süresi ve kıvamı vardır. Ondan önce çıkartırsanız nimet bozulur, pişmez, ham kalır. Fırından alır almaz ağzınıza atarsanız bu sabırsızlık sadece o nimetten istifade etmenize mâni olmaz, ağzınızı, midenizi yaktığınızda bu acelecilikle başka nimetlerden de mahrum kalabilirsiniz. Anlaşılıyor ki insanın olgunluğunu sabır belirliyor. Her istediğini kendine göre yapmak çocukça bir davranış, belki de hayvanların hareket tarzlarındandır.
İnsanın bütün hareketlerinde sabır hâkimdir. Suyu içerken bile 3 yudumda bir nefes alır, lökür lökür yutmazsınız. Yatmasından kalkmasına, insanlarla konuşmasından dinlemesine, eğitiminden çalışmasına kadar sabır bütün hayatı kuşatmıştır.
Şimdi gelelim yukarıda yarım bıraktığımız mevzuya… Bakın şöyle bir etrafınıza, sabırla ve azimle yapacağınız ne kadar çok iş var! Kendinize, ailenize, yaşadığınız muhite, vatanınıza, milletinize, dininize ve bütün insanlığa yerlerden göklere kadar bütün âleme… Mademki hepsine aklımız eriyor ve bu âlemlerin hepsinden haberdarız, işte insanın kendisine verilen bu ömründe de sabırla lazım gelen ahlak ve davranışı ortaya koyması İslam’ın daima bize ölçü olarak verdiği bir hakikattir.
Şöyle halk arasından sıyrılıp bir de kalbi derinliğimizde sabrı düşünelim…
CENÂB-I HAKK HEMEN HELÂK ETMEZ
Kıymetli dostlar! En sabırlı Hazret-i Allah’tır (CC). Kullarının bütün idraksizliğine, isyanına ve nankörlüğüne rağmen Cenâb-ı Hakk hemen helâk etmez, kahretmez, kulunun ayıbı olsa da rezil etmez. O halde sabrın bir manası da “senden bir parça gibi olan kardeşinin ayıp ve kusurlarını ortaya dökmekte aceleci olmamak”- tır. Birbirlerine merhamet ve sabırla muamele eden toplumlar, her zaman yüksek medeniyetler inşa etmişlerdir.
Anadolu’da bir söz vardır. “Koç kuzudan olur” derler. Her türlü anlayışsızlığa rağmen bizlerin sabırla ve merhametle, hatta tabiri caizse “ille de” kardeşliğimizi, muhabbetimizi, aynı vatanın evlâdı oluşumuz hassasiyetini bozmamak, gölge düşürmemek için birbirimize de sabretmemiz lazımdır.
SABIRLA ALAKALI BAZI HADİS-İ ŞERİFLER
-“İŞİTTİĞİ şeyin verdiği ezaya Allah’tan (CC) daha sabırlı kimse yoktur. Çünkü O’na (CC) şirk koşulur, evlâtlar nisbet edilir. O (CC), yine de onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder.” Buhari, Müslim
-“Allah Teâlâ kimin iki sevdiğini almışsa ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükâfat vermeye razı olmaz.” Tirmizi
-“Bir kulun çocuğu ölürse, Allah (CC) meleklere şöyle söyler:
“Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?”
“Evet” derler.
“Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?’’ Melekler yine:
“Evet” derler. Allah (CC) tekrar sorar:
“Kulum bu esnada ne dedi?’’
“Sana hamd etti ve istircâda bulundu’’ derler. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle emreder.
“Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu beytü’l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin.’’ Tirmizi