Sanal tek dünya devletine doğru… – Yusuf KAPLAN
Ulus devletlerin çöküşünü yaşıyoruz…
Sadece ulus-devletlerin değil. Toplumun, ailenin ve nihayet insanın tür olarak tükenişini…
Bir kıyamet senaryosu değil yaşadıklarımız. Kıyametin ayak sesleri…
DÜN, MODERN İNSAN, TANRIYA MEYDAN OKUMUŞTU, BUGÜN MAKİNA İNSANA MEYDAN OKUYOR…
Küreselleşmeyle birlikte sınırlar ortadan kalktı: Ekonomik sınırlar yok oldu; entelektüel ve kültürel sınırlar çoktan aşılmaya başlanmıştı. Kaldı ki, zihnin sınırları olmaz’dı; daha doğrusu, zihin, sınırları aşabildiği ölçüde ufuk genişler’di.
Marx, haklıydı: Katı olan buharlaştı: Modernliğin kaskatı rasyonalist dünyası, hayatı mekanikleşirdi. 19. yüzyılın dini kapitalizm, motoru sanayi devrimiydi.
Tanrısı neydi peki?
Makina’ydı.
İnsanın, önce Tanrı’dan bağımsızlaşmasıyla, sonra da Tanrı’ya meydan okumasıyla başlayan sözümona özgürleşme serencamı, modern süreçte makina’nın, araçların, postmodern süreçte duygularının, arzularının, ertelenemez hazlarının kölesi olmasıyla sonuçlandı.
Modernitenin özgürlük hayali, postmodernitenin özgürleşme köleliği hayaletine dönüştü: Özgürleşme köleliği ne şimdi?
İnsanın hız, haz ve ayartı’nın kölesine dönüşmesi.
Pornografi’nin zaferi: Duyma ve düşünme melekelerini yitirmesi insanın.
Ruhunu kaybetmesi, ruhsuzluğun hüküm sürmesi…
Başlangıçta insan, özgürleşmek adına Tanrı’ya meydan okumuştu.
Gelinen noktada, makina insana meydan okuyor!
İnsan yok artık geleceğin dünyasında.
SANAL GERÇEK, GERÇEK GERÇEKTEN DAHA GERÇEK!
Batılılar kaba güçle dünyaya diz çöktürdüler!
Şimdi, kaba güç, makina.
Makina, Batılılara hatta bütün insanlığa diz çöktürüyor önünde!
Bu kez 19. yüzyılın kaba makinası yok karşımızda.
Sanal dünyanın smart makinaları hükmediyor hayatımıza.
Sanal dünyadan hükmediyor…
Sanal yöntemlerle hükmediyor…
Post-truth çağındayız şimdi: Gerçek yok artık. Sanal gerçek var. Simülasyonlar. Sanal gerçek, gerçek gerçekten daha gerçek!
Çağımızın en büyük düşünürü Heidegger, “kamera, izleyiciye yöneltilmiş bir silahtır” derken, tam da bunu haber veriyordu: Kamera aracılığıyla üretilen sanal gerçek, gerçeği yok edecek!
Bu da ontolojik şiddet üretecek kaçınılmaz olarak: Şiddet, hayatın vazgeçilmez gerçeği hâline gelecek…
TEKNO-PAGANİZMİN ZAFERİ!
Artık fizikî sınırlar ortadan kalktı.
İçeri-dışarı ayrımı ortadan kalktı.
Ekonomi senkronize oldu: Millî ekonomiler, bitti ya da bitirildi.
Bütün ekonomik işlemler, örgütler, işler sınır-ötesi, ulus-ötesi gerçekleşiyor neredeyse…
Hayatımıza sanal medyalar hükmediyor: Hayatımızı onlar yönlendiriyor: Eğitim kurumları izafileşti. En iyi öğretmen, sanal medya artık. Öğretmenlerin de öğretmeni!
Zihin, kültür, hayal dünyası artık tek bir merkezden yönlendiriliyor: Los Angeles!
Dünyanın kabesi, Los Angeles artık!
Dünya, New York’tan, Londra’dan, Brüksel’den filan şekillendirilmiyor; Los Angeles’tan şekillendiriliyor.
Modernlik bitti. Modernlik, yüksek kültüre, burjuva kültürüne dayanıyordu. Ulusaldı. Ulusal olduğu ölçüde evrenseldi.
Şimdi o kaskatı yüksek kültür buharlaştı.
Popüler kültür, yüksek kültürün tahtına yerleşti!
Modernitenin yüksek kültürü, zihne hitap ediyordu; estetik, zihinsel zevkin adıydı aslında. O yüzden zihinsel faaliyet demek olan felsefenin bir kolu olarak doğmuştu.
Postmodernitenin popüler kültürü, aklı çarmıha gerdi; algı, aklın tahtına yerleşti; algılar imparatorluğu insanı hızın, hazzın, arzuların, ayartının, “pornografi”nin kölesine dönüştürüyor…
Tekno-paganizm çağına hoşgeldiniz…
Gerçeği, aklı çarmıha geren; insanı en düşük hazlarının kölesine dönüştüren; sığlığa, yüzeye mahkûm eden, insanlık düşmanı, hakikat düşmanı popüler kültürün ruhsuz, pagan dünyasına hoşgeldiniz…
Hayatı kim üretirse, dünyayı o yönetir, yönlendirir, şekillendirir…
Hayatı, zevklerimizi, zihin setlerimizi, duyma, düşünme, beğeni biçimlerimizi tek bir merkezden şekillendiriyorlar artık: Los Angeles!
Los Angeles, sadece film ve müzik kültürünün merkez üssü değil. Eğlence kültürünün, dijital kültürün de başkenti.
Hayat, hayatı sürdürmemizi sağlayan bütün sanal ihtiyaçlar Los Angeles’ta üretiliyor.
Dünya, Los Angeles’tan yönetiliyor! Dedim ya: Hayatı kim üretir, kim şekillendirirse, dünyayı da o yönetir, şekillendirir!
SANAL TEK DÜNYA DEVLETİNE DOĞRU…
Tek bir dünya var: Sanal dünya. İnsanın makinalarla yaşadığı, yarı-insan, yarı-makina “cyborg”a dönüşerek makinalaştığı, ruhsuzlaştığı, hız, haz ve ayartının kutsandığı tekno-paganizmin hükümranlığını ilan ettiği Post-truth’un dünyası: Mutlak hakikatin yerini, mutlak sahtenin aldığı sanal olarak üretilen tek dünya devletinin bütün kültürel, ulusal, dinsel aidiyet biçimlerini buharlaştırdığı, Adam Smith’in “gizli el”ine dönüşen neo-liberal kapitalizmin lordlarının bu aidiyet biçimlerini sanal gerçeklerin dünyasına hapsederek ve kitleleri narkozlayarak kolayca kontrol altına alabildikleri, böylelikle dünyaya, dünya coğrafyasına keyiflerine göre çeki düzen verdikleri insanı sanal olarak üretilen gerçeklerin kölesine dönüştürdükleri tek dünya devleti bu.
Kültürel aidiyetlerin, cinsiyetlerin, insanı insan yapan bütün evrensel değerlerin buharlaştığı, küresel lordların dünyaya daha kolayca çeki düzen verecekleri sanal tek dünya devleti.
Nedir bu?
Böyle giderse, insanlığın felâketi.
Böyle gitmez, elbette.