Müslüman Ülkeler Birliği Nasıl Sağlanır?
Başlıktaki sorunun cevabına ulaşabilmemiz için öncelikle Müslüman ülkelerin böyle bir birliğe talip olup olmadığı hususu öne alınmalıdır. Şayet Müslüman ülkeler arasında böyle bir sorunun cevabı aranıyorsa, orada bu ülkeler arasında bir birlik oluşturma zımnında doğmuş bir ihtiyaçtan bahsediliyor demektir. Yoksa sondan başlayarak başa gidilmez. Başka bir söyleyişle, Müslüman ülkeler arasındaki birliğin kurulması için ilkin biz birlik kuralım, ardından onun sürdürülebilir olup olmadığını sınarız, kabilinden bizi toplum mühendisliğine sevk edecek kafa yapısıyla bir yere ulaşılmayacağı baştan belli olmalıdır. Aslında günümüzde adına layık bir İslâm ülkesinden bahsedilebilir mi, emin olamıyorum. İslâm ülkesinden ziyade belki ahalisi Müslüman olan ülkelerden bahsetmek daha doğru sayılabilir. Keza ahalisi Müslüman olan ülkelerin İslâmî hükümlere göre yönetilip yönetilmediği de ayrı bir bahsin konusudur. Kezalik İslâmî hükümlere göre yönetildiği iddia edilen ülkelerin bu işin ne ölçüde üstesinden gelip gelmediği; adı İslâm olmakla birlikte İslâm’a olan uyumunun ne olduğu da daha başka bir sorunun konusudur.
Bütün bu netameli sorulara rağmen kendini İslâm ülkesi olarak gören, öyle sayan ülkeler arasında bir işbirliği oluşturma fikri gerek bu ülkelerin kamuoyunda, gerekse yönetim kademesinde belli bir kabul zemini bulmuştur. Bu zeminde tezahür eden kuruluşa örnek olarak da İSEDAK (İslâm İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi) gösterilebilir.
İSEDAK, İslâm dünyasının çok taraflı ekonomik ve ticarî işbirliğine yönelik ana platformudur. İslâm ümmetinin ortak kalkınma sorunlarını belirlemek ve çözümler üretmek üzere merkezi bir Forum olarak hizmet verir. İSEDAK hakkında kaynaklardan aşağıdaki bilgilere ulaşıyoruz: İİT’nin (İslâm İşbirliği Teşkilatı) dört daimi komitesinden biri olan İSEDAK, 1981 yılında Mekke/ Taif’te düzenlenen 3. İslâm Zirve Konferansı tarafından kurulmuştur. 1984 yılında Kazablanka’da gerçekleştirilen 4. İslâm Zirve Konferansı’nda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının İSEDAK Daimi Başkanlığını üstlenmesiyle operasyonel hale gelmiştir ve aynı yıl Bakanlar düzeyindeki ilk toplantısını gerçekleştirmiştir. İSEDAK, dört kıtaya yayılmış 57 üye ülke ve 5 gözlemci ülkeye sahiptir.
İSEDAK’ın hedefleri aşağıda belirtilmiştir:
• İslâm toplumunun ekonomik güçlükleri ile ilgilenmek ve Üye Devletlerin kalkınma çabalarına katkıda bulunmak.
• İSEDAK Stratejisinin vizyon ve ilkelerine uygun olarak Üye Devletler arasında bilgi üretmek ve yayılmasını sağlamak, deneyim ve en iyi uygulamaları paylaşmak, ortak bir anlayış geliştirmek ve politikaların yakınlaşmasını sağlamak
• Uluslararası ekonomik ve ticari konuları tartışmak üzere Üye Devletlere merkezi bir forum olarak hizmet vermek.
• Üye Devletlerarasında ekonomik ve ticari işbirliğinin güçlendirilmesi için mümkün olan tüm imkânları kullanmak.
• Üye Devletlerin refahının artırılması amacıyla programlar geliştirmek ve öneriler sunmak.
• Üye Devletlerarasında ekonomik ve ticari işbirliği ile ilgili İİT faaliyetlerinin genel koordinasyonunu sağlamak.
İSEDAK, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Başkanlığında, Bakanlar düzeyinde her yıl genellikle Ekim veya Kasım aylarında düzenli olarak toplanır. Bugüne kadar 29 Toplantı gerçekleştirmiştir. İSEDAK birçok program ve projeyi başarıyla uygulamıştır. İSEDAK iyi niyetli bir teşebbüs olarak kabul edilse bile, sonuçta, sanırım biraz toplum mühen disliği türünde bir teşebbüs görünümünde bulunduğunu itiraf etmeliyiz. İSEDAK’a işlevsellik kazandırma belki onu eski DPT’nin çalışma formatında tasarımlamakla hayata geçirilebilirdi. Şöyle ki, her yıl üye ülkelerden birinde uygulanmak üzere belli bir somut proje (veya projeler) uygulamaya konulur ve diğer bütün ülkeler bu projenin uygulanması zımnında doğrudan veya koordinatör olarak sorumlu tutulmak suretiyle öngörülen bir projeksiyonda onun hayata geçirilmesi sağlanabilirdi. Teşkilat, bildiğim kadarıyla şimdiki çalışma düzenini proje bazında değil, fakat yukarıda zikredilen söylem bazında gerçekleştiriyor.
Her şeye rağmen İSEDAK tecrübesini, seküler bir düzlemde bile olsa, tümüyle göz ardı etmemek gerektiğini farz ediyorum. İSEDAK deneyimi seküler planda da olsa İslâm ülkelerinin birbirinden haberli olması gerçekliğini ayakta tutmayı sağlamıştır diyebiliriz. Daha da önemlisi bu deneyim İslâm ülkeleri arasındaki iktisadî temelli bir işbirliğinin gereğini işaretlemiş bulunmaktadır. Ve somut bir teşebbüs olarak hayatiyetini sürdürmektedir. İslâm ülkeleri arasında bir birlik kurulacaksa, bu birliğin siyasal bir hedef zemininde değil, fakat gerçekçi bir platformda ve nesnel bir düzlemde gerçekleştirilebilir olacağına ilişkin bir öngörünün gelişmesi gereği açıktır. Ancak böyle bir zemin oluşursa, siyasal hedef de böylesi bir işbirliği zemininde hayata geçirilebilir. Değilse soyut temenniler soyut zeminlerin üzerinden kayıp gitmeye hükümlü kalır.
1960’lı yıllardan itibaren öngörülen İslâm Ortak Pazarı fikri de Müslümanların o günün koşullarında geliştirdikleri bir ütopya olarak anılabilir. Bütün bunların ardından İslâm ülkeleri arasında malların, hizmetlerin, insanların serbest dolaşımını sağlayacak bir platformun oluşturulması noktasına geliyoruz. İslâm ülkeleri arasında organik bir ilişkinin ve işbirliğinin sağlanması bakımından insanların, malların, hizmetlerin serbest dolaşımına ortam hazırlayan gümrük birliğinin gerçekleştirilmesi bence gerekli olduğu kadar yeterli de görünüyor. Bu bağlamda, yani insanların, hizmetlerin, malların serbest dolaşımını gerçekleştirecek bir gümrük birliğinin sağlanması durumunda, her ülke kendi bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumak suretiyle birliğin tam ve vazgeçilmez üyesi olarak tecelli edecektir.
Bu mülahazalarda dikkate alınması gereken husus, siyasal hedefi değil, fakat iktisadî işbirliği hedefini öne alıyor olmasıdır. Böylece siyasal hedefe nesnel bir zemin oluşturulmuş oluyor. Aksi takdirde ülkeler arasında öne çıkma yarışı başlayabilir ve bu yarış muhtemelen kimsenin ön almasına izin vermez, üstelik küslükle sonuçlanması da büyük bir ihtimal dâhilindedir. Bizim önerdiğimiz insanların, malların, hizmetlerin serbest dolaşımına imkân sağlayan gümrük birliğinin oluşturulması durumundaysa, her ülke eşit ve her ülke birinci konumda yer almaya aday konumunda bulunmaktadır. Burada, ön alma yarışı değil, olsa olsa hayırlı bir rekabet söz konusu ön alır. Üstelik her ülke, kendi tarihi geçmişini reddetmeden gümrük birliğinin üyesi haline gelir.
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ]Rasim ÖZDENÖREN[/toggle]