Katil öldürmeseydi, maktul yine ölecek miydi?
Kader konusunda merak edilen bir soru da, bir cinayet hadisesinde, eğer katil öldürmeyecek olsaydı, maktulün yaşayıp yaşamayacağı meselesidir. Acaba katil öldürmeseydi, maktul başka bir sebepten dolayı yine ölecek miydi? Yoksa yaşamaya devam mı edecekti?
Sorumuzun cevabına geçmeden önce, cevapta kullanacağımız “sebep” ve “netice” kavramlarının manasını öğrenelim. Bir cinayette katil sebeptir. Zira bu hadise onun müdahalesi ile vukua gelmiştir. Maktul yani öldürülen kişi ise neticedir. Zira katilin fiilinden o etkilenmiştir. Demek sebep dediğimizde katili, netice dediğimizde ise maktulu anlayacağız.
Şimdi geldik sorumuzun cevabına: Cenab-ı Hak bu alemde, her neticeyi bir sebebe bağlamıştır.
Mesela, bir çocuk neticedir. Sebep ise anne ve babasıdır. Cenab-ı Hak, o çocuğun yaratılmasını o anne ve babadan takdir etmiştir.
Buna, “kaderin sebep ile neticeye aynı anda taalluku” denilir. Bu sırrı bilmeyen bir kısım insanlar, sebep ile netice için ayrı birer kader olduğunu zannettiklerinden, yani anne-baba ile çocuğu ayrı ayrı nazara aldıklarından dolayı, bunun neticesi olarak “Madem ki, onun kaderinde dünyaya gelmek yazılmıştır. Anne-baba olmasa da dünyaya gelecektir.” gibi yanlış bir hükme ulaşmışlardır.
Diğer bir kısım ise sebeplere hakiki tesir verdiklerinden, “Anne-babası olmasaydı, o çocuk dünyaya gelmezdi.” demişlerdir.
Hâlbuki bu konudaki en doğru söz şudur: “Kader sebep ile neticeye bir baktığından, sebebin yokluğu farz edildiğinde, netice için söylenebilecek bir söz yoktur. Yani eğer anne-babası olmasaydı, çocuk dünyaya gelir miydi? Bu soruya Ehl-i sünnet alimleri: “Ne olacağı bizce meçhuldür, bu konuda bir fikir yürütülemez.” şeklinde cevap vermektedirler.
Zira ortada bir gerçek vardır ki o da, çocuğun, anne-babasından meydana gelmiş olmasıdır. Anne-babanın yokluğu farzedildiğinde, çocuğun dünyaya gelip gelmeyeceğine ne ile hüküm edilecektir. Dolayısıyla Cenab-ı Hakk’ın, o çocuğu başka bir anne-babadan gönderip göndermeyeceği hakkında bir tahmin yürütülemez.
Ya da birisi Erzurum’dan, diğeri İstanbul’dan gelen iki kişinin Ankara’da buluştuklarını farz edelim.
Bunlardan birisi şöyle dese: “Buraya gelmeseydik, görüşemezdik.” Diğeri ise şöyle dese: “Kaderde görüşmemiz yazılmış, buraya gelmeseydik yine görüşürdük.”
Bu sözlerden ikisi de yanlıştır. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın ilmi ve kader yazısı, malum olan onların buluşmalarına tabidir. Eğer malum olan, bu iki kişinin Ankara’ya gitmeleri, yok farz edildiğinde başka bir yerde buluşup buluşmayacakları konusunda hiçbir şey söylenemez.
Şimdi geldik sorumuza. Acaba katil öldürmeseydi, maktul yine ölecek miydi? Yoksa yaşayacak mıydı? Böyle bir sorunun sorulabilmesi için, Allah’ın sebep ile neticeyi aynı anda ezelî ilmi ile bilmemesini farz etmek gerekir. Yani Allah, katilin falan şahsı öldüreceğini ezelî ilmi ile bilemedi ve maktule bir ömür takdir etti. Daha sonra katil maktulü daha, takdir edilen ecelin sonuna ulaşmadan yakaladı ve öldürdü. Sanki onu öldürmeseydi, o daha yaşayacaktı. Bu ise mümkün değildir. Zira Allah’ın ezelî ilmi, sebep ile neticeyi aynı anda kuşatır. Allah ezelde, katilin falan şahsı öldüreceğini bildiği için, falan şahsa o kadar bir ömür tayin etmiştir. Eğer katil o kişiyi öldürmeyecek olsaydı, belki Allah o kişiyi, o saatte başka bir sebepten öldürebilirdi ya da ona daha fazla bir ömür takdir edebilirdi.
Demek sorumuzun altında, Allah’ın ezelî ilminin katil ve maktule aynı anda taallukunun düşünülememesi; sanki Allah’ın maktule ömür takdir ederken, katilinden habersiz olması gibi bir hezeyan yatmaktadır. Demek ki bu sorunun altında yatan cehalet, ilmin maluma tabi olması kaidesi ile Allah’ın ezeliyet sıfatını bilmemektir. Eğer ilahî takdirin, sebep ile neticeyi aynı anda nazara alarak yazıldığı bilinseydi, bu soru sorulmazdı.
Şimdi bu soruya verilecek tek cevabı bir kere daha tekrar ederek bu meseleyi tamamlayalım: Allah’ın ezelî ilmi, sebep olan katili ve netice olan maktulu aynı anda kuşatmıştır. Allah katilin, iradesini kullanarak maktulü öldüreceğini bildiği için, maktule o kadar bir ömür takdir etmiştir. Eğer katil öldürmeyecek olsaydı, maktule ne olacağı sadece Allah’ın bilebileceği bir iştir. Belki Allah ona daha uzun bir ömür takdir ederdi, belki de başka bir sebeple canını alırdı.