Sorun Çözenler, Sorun Karşısında Çözülenler
Eşler arası çatışmaların yâni kimi zaman, kimi konularda düşüncelerin veya duyguların örtüşmemesi gâyet normaldir. Anormal olan şey, bu fikir veya duygu çatışmasının kavgaya dönüşmesidir.
Şu bir gerçektir ki sorun yaşamayan âile yoktur. Sorun çözemeyen âile vardır.
Bir âilede hiç sorun yaşanmamasını büyük tehlikenin sinyalleri olarak kabûl edebilirsiniz. Zîrâ o evde kimse kimsenin umurunda değildir demektir. Tartışmaya bile değer görmüyor muhatabını, diye anlaşılmaktadır. Bu durum ise iletişimin en sağlıksız aşamasıdır. Çok rahatlıkla, sevgi ve saygı bitmiştir diyebilirsiniz bu tür âilelerde.
Öyle ise sağlıklı âilelerde zaman zaman sorunların yaşanması insan fıtratının, evrendeki tasarımın bir gereğidir diyebiliriz.
Zîrâ kadın ile erkek iki farklı dünyânın temsilcileridir. Olaylara farklı açıdan bakabildikleri gibi, sorun çözme yöntemleri de farklı olabilmektedir. Bu ise esâsen bir zenginliktir. Birinde olmayan şey diğerinde vardır.
Eğer tıpatıp aynı olmuş olsalardı biri diğerine ihtiyacını hissetmez ve evlenme gereği duymazdı. Sâdece fizyolojik olarak değil psikolojik olarak da kadın erkek arasında çok ciddî farklar vardır.
Meselâ sorun çözmede erkekler sonuç odaklı davranırken kadınlar süreç odaklı olurlar genelde.
Yaşanan bir sorunu, bir kenara çekilerek mantıksal olarak ele alıp çözen erkeklere bedel, kadınlar duygusal olarak ele alır ve paylaşarak, konuşarak çözerler.
Bu sebeple her erkeğin kadın psikolojisini, her kadının da erkek psikolojisini öğrenmesi gerekir evlenmeden önce.
Aksi takdirde empati yapacak kadar duyarlı olsalar bile sonuçlar yanlış çıkar. Zîrâ bir erkek empati yapmak adına kendisini kadının yerine koysa bile erkekçe empati yapar. Kadının da, ben onun yerinde olsaydım şöyle değil de böyle yapardım demesi bile kadınca düşüncedir. Zîrâ erkekçe bakamaz. Bakabilmesi için erkek psikolojisi konusunda altyapıya sâhip olması lâzımdır.
Ne ilginçtir ki boşanan çiftlerin yaşadığı sorunların yüzde seksen beşini, boşanmayıp mutlu bir şekilde hayatlarını devâm ettiren çiftler de yaşamaktadır.
Zîrâ sorunlar yüzde seksen beş bütün âilelerde ortaktır. Yüzde on beş kadar, kişiye ve duruma özel kareler yaşanabilmektedir.
Her mesleğin sorunları aşağı yukarı aynıdır. Aynı engellerle karşılaşırlar, aynı sorunlarla yüzleşirler. Aynen öyle de evlilik kurumunun sorunları ve akış süreci de, kişiye özel durumların dışında hemen hemen aynıdır.
Bize mürâcaat eden âilelerin sosyoekonomik ve kültürel durumları çok farklı olduğu halde yaşadıkları sorunların hemen hemen aynı olması bunun pratik bir isbâtıdır.
İlgisizlik, duyarsızlık, sevgisizlik, aldatma, kıskançlık, baskı, denetleme, her işine müdahale, çok konuşma, güvensizlik, parasal konular, alışveriş, özel hayat, çocuk eğitimi, fizikî ortam vb. konulardır âilelerin yaşadığı sorunların ortak paydaları.
Bu tesbitlerden de anlaşılıyor ki sorunlardan kaçmak ve sorunsuz bir âile ortamı bulmak mümkün değildir. Öyle ise yapılması gereken şey sorun çözme becerimizi geliştirmek ve sorunları sağlıklı bir şekilde çözmektir. Sorun çözmeyi sanat hâline getiren çiftler, zamanla sorunları minimize eder ve sorun çözmekten zevk alırlar.
Anlık ruh hâli ile bodoslama sorunlara dalanlar ise, sorunları çözmek bir yana onları daha da içinden çıkılmaz hâle getirerek başka sorunlara kapı aralarlar.
O yüzdendir ki bütün âlimler, ârifler, bilginler hep güzel ahlâktan, anlayışlı olmaktan, yumuşak üsluptan, öfkeyi yenmekten, sabırdan, fedâkârlıktan bahsederler. Çünkü sorun çözmenin iksirli anahtarlarıdır bütün bu sözcükler.
Bir seminerimde ‘eşinizi değiştirmeye çalışmayın, anlamaya çalışın, aksi takdirde ciddî sorunlar yaşarsınız’ demiştim.
Arka taraflardan bir Beyefendi ayağa kalktı ve tok bir sesle:
“Hocam ben eşimi değiştirmeyi başardım” dedi.
‘Nasıl yaptınız, bize anlatmanız mümkün mü?’ dedim.
“Gâyet kolay hocam” dedi. “Boşadım, sonra evlenerek yerine bir başkasını getirdim ve dolayısıyla değiştirmiş oldum eşimi.”
‘Peki bu eşinizle sorun çıkarsa ne yapacaksınız?’ dedim. “Aynı şeyi yapacağım” dedi.
Bu beyefendi sorunlardan kaçmayı bir sorun çözme yöntemi olarak kabûl etmiş.
Ve nitekim yapılan araştırmalarda, boşanan çiftlerin ikinci evliliklerindeki boşanma oranının yüzde otuz, üçüncü evliliklerdeki boşanma oranının ise yüzde elli oranında arttığı görülüyor.
Bu araştırma sonucu bile tek başına bize şunu gösteriyor ki, boşanmak bir sorun çözme yöntemi olmaktan çok o sorundan kaçmaktır.
Yapılması gereken, sorunla yüzleşmek ve çözüm adına doğru adımlar atmaktır. Bütün bunlara rağmen bir sonuç alınamıyorsa son ihtimal olarak boşanmayı düşünmektir.
Hâsılı, sorunları doğru yöntemlerle çözemezseniz sorunlar sizi çözer, dağıtır ve parçalar. Parçalanan âileler, sorun çözmeyen âilelerdir ne yazık ki.
Hidrojen ve oksijen evlendikten sonra suya dönüşür ve hayat kaynağı olur. Eğer tekrar bunları ayıralım derseniz, yakıcı ve yanıcı iki canavar ortaya çıkar. Her taraf yangın yerine dönüşür.
Birleşmekte ve uzlaşmakta hayat, ayrılıkta ise azap vardır.
Birleşme ve anlaşma adına gösterilen tahammül, ayrılma sürecinde göstermek mecbûriyetinde olacağımız tahammülden daha ucuzdur.
Uzlaşmak varken neden uzaklaşmayı tercih ediyoruz?
Anlaşmak varken neden ayrılmaya göz dikiyoruz?
Zahmetten rahmet doğar.
Rahattan da zahmet doğar.
Zahmeti tercih edelim ki rahmet olsun.
‘Emek ver, bedel öde, evini cennete dönüştür’ diyor Cennetin sâhibi olan Allah.
Ferhat Aslan – Psikoterapist ve Aile Danışmanı