Dudu Kuşu’nun Dileği
Zengin bir tüccar alış-veriş için uzak ülkelere gidecekti. Yola çıkmadan önce bütün ev halkına istedikleri hediyeleri sordu. Herkes istediğini söyledi. Tüccar Allahaısmarladık diyerek evden çıkarken, kafesinde boynu bükük duran dudu kuşunu gördü ve yanına yaklaşıp:
– Ya sen ne armağan istersin güzel kuşum, istermisin sana altın kafes alayım? Dedi.
Dudu kuşu dilleniverdi.
– Muhterem efendim, gideceğin yerde benim cinslerimi görünce halimi anlat. De ki:
Sizin hasretinizi çeken bir dudu, bizim evde, kafeste kapalı. Size selam söyledi, yardım istedi, bir kurtuluş yolu sordu. Ben sizin hasretinizle gurbet ellerde kalayım da, siz yeşil çayırlarda çiçekli ağaçlarda sefa sürün! Doğrumu bu? Diye dileğini efendisine söyledi
Tüccar dudusunun böyle söylediğine hayret etti ve ona Senin isteğini de yerine getiririm diye söz verdi.
Tüccar uzak doğu ülkelerine gidiyordu. Hindistan’a varınca sınır boyunda birkaç dudu gördü ve kendi dudusunun selamını bildirerek söylediklerini onlara anlattı. Onu dinleyen dudulardan biri titredi, çırpındı, sonra düşüp kap katı kesildi, öldü. Tüccar ona selam getirdiğine pişman oldu. Bir cana kıydım diye üzüldü. Bu dudu benim dudumun akrabası galiba diye düşündü.
Alış-verişini bitirip memleketine dönen tüccar, bütün ev halkına getirdiği armağanları dağıttı. Dudu kuşuna bir şey getirmemişti. Dudu sordu:
– Bana bir haber yokmu?
– Var ama anlatamam, söylediklerini oradaki dudulara anlattım diye hala pişmanlık duyuyorum.
– Niçin pişmansın anlat üzülmem.
– Şikâyetini sana benzeyen dudulara söyledim. İçlerinden biri senin derdini duyunca kalbi durdu öldü dedi. Bu sözleri duyan dudu kuşu birden titreyip düştü kaskatı kesildi. Tüccar çok üzülmüştü. Kafesin karşısına geçip söylemeye başladı:
Ey benim güzel kuşum, sana ne oldu? Sen benim ruhumun neşesi idin. Sana gözüm gibi bakıyordum, altın kafesler içinde yatırıyor, güzel yiyecekler veriyordum dedi ve Sonra kuşu öldü sanarak kafesinden çıkararak bahçeye attı. Fakat duducuk, atıldığı yerden havalanıp yüksek bir ağacın tepesine konuverdi. Dudusunun canlanıp uçtuğunu gören tüccar kafasını kaldırıp sordu:
-Ey dudu, Hindistan’daki cinslerin ne yaptı da bana bu oyunu ettin?
Dudu cevap verdi:
-Ondan bir kurtuluş yolu dilemiştim. O da bana bu yolu öğretti, sende benim gibi kendini ölmüş göster, sonra uçup kurtulursun demek istedi. Ben de dediğini yaptım.
Kuş böyle dedikten sonra havalandı vatanına doğru süzülüp gitti.
Tüccar dudu kuşunun arkasından söyle seslendi:
-Bana büyük bir öğüt vermiş oldun, aydın bir yol gösterdin. Bundan sonra kafeste inleyenlerin derdini içimde duyacağım, hür olmayanlara hürriyet dileyeceğim dedi.
Nitekim Hadîs-i şerîfte : “Efendimiz (s.a.v) sırf kendini düşünüp din kardeşinin ıztırâbına duyarsız kalmanın İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığını bildirmişler ve “Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.”(1) buyurmuşlardır.
Ayrıca bir Hak dostu bu husustaki hissiyatının inceliğini şöyle ifade etmiştir.“Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; onun ayağına çarpan taş, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben duyarım. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.”(2) İşte gerçek bir İslâm kardeşliğinde sahip olunması gereken gönül ufku bu olsa gerek.
Rabbimiz cümlemizi din kardeşlerinin dertleri ile dertlenebilen, acısını mutluluğunu paylaşabilen ben değil biz kavramını gönlüne, ailesine, evlatlarına yerleştirebilen o muhabbeti sevgiyi yüreğinde hissedebilen kullarından eylesin inşeAllah.
1- Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87
2- Ebu’l-Hasan Harakânî Hazretleri
[toggle title=”Yazar Hakkında” state=”open” ] Nuriye EYCAN[/toggle]