Muhafazakâr Feminist Kadınlar Evlenemez
Hemen her yerde, her platformda kadınların artan feminist bakış açıları ve çalışıp çalışmamaları gerektiğiyle alakalı fikirler konuşuluyor. Ama kimsenin değinmediği belki de değinme gereği duymadığı bir grup var, adı da “muhafazakâr feminist kadınlar”…
İçinde kendimi de bulduğum bu grup, okulunu bitiren, parasını kazanan ve kimseye muhtaç olmayan, bunun yanı sıra kendine dindar bir yaşam tarzı benimsemiş kadınları temsil eder. Buraya kadar sıkıntı yok çünkü genel olarak kendini erkeklerle eşit gören her feminist kadın gibiyiz aslında. Ama bir fark var. Çünkü bizim karşımızda, yaşadığımız çevrede muhafazakâr insanlar var. Hem de dinden kültüre ve edindikleri alışkanlıklara kadar her şeyde muhafazakâr olan insanlar.
Peki, bunun neresi sorun? Şöyle ki yaşadığımız devirde erkekler tarafından çalışan ve kendi ayakları üzerinde duran kadın profilinin tercih edilme oranı oldukça arttı. Çünkü erkekler de artık %100 kendilerine bağımlı yaşayan ve tabiri caizse ceplerine koydukları kadınlarla bir ömür yaşamak istemiyorlar. (çalışan kadınlarla evlenen erkekler, ev hanımı olan karısından boşanan veya onu aldatan erkek oranı bunu açıkça gösteriyor) Ama bu erkeklerin büyük bir kısmı kendini dindar olarak da tanımlamıyor. Yani dindarlık da beklemiyorlar evlenecekleri hanımlardan. Biraz daha spesifik hale getirirsem “muhafazakar camiadan bir kadın” ile evlenmek istemiyorlar. Bunu bekleyen erkekler daha çok bizim kesimin erkekleri. Onlar da dediğim gibi her konuda oldukça muhafazakârlar…
O erkekler ve aileleri yıllardan beri gördüklerinin devamını istiyorlar. Yani çalışmayan, ev hanımı olan veya olacak kadını eş/gelin adayı olarak karşılarında görmek istiyorlar. “Başörtülü tertemiz bir kızımız, bak okulunu da bitirmiş” sıfatını hak eden kızlar, çalışmak istediklerini söyledikleri anda gözden düşüyorlar.
Öyle ki muhafazakâr kesimde gayri resmi olarak “annelik okulu” kavramı var uzun yıllardır. Liseyi bitiren kızlar üniversite ortamı görüp gözü açılmasın diye bu okullara gönderilerek dikiş, nakış, yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi şeyler öğreniyorlar. Yani işin sistematiği de kurulmuş durumda. Bir yıla yakın bir süre, ayda sınırlı zaman dilimlerinde dışarı çıkılmasına müsaade edilen, ismi de oldukça şirin ve sempatik olan bu yerlerde verilen eğitim aslında muhafazakâr kesimin bir kadından ne beklediğini açıkça belli ediyor.
“Kadın mümkün olan en genç yaşta çocuk doğurup anne olmalı ve bir anne hem çocuktan hem de ev işlerinin tamamından sorumlu olmalı hatta bu konuda epey de becerikli ve istekli olmalı, evinden de öyle çok dışarı çıkmayı arzulamamalıdır.”
Ben de şunu söylüyorum. Peygamber Efendimiz (sav) bayramlaşmalarda bile kadınları camilere davet ederken, kadının evlilikte görev dağılımı yapılsa sadece çocuk yetiştirmekten mesul olduğunu söylerken; Allah her iki cinse birden pozitif veya dini ilimler fark etmeksizin okumayı emrederken siz kadını eve kapatma, ev işlerini gidermeyi mecbur kılma, hayatını çocuklarına ve kocasına adamasını zorunlu görme ve dolayısıyla okumasını/keşfetmesini engelleme cüretini ve haddini kimden alıyorsunuz?
Konu dinden açılınca da muhafazakâr feminist kadınları vurmak için “Dinen çalışmak bir kadın için uygun değil, kadın evinin sultanıdır, kadın dindar nesillerin yetişmesi için olabildiğince doğurmak ve hayatını doğurduklarına, efendisi gibi görmesi gereken kocasına adamak zorundadır…” gibi daha nicesini üretebileceğimiz silahlar kullanıyorlar. Bir de “kadının erkekler içinde çalışması dinen yasak” diyorlar ki bu kısmen doğrudur ama ben şimdiye kadar işyerinde çok fazla kadın var diye işinden ayrılması gerektiği tavsiye edilen bir erkek duymadım. Bir asansör dolusu kadınla aynı kabinde aşağıya inen erkekle bir asansör dolusu erkekle aynı anda aşağıya inen kadının ne farkı var? Günahsa iki cinse birden günah…
Ve işin bir diğer bence komik yanı, muhafazakâr daireler içinde evlenme yaşı gelen kızlardan çalışmak isteyen, para kazanmak isteyen ve kendini kocasına/çocuklarına adamak istemeyen kızların “evlenilemeyecek kız” etiketiyle damgalanmaları. Evet, bütün feminist kadınlar için aşağı yukarı aynı standartlar geçerli ama muhafazakâr dünyada ciddi anlamda bizim gibi düşünen kadınlara hiç yer yok. Çünkü hem kültür yönünden hem din yönünden yükleniyorlar bize. Ayrıca işi abartıp bizi günahkâr olarak görüp içlerinden –bazen de seslice- “Allah ıslah etsin” demekten de geri durmuyorlar.
Her konuyu anlarım, fikir çeşitliliğine saygı duyarım ama kendi fikrini empoze etmek için bir başkasını, din gibi hassas bir noktayı çarpıtarak vurmaya çalışmak ne dindarlığa ne de amiyane tabirle delikanlılığa sığar.
Bu konuyu abarttığımı düşünen olursa ona çok kısa bir örnek vereyim. Benim öz annem bile –ki asla kendini kocasına ve çocuklarına adamış bir kadın değildir- bana “Sen bu feminist ayaklarını bırakmazsan evlenemezsin” dedi.
– Nasıııll ???
Kendi ailenizden bile –muhafazakâr insanlar adına konuşuyorum- destek göremezken kendi doğrularınızla nasıl bir yol çizeceksiniz? Kimse sizin gibi düşünüp size destek vermezken nasıl kendinize inanmayı sürdüreceksiniz? Samimi bir şekilde sorsam bizim camiada da benim gibi düşünen ama sesli dile getirmeyen pek çok kadın bulurum, buna eminim. Ama susmalarının tek bir nedeni var.
“Yaşadıkları çevrede dışlanma ve bu sebeple evde kalma yani evlenememe korkusu …”
Sorarım size Reçel ailesi, içinizde akşam namazını kıldıktan sonra yemeğe kocasını pişiren bir feminist arkadaş var mı? Varsa söylesin de bizden korkmalarının nedenini anlamış olayım.
Alntı: Reçel Blog/ Konuk Yazar: Zeynep Sena Duran