Yusuf Kaplan : Hz. Peygamber’in filmini yapmak cinayettir!
Yazının sonunda söyleyeceğim şeyi başında söyleyeyim:
İranlı / Şiî yönetmen Mecîdî’nin Hz. Peygamber’le (sav) ilgili filmi, ne kadar etkileyici olursa olsun, sonuçta Hz. Peygamber’i (sav), İslâm’ın adım adım kurulduğu, teşekkül ettiği, şekillendiği dünyayı, duyarlıkları, ilkeleri, akîdeyi heretik Şiî duyarlıklarla anlatan, büyük sahabileri gözardı eden, Peygamber şuurunu ve dolayısıyla İslâm kavrayışını Şiî duyarlıklar üzerinden silbaştan tarif ederek, Ehl-i Sünnet ana caddeyi yerle bir edecek son derece tehlikeli bir film.
Hz. Peygamber’in (sav) konumunu sarsmaya, Ehl-i Sünnet Omurga’yı çökertme’ye dönük küresel sinsi bir projenin kilometre taşlarından biridir bu film.
MECÎDÎ, DÜNYA ÇAPINDA BİR YÖNETMENDİR AMA…
Önce bir hakkı teslim edelim:
Mecid Mecîdî, sadece İran’ın değil, dünyanın en parlak film yönetmenlerinden biridir. Kendine özgü şiirsel bir film dili geliştirmiş bir yönetmendir Mecîdî. Sadelikte derûnîliği, derûnîlikte sadeliği yakayabilmiş, İran’ın geleneksel sanat ve estetik birikimini, özellikle de mesnevî tarzını sinemaya uyarlamayı başarmış parlak bir sinemacıdır.
Adı, Tarkovsky’yle, Paradjanov’la, Semih Kaplanoğlu ve Aida Begiç’le anılmayı hakeden bir yönetmendir Mecîdî.
Mecîdî, öncü bir yönetmendir ama Hz. Peygamber’le ilgili yaptığı, bir trilojinin (üçlemenin) ilkini oluşturan son filmi, pek çok bakımdan tehlikeli bir filmdir.
Filmin neden tehlikeli olduğu meselesine geçmeden önce film dili ve estetiği konusunda bir iki cümle kurmam gerekiyor.
TEOLOJİ BİLMEYEN SİNEMADAN ANLAYAMAZ!
Film fenomenolojisinin en parlak isimlerinden asırlık çınar Dudley Andrews, “Teoloji bilmeyen, sinemadan anlayamaz” der.
Herhangi bir filmi tam olarak anlayabilmek için teoloji bilmek gerekir.
Niçin peki?
Şunun için: Bazı filmlerde oyuncu, bazı filmlerde yönetmen, bazı filmlerde de kamera, tanrısal roller ve işlevler üstlenir.
Ortalama film izleyicisi bunları bilmez; belki bilmesi de gerekmez.
Oyuncunun, yönetmenin ve kameranın tanrısal roller ve işlevler üstlenmesi ne demektir peki?
Şu: “Klasik” / popüler sinema filmelerinde oyuncu, Fransız yeni-dalga’sı başta olmak üzere sanatsal filmlerde yönetmen, ilk dönem bazı Sovyet Devrim Sineması filmlerinde de kamera her yerde hâzır ve nâzır (omnipresent) ve her şeye gücü yeten (omnipotent) tanrısal roller üstlenir.
“Klasik” / popüler filmler, Aristocu dram geleceğinden beslenir. Sadece sinemada değil, tiyatroda da, romanda da, Aristocu dram geleneği, oyuncu’yu öne çıkarır. İzleyicileri oyuncularla özdeşleştirir. İzleyicinin düşünme ve eleştiri melekelerini öldürür.
Hatta klasik Hollywood sinemasının kurucu filmlerinde, baş-oyuncu (meselâ bütün John Ford filmlerindeki ana-karakterler) İsa-Mesih rolü üstlenecek şekilde sunulur: Kamera, ağır-çekimlerle (slow-motion’larla) ana karaktere doğru yaklaşır; karakter filmdeki bir karaktere bakmaz; doğrudan izleyiciye bakar; böylelikle kamera ölçekleri ana-karakteri yüceltir; izleyici, İsa-Mesih’i temsil eden bu ana karakterle özdeşleştirilir.
Özellikle Fransız yeni-dalga sineması başta olmak üzere, Avrupa sanat sinemalarında, yönetmen, auter / author yani “Sani” anlamında tanrısal bir konumdadır.
Sovyet Devrim Sineması’nın bazı filmlerinde, yine bazı avant-garde filmlerde ise kamera her yerde hâzır ve nâzır, her şeye gücü yeten bir tanrısal rol üstlenir.
Bütün buraya kadar anlattıklarımdan bir filmi, filmin dilini ve dünyasını bir bütün olarak anlayabilmek için neden teoloji bilmek gerektiği az çok anlaşılmış olmalı.
SİNEMADAN ANLAMAYAN BİR “DİN ADAMI”, BİR FİLM HAKKINDA HÜKÜM VEREMEZ!
O yüzden, Hz. Peygamber’le (sav) ilgili yapılan bir film hakkında lehte veya aleyhte hüküm verecek kişilerin, dünyanın en iyi İslâmî âlimi olması yetmez; sinemanın dünyasını, estetiğini, dilini, dilin nasıl kurulduğunu çok iyi bilmesi gerekir.
Başka bir ifadeyle, sinemadan zırnık kadar anlamayan (dolayısıyla hakkında hüküm verilecek bir meseleyi, mevzuyu bihakkın bilmeyen) din adamlarının, âlimlerin bir filme izin verme ya da vermeme yetkisi yoktur.
Sinemadan anlamayan bir din adamının bir film hakkında hüküm veya fetva vermesi hem kabul edilemez hem de tehlikelidir.
MECÎDÎ’NİN FİLMİ, HZ. PEYGAMBER’İN KONUMUNA VE EHL-İ SÜNNET OMURGA’YA SALDIRIDIR
Mecîdî’nin Hz. Peygamber’le (sav) ilgili filmine gelince…
Mecîdî, yazının başında da dikkat çektiğim gibi birinci sınıf bir yönetmendir. Ama Mecîdî’nin filmi akîdevî, kültürel ve siyasî sonuçları bakımından çok tehlikeli bir filmdir.
Öncelikle, Hz. Peygamber, canlandırılan oyuncuyla özdeşleştirilecek… Tıpkı Hz. Hamza’nın Anthony Quine’le özdeşleştirilmesi gibi.
Bu, işin başlangıcı… Bu film, peygamberimizin 13 yaşına kadar olan hayatını konu ediniyor. Ama film, bir üçleme.
Dahası, bu film, Hz. Peygamber’le ilgili yapılacak filmlerin önünü sonuna kadar açacak… Bu çok tehlikeli bir gelişme!
İkincisi, film ne kadar etkileyici olursa olsun, sonuçta Hz. Peygamberi (sav), İslâm’ın adım adım kurulduğu, teşekkül ettiği, şekillendiği dünyayı, heretik Şiî duyarlıklarla anlatan, büyük sahabileri gözardı eden, Peygamber şuurunu ve dolayısıyla İslâm kavrayışını Şiî duyarlıklar üzerinden silbaştan tarif eden, Ehl-i Sünnet omurgayı tahrip edecek bir film bu.
Yarın, Hz. Peygamber’in gençliğini, peygamberliğini de çekecek bu fütursuz adamlar.
Dün, Resimli Kur’ân diye lanet olası bir iş yapmışlardı bu İranlılar 25-30 yıl önce.
Sözün özü: Bu film, Hz. Peygamber’in (sav) konumunu sarsmaya, Ehl-i Sünnet Omurga’yı çökertmeye ve İslâm’ı protestanlaştırmaya dönük sinsi bir projenin ilk tehlikeli adımlarından biridir.
Bu projeye su taşıyan, bu filme onay veya fetva veren herkes vebaldedir ve bunun vebali çok ağırdır. Bunun bedelini gelecek kuşaklar çok ağır ödeyecektir.
Benden hatırlatması…
Vesselam.
Yenişafak
30 Ekim 2016