Çocukların Gözünde Değer Kazanmak…
Çünkü; sevgi değer gördüğü yere akar.
Çünkü değer vermek; karşısındakinin de değerli olduğunu anlayıp bunu hissettirmekle başlar. Bunun ise bizim görevimiz her insanın da hakkı olduğunu idrak ederek, bilinçli bir çaba ile bunu hissettirmeye çalışmakla oluşur.
Çünkü; değer üretme çabası olmayanlar bunun oluşması için gayret etmek ve dikkat etmek yerine, bildikleri gibi sıradan davranmaya devam ederler.
Değer sözden önce özde başlar ve ilk önce gözlerden yansır, sonra söz ve davranışlarla hayata geçirilir. Tabi bu ilk aşama. Devamında, gösterilen değerin sürmesi ve pekişmesi için yapılacak dualar ve gayretlerle bir ömre yayılmalı.
Bugün bizler anne babalar olarak, çocuğumuzun uslu, evi dağıtmayan, otur dediğimiz yerde oturan kalk dediğimiz zaman kalkan, annesinin babasının sözünden çıkmayan, çok yiyen, iyi not getiren ve çok para kazanan birisi olması için inanılmaz çabalar sarfediyoruz. İşte asıl sorun burada. Bu gayret, beklenti ve istekler silsilesi, tabiri caizse bize ancak bir gecekondu yaptırır. Biz hem ciddi bir azim ve kararlılıkla gecekondu oluşturacak şekilde plân ve program ve gayret içindeyiz ve ona yönelik çabalarımızı sürdürüyoruz, hem de “apartmanım olsun istiyordum niye olmadı?” diye feryat ediyoruz. Bu işleyişte ve beklentide bir arıza var. Bir başka deyişle; elimizdeki malzeme dünyanın en değerli elması olmaya aday bir kömür iken, biz onu bu madene uygun özel ve hassas alet ve çalışma biçimi ile çalışmıyor ve marangoz testeresi kullanarak şekil vermeye çalışıyoruz. Ardından da elimizdeki cam kırıklarından memnun olmayıp elmas olabilecekken tuz buz olmuş parçalara bakıp yine madeni suçluyoruz. Sizce de ortada ters bir işleyiş yok mu?
Anne babalar farkında olmadıkları bir şey için çaba sarfedemezler. Sadece istemek ve beklemek yetseydi, bugün herkes en üstün örnekleri oluşturabilecek derecede iyi yerlerde ve iyi işleyişler içinde olurdu. Çaba, ancak neyi istediğini bilen ve ona uygun davanış biçimlerini tercih edenlerin elinde Allah’ın izni ile istenilen sonucu verir. Herkes uğraşıyor, didiniyor ve sonuçta herkes kendine göre bir şeyler yapıyor. Fakat sonuca baktığımızla, ne yazık ki, çabaya paralel sonuç göremiyoruz. Bu da gösteriyor ki, “Niyetiniz doğru sonuç yanlışsa, işlem hatası var demektir.”
Biz anne babalar, çocuklarımıza istediğimiz gibi davranabileceğimizi düşünmekle çok yanılıyoruz ve bunun acı sonuçlarına da katlanmak zorunda kalıyoruz. Fakat sadece bunula bitmiyor, asıl önemlisi, elimizdeki dünyanın kendisinden çok şey beklediği çocuklarımızı, atıl, kapasitelerinin farkında olmayan ve farkında olmadığı içinde kullanmayı bilmeyen, kendisine davranıldığı gibi davranmaya ve eğitmeye alışmış, değişime dirençli, aklını kendi bildiklerinden başkasına kapatmış bir insan tipi yetiştirmekle, Allah’ın emanetine haksızlık, çocuğumuza zarar ve dünyaya fenalık ediyoruz.
Çocuğunun neye ihtiyacı olduğunu öğrenmeyen anne babalar, kendi ihtiyaç hissettiklerine göre davranır. Düzgün yetiştirelim derken eğip büktüklerinin ve bozduklarının farkında olmadıklarında ise, sonuca şaşırıp kalacak ve durumu asla anlayamayacaklardır. Çocuk, kendisine yöneltilen bakışın ne ifade ettiğini derhal anlar. Çünkü bakışlar, içteki duygu ve niyeti yansıtan en önemli araçlardır.
Kendi aralarında uyum sağlayamayan ve olur olmaz sebeplerle kavga eden eşler, çocuklarının gözünde geçimsiz bir anne baba modeli oluştururlar. Bu hırçınlık sadece anne babada kalamayacağı için negatif elektrik olarak evin içindeki atmosfere ve davranış olarakta çocuklara yansır. Çocuk kendisinin sebep olmadığı olaylar ve tepkiler zincirinin bedelini en acı biçimde ödemeye mahkum edilir. Çünkü çocuk için evdeki huzursuzluk, telâfi edilemeyecek bir güven boşluğu hissi oluşturur.
Çocuğumuzun çocukluk dönemine has isteklerini, biz anne babaların yetişkin mantığına göre değerlendirip “hayır” dediğimizde çocuk bunu anlayamaz. Çocuk “niye?” diye sorduğunda ise, “bana göre gerek yok?” deriz, oysa çocuk isteğinin olmasını çok ister. Haklı bir gerekçesi olmadan kendisinin bu istek ve ihtiyacı yok sayılmış ve önemsenmemiştir. Üstelik bunu istediği için tenkit edilmiştir ve hiç bir mantıklı açıklama da yapılmamıştır.
Yaşadıklarını mantık çerçevesine oturtamayan çocuk, gücü yetenin istediğini yaptırdığına şahit olur. İçinde isyan duyguları oluşur, kin duyar ve öfkelenir. Öfkesini dışa yansıttığında suçlanır ve ceza alır. O zaman öfkesini yansıtamayacağını da öğrenir. Bunu içten yaşayacak ve söylemeyecektir söylediğinde canı yanmıştır çünkü.
Çocuklarının gözünde kendisine değer veren bir ebeveyn imajı oluşturmadan, ondan bizim söylediklerimizi kale almasını ve değer vermesini beklememeliyiz. Çünkü değer hayata yansıtılmadan anlaşılmaz. Değer görmeyen çocuklar bunu kendiliklerinden oluşturup değer veren bir tarzda davranamazlar. Kendi talepleri ve ihtiyaçları ciddiye alınan çocuk duyarlı olmayı ve başkalarını ciddiye almayı öğrenir. Herkes karşısındakine “bana göre”lerle yaklaşırsa, o zaman hiç bir zaman ihtiyaçlar gerçkten giderilemez. Değer verilmeyi hakederek İyi örnek olamadığımızda çocuklarımız da kendi hayatlarında olsa olsa kötü bir kopyamız olacaklardır.
Çocuk duyulmak ve anşılmak ister. Kendisi olabilmesi yani tecrübeleri bizzat yaşayarak öğrenmesi ve içindeki yetenekleri ortaya çıkarabilmesi için kendisine zemin hazırlanmasını ve fırsat verilmesini talep eder, ısrar eder, diretir. Eğer olmazsa kimi çocuk isyan eder ve itaatsizleşir. Kimisi ise içe döner, küser ve istemeyerek itaate devam eder. İçindeki masayı yumruklayan çocuğu ve imdat çığlığını kimse duyamaz. Fakat bu çocukların gözlerinin arkası hüzün yağmurlarını saklar. Yüzlerinde mutluluğun yok edildiği donuk ifade bulunur. Anlayamadıkları ve alışmak zorunda bırakıldıkları yanlış işleyişin ağırlığını, küçücük omuzlarının üzerine yüklenmiş bulurlar.
Hayat hep ekileni verir insana. Doğru ve titiz bir ekim, güzel bir hasat demektir. Geleceğin sahiplerine lâyık gördüğümüz muameleye göre geleceğimiz şekillenecektir. Değer taşıyan değer bilir ve değer bilen değer gösterir. Çocuklar kimi sever ve önemserse onun sözlerini dinlemeye daha hazır olur. Ayrıca, söylediğini yaşayanın etkili olacağını düşünürsek, “önce söyleme yaşa” prensibi, sonrada “çocuklarının gözünde değer kazan” daha sonrada “sevgiyle yönlendir” diye işleyişi sıralayabiriz. Çocuklarının kahramanı olabilmeyi başarmış anne babalara ihtiyacımız var. çünkü böyle anne babalar, iletişimlerinde kimi zaman sıkıntı yaşasalarda asla kırılma yaşamazlar.
Herkes eninde sonunda hayalindeki kişi olur. Çocuklarımızın benzemek istediği kişi olabilmemiz dusıyla, önce kendimizi de bu değerden mahrum etmeme gerçeğine de vurgu yaparak, “değer vermek hayat katmaktır” sözüyle yazımı noktalamak istiyorum efendim. Saygı ve dualarımla…
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]Saliha ERDİM[/toggle]