Âdem, Cennet ve Düşüş
Bu makalenin yazılışındaki temel maksat, Kur’an’daki Âdem kıssasında geçen cennet ve düşüş (hubût) kavramlarını tahlil etmektir. Bu tahlil çerçevesinde öncelikle Âdem kelimesinin etimolojisi ve Kur’an bütünlüğü içindeki delaleti üzerinde durulacak, ardından kıssanın Kur’an’daki muhtelif versiyonları aktarılacaktır. Ayrıca, kıssanın ilk dönem Müslümanlar tarafından nasıl anlaşıldığını betimlemek -ki bu anlayışın gözler önüne serilmesi günümüzdeki birçok yaygın inanç tarzının kaynak ve bilgi değeri hakkında fikir edinilmesi bakımından son derece önemlidir- için klasik tefsir ve kısas-ı enbiyâ literatüründeki rivayetlere de genişçe yer verilecektir. Ancak, erken dönem İslam toplumuna hakim olan mitolojik akıl ve düşünce yapısı hakkında da çok önemli ipuçları ihtiva eden rivayet malzemesinin aktarımında tasvip veya tenkit içeren herhangi bir mülahazada bulunulmayacaktır. Diğer taraftan kıssanın Tevrat’taki versiyonu aktarılacak ve bu bağlamda Âdem’in iskan edildiği cennetin mahiyeti üzerinde durulacaktır. Son olarak, kıssada çok önemli bir yer tutan ‚hubût‛ (düşüş, iniş) kavramına ilişkin bazı kanaatler serdedilecektir.
Bilindiği gibi, İslâmî gelenekteki yaygın inanç muvacehesinde Âdem ve Havvâ dünya tarihindeki ilk insan çifti olarak kabul edilir. Bidayetinden beri müslümanların kahir ekseriyetini temsil edegelen Ehl-i Sünnet ekolüne göre, ‚Ebü’l-Beşer‛ (İnsanlığın atası) künyesiyle anılan Âdem -ki bir rivayete göre onun cennetteki künyesi de ‚Ebû Muhammed‛ imiş-1 nev-i şahsına münhasır ilk insan, ilk bireydir. Sünnî ulema, bu inancın sıhhatini Kur’an ve hadis metinlerindeki muhtelif delillerle teyit etmiştir. Dinî-felsefî düşünce sistemlerinde birçok gnostik unsura yer veren
Bâtınî-İsmâilî müellifler ile İmâmiyye Şiası’na mensup bazı alimlere göre ise Kur’an’da sözü edilen Âdem, yeryüzündeki ilk insan olmayıp ondan önce nice Âdemler gelip geçmiştir.2 Buna benzer bir görüş, tasavvufu felsefîleştirmesiyle tanınan Muhyiddîn İbn Arabî (ö. 638/1240) tarafından da dile getirilmiştir.3
Diğer taraftan, Allah’ın yeryüzünde (fi’l-arz) bir halife yaratacağından veya yeryüzüne bir kalfa atayacağından söz eden ayet (Bakara 2/30), Âdem’den önce yerkürede insan veya insana benzer bir akıllı varlığın bulunup bulunmadığı meselesinin tartışmaya açılmasına zemin hazırlamıştır. ‚Hani, Rabbin meleklere, ‘Bakın, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Melekler de, ‘Biz seni güzel sıfatlarla nitelemekte ve yüceliğini dile getirmekte iken orada bozgunculuk yapıp kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın?’ demişlerdi. Allah da onlara, ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ diye cevap vermişti‛ mealindeki bu ayetle ilgili bir yoruma göre Kur’an’da Âdem’e ve onun soyuna halife denildiği nazar-ı dikkate alınırsa yeryüzünde Âdem’den önce başka bir insan türü yaşamış olmalıdır. Bunlar, yeryüzünü fesada boğup kan döktükleri için helâk edilmişlerdir. Daha sonraki bir zamanda yaratılan Âdem ve zürriyeti, ilâhî azapla topyekün helâk edilen kadim insanların halefi olmuştur. Bir başka yoruma göre Âdem ve soyu, daha önce yeryüzünde yaşamış olan cinlerin veya meleklerin halefi olmuş; genellikle sûfîlerin tercih ettikleri bir diğer yoruma göre ise insan Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi sıfatıyla vücut bulmuştur.4
Tefsir kitaplarındaki yorumların hâsılası budur. Ancak, konuyla ilgili yorumların tümü son tahlilde birer zan ve varsayımın mahsulüdür. Çünkü, Kur’an’daki beyanlar esas alındığında, Âdem’den önce yeryüzünde insan veya ona benzer bir akıllı varlık yaşayıp yaşamadığı meselesine son noktayı koymak pek mümkün gözükmemektedir. Bu bağlamda vuzuha kavuşturulması zor gözüken bir diğer husus da Âdem kelimesinin menşeidir. Konuyla ilgili araştırmalarda Âdem‛ lafzının Sümer dilinde ‚babam‛ anlamına gelen adamu kelimesinden veya Asur-Bâbil dilinde, ‚yapılmış, meydana getirilmiş veya ortaya konulmuş‛ gibi anlamlar içeren adamu kelimesinden yahut Sâbiî dilinde ‚kul‛ anlamına gelen adam kelimesinden türetilmiş olma ihtimalinden söz edilmiştir. Ayrıca, kelimenin İbranca’daki adamah (toprak, yer) kökünden türetilmiş olduğu da ileri sürülmüştür. Bazıları, Âdem kırmızı topraktan (adamah) yaratıldığı için ona ‚kırmızı‛ anlamına gelen ‚adom‛ kelimesiyle bağ- lantılı olarak Âdem isminin verildiğini ileri sürmüşlerse de bu görüş fazla benimsenmemiştir.5
Âdem kelimesinin hangi dile ait olduğu meselesi İslam alimlerini de meşgul etmiştir. Bu bağlamda Zemahşerî (ö. 538/1144) kelimenin tıpkı ‚Âzer‛ lafzı gibi- ism-i fâil kalıbında yabancı kökenli bir kelime olduğunu söylemiş;6 Cevherî (ö. 393/1002) ve Cevâlikî (ö.540/1145) gibi dilciler ise kelimenin aslının Arapça olduğunu ileri sürmüşlerdir.7 Müslüman dilcilerin ekseriyeti bu son görüşü benimsemiş olmakla birlikte kelimenin hangi kökten türetildiği konusunda ittifak edilememiştir. Bir telakkiye göre Âdem kelimesi, ‚herhangi bir şeyin dış yüzeyi‛ anlamına gelen edemeh kökünden, bir başka telakkiye göre ise hem ‚esmerlik‛ hem ‚beyazlık‛ anlamı taşıyan üdmeh sözcüğünden türetilmiştir. Müfessirlerce bu iki görüşten ilki tercih edilmiştir. Taberî’nin (ö. 910/923) İbn Abbas ve Sa‘îd b. Cübeyr’den gelen rivayete göre Âdem, yerin üst yüzeyindeki topraktan yaratıldığı için bu isimle anılmış;8 unutkan bir varlık olduğu için de ‚insan‛ diye vasıflandırılmıştır.9
Kur’an’da ‚Âdem‛ şeklinde on yedi defa, ‚Benî Âdem‛ (Âdemoğulları) şeklinde isim tamlaması olarak yedi defa ve bir defa da İbne’y-Âdem‛ şeklinde geçen kelime,10 bilhassa tek başına zikredildiği ayetlerde özel isim çağrışımına sahiptir. Mamafih, kelimenin muhtelif ayetlerde ‚insan türü‛ ya da kendine mahsus özellikleriyle beşerî varlık anlamında kullanılmış olması da çok uzak bir ihtimal değildir. Nitekim, ‚Hani, Rabbin meleklere, ‘Ben kuru balçıktan, rengi siyahlaşmış ve kokusu değişmiş çamurdan bir insan (beşer) yaratacağım’ demişti.‛ (Hicr 15/28) mealindeki ayet ile, ‚O Allah ki, sudan insan yaratıp (ve hüvellezî haleqa mine’l-mâi beşerân) aralarında kan ve hısımlık bağı kurdu.‛(Furkân 25/54) mealindeki ayette geçen beşer kelimesi, insanın bidayette bir tek birey olarak değil, cins/tür olarak yaratıldığını ima etmektedir. Kaldı ki, ‚Adam‛ (Âdem) sözcüğü, İbranca’da insan türü için kullanılan müşterek bir isim olup Ahd-i Atîk’te 500’den fazla yerde bu anlamda, nadiren de özel isim olarak ilk insan için kullanılmıştır.11
[toggle title=”Yazar hakkında” state=”open” ]Prof. Dr. Mustafa Öztürk[/toggle]