Tüm Yazılar

Risale-i Nurlar Nasıl Anlaşılır ?

Bediüzzamanın Diliyle Risale-i Nur Nasıl Anlaşılır
SUAL: Hizmet düsturlarında zamanın şartlarına göre değişiklik getirmek, hikmetin iktizası olduğu söyleniyor, ne dersiniz? Risale-i Nur Sadeleştirilir mi?
İHTAR: Risale-i Nur, sair kitablara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder.
(Şualar – 60)

Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeği muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkal edecek bir vaziyet aldı.(şualar 99-)

Resail-in Nur’un mesaili; ilim ile, fikir ile, niyet ile ve kasdî bir ihtiyarla değil; ekseriyet-i mutlaka ile sünuhat, zuhurat, ihtarat ile oluyor. Bu dokuz berahine şimdi ihtiyac-ı hakikî kalmamış ki, te’life sevkolunmuyoruz. (Kastamonu 210)

Halbuki tanzimsiz, müşevveş bir surette idiler. Onlar ne hal ile yazılmış ise, öyle kalması lâzım geliyordu. Sonradan tashih ve tanzim etmeye me’zun değiliz!
(Mektubat – 488)

Sözler’in tedkikatıyla meşgulüm. Evvelki okuyuşlarımda hazmedemiyordum. Şimdi gayet yavaş ve dikkatli okuyup anlamaya çalışıyorum. Takıldığım noktalar oluyor, soruyorum. Bu vesile ile istifade fazladır. (Barla Lahikası – 190)
«Kur’anın bu asırda yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki bazı bahisleri başlangıçta tamamen anlayamazsanızda onun manevi tesiri ve manevi feyzi, ruh ve kalbinize nüfuz eder; mana aleminizi istila eder, kat’iyyen istifadesiz kalmazsınız.» (Gençlik Rehberi sh: 232)

Risale-i Nur eczaları, bütün mühim hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeyi hattâ en muannide karşı dahi parlak bir surette isbatı, çok kuvvetli bir işaret-i gaybiye ve bir inayet-i İlahiyedir. Çünki hakaik-i imaniye ve Kur’aniye içinde öyleleri var ki; en büyük bir dâhî telakki edilen İbn-i Sina, fehminde aczini itiraf etmiş, “Akıl buna yol bulamaz!” demiş. Onuncu Söz Risalesi, o zâtın dehasıyla yetişemediği hakaiki; avamlara da, çocuklara da bildiriyor.» (Mektubat sh:372)

«Bütün bu risalelerde, bütün derin hakaik, temsilât vasıtasıyla, en âmi ve ümmi olanlara kadar ders veriliyor.
Halbuki o hakaikin çoğunu büyük âlimler “tefhim edilmez” deyip, değil avama, belki havassa da bildiremiyorlar.» (Mektubat sh:373)

«Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur’aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat eder.» (Şualar sh:748) diye ortaya konan açık ifade karşısında “Risale-i Nur iyi anlaşılmıyor” diyenler mezkur beyanda geçen “herkesin anlayacağı bir tarzda” ifadesine ters düşmezler mi?

Risale-i Nur, «Havassın fikirleri yetişmediği esrar-ı kaderiyeyi, basit avamların zihinlerine takrib edip anlattırıyor.» (Sözler sh:786)

«Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese, hem mekteb, hem kışla, hem hekîm, hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce meşhuddur.» (Kastamonu Lahikasın sh:70)

ASA-YI MUSA mecmuaları hususen ve numunesi Altıncı, Yedinci Sekizinci Mes’eleler ve Sekizinci Onbirinci Hüccet-i İmaniye ki: En derin bir feylesofla bir çocuk onlardan en derin hakikatı anlıyabilir ve vehim ve vesveseli bırakmaz.» (Nur Çeşmesi sh:5)

«RİSALE-İ NUR avamdan en alim ve en münevvere kadar her sınıfın kendi istidadı nisbetinde istifade edebileceği bir eser külliyatıdır. İşte bu hakikatler içindir ki; NUR’ları okuyan ve yazan nurcular dünyanın her tarafında gittikçe çoğalmaktadır.» (Nur Çeşmesi sh:169)

«Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avâm lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.» (Sözler sh:5)

«Birader, haşir ve âhireti basit ve avâm lisanıyla ve vâzıh bir tarzda Beyânını ister isen, öyle ise şu temsilî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle:» (Sözler sh:48)

«Her risalede herkesin hissesi var, fakat herkes her şey’ini bilmek lâzım değildir.» (Barla Lahikası sh :344)

«Risale-i Nur başka kitaplar gibi yalnız ilim vermiyor; onun manevi dersi de vardır. »
(Gençlik Rehberi sh:229)

«Kur’anın bu asırda yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki bazı bahisleri başlangıçta tamamen anlayamazsanızda onun manevi tesiri ve manevi feyzi, ruh ve kalbinize nüfuz eder; mana aleminizi istila eder, kat’iyyen istifadesiz kalmazsınız.» (Gençlik Rehberi sh: 232)

“Benim tarz-ı ifadem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var…» (Emirdağ Lâhikası Elyazma sh:661)

“Risale-i Nur Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın “vema erselna min rasulin illa bilisani kavmihi” kavl-i şerifinin îma ve işaratından şu devrede Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, “Risale-i Nur”, Türkçe’de, lisan üzerinde de imam olacağına; yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur’un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terkedeceklerine dair işaret-i Kur’aniyedendir demiş olsam hata etmemiş olurum zannederim.» (Emirdağ Lahikası-1- sh:99)

«O ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlas ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir. (Mektubat sh:358)

«Risale-i Nur, sair ilimler ve kitablar gibi okunmamalı. Çünki ondaki iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır. (Emirdağ lahikası-1 sh: 64)

«Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izdiyadına çalışmalıyız.» (Sözler sh: 93)

«Yazılan parçaları dikkatle ve tekrarla okuyunuz.» (Şualar sh:321)

«Gazete gibi okumayınız. » (Mektubat sh:42)

«Bir mevhibe-i İlahiyye olan o esrar, halis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle gelebilir.» (Mektubat sh:70)

«Başlardaki başların çoğu sarhoş;okumaz. Okusada anlamaz. (Lem’alar sh:105)

Risale-i Nur, siyasetle alakası olmadığından; siyasî bir kafa çabuk takdir edemiyor.» (Emirdağ Lahikası –1- sh:223)

«Malûm olsun ki, bana deniliyor; insanlar diyorlarmış ki; “Onun eserlerinin çok yerlerini anlayamıyoruz. Böyle kalırsa bu eserlerin zayi’ olmasından korkulur. ”
Ben de derim: “Cenab-ı Hakk’ın izniyle inşâallah zayi’ olmayacaklardır. Ve bir zaman gelecek, ekser dindar mütefekkirler, onları anlayacaklardır. Çünki bu risaledeki ekser mes’eleleri; nefsimde tecrübe ettiğim, Furkan-ı Hakîm’in bana i’ta etmiş olduğu ilâçlardır. Fakat mümkündür ki, sair insanlar, benim bitamamihâ anladığım gibi anlamasınlar. Zira benim nefsim sû’-i ihtiyarıyla baştan ayağa dek, çeşitli yaralarla mülemma’ olmuştur. Öyle ise hayat-ı kalbiyesi selim olan kimseler; heva-i nefis yılanının ısırmasından hastalanan kimse gibi, tiryakın derece-i tesirini anlayamaz.
Hem de ben sünuhat-ı kalbiyemde izahat için tahririnden gelen aczden ve tağyirinden gelen havftan dolayı tasarruf edemiyorum. Ancak kalbime doğduğu gibi yazıyorum.» (Mesnevî-i Nuriye Tercümesi/A. Badıllı sh:234)

«Bu ehemmiyetli risalenin, herkes herbir mes’elesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil, belki elleri uzun olanların hisseleri de var.» (Şualar sh:98)

Risaletun Nur’da Öz Türkçe kelimeler, daha önce geçen Osmanlıca kelimelerin manalarını izah edecek şekilde ardarda veya başka cümlelerde onların yerine kullanıldığı görülmektedir.
Bunun çok sayıda örnekleri vardır.
Misâl olmak üzere birkaçını zikrediyoruz.
Bu misaller “Sözler”den alınmıştır.
(Parantez içindeki rakamlar, Envar Neşriyatın son baskısındaki sahifeleri gösterir. )
-anahtar (535), miftah (536)
-tahammül edemez ve yüklenemez (537)
-istinad eder. . . . dayanır (627)
-ince ve dakik (627)
-müstağni ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan (628)
-tezyin ettiği gibi süslendirip (654)
-sever, muhabbet eder (620)
-gerek, lazım (621) -mâhir, usta (623)
-tevkif ve durdurma (624)
-istab’ad. . . . akıldan uzak ve muhal görür (65)
-nihayetsiz, gayr-i mütenahi (552)
-âlem-i ahiret (531), öteki alem (556)
-me’yus, ümitsiz (584) -umum, bütün (586)
-kanat, cenah(589)
-küreyvat-ı hamra, yuvarlak kırmızı mevcut (592)
-lisaniyle, diliyle (592) -beden-i insani (593),
insanların bedeni (594) -şuunat, işler (595)
-zaptetmek, ele geçirmek(596)
-semanın (603), göğün (603) -yüz, sima(606)
-istiğna-yı mutlak var, hiçbir cihetle ihtiyaç yok (607)
-ekl, kelam ve fikirdir, yani yemek, söylemek ve düşünmektir (608)
-elinde, kabzasında (609) -gölgesi, zılali (611)
-geniş, vüs’atli (508) -vahşî, hiç şehir görmemiş (508)
-hâlidir, boştur (508) -hakir, küçük (508)
-âkil-ün nebat, ot . . . . yerler (508)
-âkil-üs-semek, balık. . . . . yerler (508)
-nardan, ateşten (508) -nurdan, ışıktan (508)
Demek oluyor ki; ihtiyac olan lugat manalar bu mucize-i kuraniye olan risale-i nurda vardır

RİSALE-İ NURU ANLAMAMAK ŞEFKAT TOKADLARININ EN BÜYÜĞÜDÜR

İkincisi: Ben itiraf ediyorum ki: Hizmet-i Kur’aniyedeki kemal-i ihlas ve sırf livechillah için hizmeti, iki vaziyetim ihlâl ediyordu. Şiddetli bir tokat yedim. Çünki ben bu memlekette garib hükmündeyim, garibim. Hem şekva olmasın, Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve kanaata riayet etmediğimden fakr-ı hale maruzum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilata mecbur olduğumdan -Cenab-ı Hak afvetsin- mürüvvetkârane bir surette riyaya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf kendimi kurtaramıyordum. Halbuki Kur’an-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıd olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.

İşte ben bu kusuruma karşı şiddetli, fakat inşâallah şefkatli bir tokat yedim. Şübhemiz kalmadı ki; bu tokat, o kusura binaen gelmiş. O tokat da şudur: Sekiz senedir ben, Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi, hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar nurlardan istifade edemedim. Bu hale hayret ettik. Ben de ve Üstadım da “Bu neden böyle oluyor?” diye esbab arıyorduk. Şimdi kat’î kanaatımız geldi ki: O hakaik-i Kur’aniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temelluk, tezellül zulmetleriyle birleşemiyor. Onun için bu nurların hakikatlarının meali, benden uzaklaşıyor tarzında bulunarak, bana yabanî görünüyor, yabanî kalıyordu. Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum ki: Bundan sonra Cenab-ı Hak bana o hizmete lâyık ihlas ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu’ ve riyadan kurtarsın. Başta Üstadım olarak, kardeşlerimden dua rica ediyorum.

Pür-kusur
Şamlı Hâfız Tevfik
(Lem’alar – 44)

MERHUM ZÜBEYR AĞABEYLERDEN MESNEVİ-İ NURİYE HAKKINDA SORDUĞUM BİR SUAL MUNASEBETİYLE BANA YAZMIŞ OLDUĞU ÇOK EHEMMİYETLİ VE HUSUSİ BİR MEKTUBTUR. AB

Rabian: İkinci mübarek ve müjdeli mektubunuzu aldım .Bugun ki neslin bilmediği fakat ihtiyacına binaen öğrenmek zaruretinde olduğu kelimeleri Üstadımızın harikulade uslub ve belagatını ifade sadedinde istimal ettiği lügatleri aynen muhafaza etmekle hepimiz mükellef bulunmaktayız. Hem merhum ve muazzez Üstadımizın sağlığında bu hususlarda :
1- Ya sahife sonlarında bir not halinde veya satır içinde lügatlerin yanda parantez içerisinde yazılıp yazılmayacağına
2- Veyahut bir Risale-i Nur mecmuasının sonuna lügatçe ilavesine dair istenilen müsaadelere Mübeccel Üstadımız izin vermemişlerdir.
Bir def’asında şu mealde buyurmuşlardır: “Bu Risale-i Nuru tahriftir.bir zaman biri…………..yaptı çok zarar verdi. Birazdan okuyanlar zahmet çeksinler lügatlardan arayıp bulunsunlar.”

Bunları okuyacak yeni nesil ise, yirminci asrın mevki-i muallasından hitab eden mübelliği müminin hadi-i ekberin kim bilir akıllarının ermediği ne hikmete binaen yazdığı kelimelerin merak edip öğrenmek şeref-i manevisine yükselsinler.
HastaKardeşiniz
ZÜBEYİR

ÖNEMLİ BİR MEKTUP
BURADAKİ PARÇALARIN A.BADILLININ YEDİNDE ASILLARI MEVCUTTUR

Afyon hapsinde mühim bir ağabeyimizin (Ahmet feyzi) zahiri sebeblere göre çok şaşaalı ve ümitli fikir ve niyetleri Hazret’i Üstada bir uzun mektup halinde arz edilmiş Hazreti üstadımız ise : “ceylan! Bu mahremdir. Oku , sonra yırt” başlıklı pusulasıyla cevap verilmiştir.İşte merhum o ağabeyimizin (Ahmet feyzi Ağabeyin) mezkur mektubundan meselemize temas eden kısımlarını yazıyorum. A.Badıllı naşir

“……….Onun için mesturiyet meselesinin ve vehmi tahrik edecek mahiyette umumi ve dokunaklı mektuplaşma faaliyetlerinin devamına imkan görmüyorum. Buna mukabil kanunun tanıdığı hürriyet-i matbuat çerçevesi içinde hakikatleri makul ve musip bir tarzda kanunların leh ve aleyhimizdeki hükümlerini her an göz önünde tutarak ve imkanlardan azami istifade ederek açıkca faaliyet sarf etmek daha makul ve tehlikesizdir zannediyorum. Bunun için bana açık yol kanun ve nizam çerçevesi içinde nurun hakikatlarını yaymak ve nuru ilan etmek ve cihan-ı ilme duyurmak çin asla siyasi olmayan ilmi ve dini bir mecmua çıkarmak icab ediyor.
Belki sırren tenevveret muddet-i tamam olmuştur. Ve bu vaziyet bizi mecburen zahire çıkarmak için bir vesile olacaktır. Bir de denizlide beraat eden eserlerin neşrini asla yasak edemeyeceklerdi. Buna kanunen imkanda yoktur. O halde bu fırsattan da faydalanacağız. Ve nurun en ehemmiyetli parçalarını neşredeceğimiz dini mecmuada neşrediceğiz……..

Sırr-ı meşveretin bir tezahürü olarak yukarıda arz ettiğim fikir mazhar-ı kabul olursa ve açık neşir sahasına çıkmamız tasvib ve ferman buyrulursa bu hususun te’mini uğrunda bu biçarenin yed’i nde hayli maddi mevcudiyet ve servet mevcuttur……………..

Benim kusuruma bakma Sevgili Üstadım. Sizi bazı ahvalde ıstıraba sevk ettiğim vaki oldu. Fakat bütün bunlar hüsnü hizmet aşkımın bir tezahüründen başka bir şey değildir. Sizin azad kabul etmez bir memlükünüzüm ve daima inşallah öyle kalacağım. Gerçi Husrev ve tahiri gib kahramanlar ayarında olamadığımı biliyorum ve onlar gibi katıksız ve saf hizmet ruhunu taşıyamadım. Bu bir nevi hastalık mahiyetindeki bazı zaaflarımdan ileri geliyor. Haşa bir nevi itimatsızlık değil, belki daha iyi kavramak daha vazıh ve etraflı anlamak için tahkik ve tetkike fazla müptelayım. Risale-i nurun desatir i aliyesini bütün vuzuh-u kainata tatbik etmek ve onların hudutsuz ihatasını ve kainat şümul azametlerini tezahür ettirmek için kitab-ı kebir-i kainatın her sahifesini her satırını tam ilmi bir ehliyetle ve riyazi kat’iyyetle temaşa etmek ve okumak için bütün şuabat-ı ulum ve fununa meylim sonsuz bir ibtila halindedir……..

Ne yapalım sevgili üstadım! Beni de böyle kusurlarımla kabul et. Risalei nur camiası içinde

Bir de böylesi bulunsun, belki icabında bu kabil talebenizde bulunması faydalıdır.
Benim şahsi hususiyetlerim bana münhasır kalsın. Bende bu sahada hizmette bulunayım. Fikri tahkikten tevellüd edecek fuyuzatla Risale-i Nurun zerrin sahası daha çok parlasın. Bırakınız bende bu Nurun bir muhakkik (haşiye) ve müdekkiki olayım. Benim faaliyet sahamda tefekküri ve tahkiki olsun………..
Biçare Pür-kusur, Pur alil, Pür –masaib,
Talebeniz
AHMED FEYZİ

Haşiye: Ahmed Feyzi ağabeyimizin mektubu hep aynı mevzuu işliyor. Ve dini bir mecmua ile ilmi ve tahkiki bir surette yani sair ulum ve fununun şahidliği altında şerh ve izahlarla nurları neşr etmek istiyor. Bu mektuba verilen cevap ise :” ceylan bu mahremdir oku sonra yırt.” Başlıklı pusulasıyla olmuştur. A.Badıllı

Ceylan ! Bu mahremdir. Bak sonra yırt !
Ben manevi bir ihtara binaen bir pusula feyzi ile yazdım. Sen onu gördün mü ? Sen anla ki o ne ile meşguldür. Bir cevap vermedi. Başka luzumsuz şeyleri yazmış. Nurları bir mecmua ile neşredeceğiz gibi manasız bir şeyler yazdı. Sakın Şemsi gibi Nurları tağyir etmesin.

Said NURSİ (r.h)

1952 SENESİNDE KONYALI SABRİ AĞABEY VASITASIYLA ZÜBEYİR AĞABEYİN HAZRETİ ÜSTADA GÖNDERDİĞİ MEKTUBA ÜSTADIMIZIN CEVABI…

Aziz Kardeşim Sabri Bey !
Üstadımız sizlere çok selam ediyor ve diyor ki ben hem rahatsızım ve hiç vakit bulamıyorum ki bir satır mektub okuyayım. Hem Ceylan burada yoktur ki bana yazsın dedi. Zübeyr kardeşimizin uzun mektublar ve Risale şeklinde yeni harf ile yazısını Üstada verdik. Ben birtek harf yeni yazıdan bilmiyorum. Hem Risale-i nurun şakirtleri içinde çok alimler edipler ve muharrirler var. Hiç birisi şimdiye kadar lahikaya girmeyen Risale-i Nur hesabına eser yazmadığının sebebi bir hodgamlık ve hodfuruşluk olmamak ve Risale-i Nurun haricinde başka meşguliyette bulunmamak ve başka muharrirlerin o cihetle iştihalarını açmamak içindir ki çok zaman Nurlara hizmet eden bazı kıymettar zatların yazdığı bazı fıkralar lahikaya giriyor ehemmiyetli bazılarıda mecmuaların ahirine ilhak edilir. Zübeyr kardeşimiz gerçi haslar gibi sadakatı ve alakası var fakat bu noktada tecrubesi azdır. Çokları çalıştılar ki dini mecmua çıkaran bazı gazeteciler gibi yeni harfle Risale-i Nurun bazı parçaları tab’ etmek üzere istediler. Mesleğimizde katiyen ihlas-ı tamme bulunması şarttır ve hiçbir menfaat ve benlik göstermemek ve Risale-i Nuru hiçbir şeye vasıta etmemek ve tarafgirlik damarıyla hareket edenleri teşrik etmemek olduğundan Nur şakirdlerinin yegane istinadları ve kuvvetleri ihlas ve tesanud ve terk-i enaniyet olmasında sizler gibi has rükünlerin çok dikkat ve ihtiyat etmeleri lazımdır.”diyor.

Hem zübeyr e bilhassa çok selam ediyorum. “ onun yazdığı mektub ve saireyi okuyamadım .gerçi mevzuu ‘nurlardır fakat Nurlar içinde bulunan ehemmiyetli fıkralar Nurların tervicine kafidir. Elbette Zübeyirin bazı kıymettar fıkraları vardır. Musaid bir vakitte dinleyeceğim. O Risale içinde kıymetli fıkraları lahikaya geçirmek için Ispartaya “zübeyirin bir fıkrasıdır” diye göndereceğim. Hem Risale-i nurun müşterileri aramaya mecbur değil, müşteriler onu aramalı yalvarmalı. Kemiyete ehemmiyet vermiyor. Zübeyir kendi gibi bir adam bulsa yüz kişiye bedeldir.” Dedi. Ve rahatsızlığında söylediği için hususi mektub yazamadığımdan bir parça dokunaklı bu mektuba gücenmemenizi istiyor.
Bizlere de hepinize ayrı ayrı arz-ı hürmet ederek ellerinizi öperiz.
Üstadımızın hizmetinde bulunan
Pek kusurlu aciz Hayri

BENİM EL YAZMA EMİR DAĞ LAHİKASI SH.661’DE
“Saniyen: Nurun metni izaha ihtiyacı olsada hem su-i istimale kapı açılır muarızlar istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik müdakkik olmaz yanlış bir mana verir bir kelime ilave eder. Ehemmiyetli bir hakikatı kaybetmeğe sebeb olur. Tashihatımda böyle zararlı ilaveleri çok gördüm. Hem benim tarz-ı ifadem bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası bir hikmeti var.
SAİD NURSİ
AFYON HAPİS MEKTUPLARI DEFTERİ ZÜBEYR AĞABEYİN EL YAZISI İKİNCİ DEFTER SH.27

“Aziz Sıdık Kardeşlerim
Hem ihtiyat ve tesanude dair bir ihbar-ı gaybi hem hariçten birisinin bir casusun feyzinin yazılarını aleyhimize çevirdiklerini bana ihbarı hem sobamın demiri sebebsiz üç parça olmasının hem Ahmet feyzi kardeşime şiddetli bir surette: “Bu mudafaatı bırak ve yazdıklarnı gizle , başka birine gösterme! Çünki siyaset varidir hem nurcuları Risale-i nuru siyasete alet ediyorlar.”diye o dikkatli ve haklı kardeşimi bir derece incittiğimi ve şevkimi o nevi yazılardan kırdığımın hem bu kabilenin zamanın dehşetli ve sebebsiz bir sıkıntı çektiğimin hikmetlerini şimdi kardeşim Nazifin bir gazeteden aldığı bir parça bu beş halin sırrını gösterdi. SAİD-İ NURSİ

AYNI DEFTER SH.30

Kardeşlerim
Sebilurreşadın bu sırada bizim lehimizde yazıları bize zararlı idi. Çünkü Risale-i nuru dahi dini ve siyasi bir mecmua nazarıyla bakmağa sebeb olup dikkatli celb edecekti.
SAİD NURSİ

AYNI DEFTER SH.32

Mehmet Ali dilimi anlamıyor! Ben demiştim ki : Zübeyr ile Sungur Nurun kahramanlarıdır. Her biri yirmi- otuz yeni talebeden ziyade ehemmiyetleri vardır. Acaba hiç sarsılmayan bu iki Abdurrahmanlarım bunlar da aldanabilirmi? Tam Ceylan(1) gibi çalışmalıdırlar.SAİD NURSİ

(1): Bu hadiseyi Sungur Ağabey çok iyi hayırlar. Afyon hapsinde merhum Ahmed Feyzi Ağabeyin edibane, alimane yazdığı müdafaalar ve bir mecmua ile Nurları neşr etmek zeminini ihzar ile meşguliyeti sırasında merhum Zübeyr Ağabeyle Sungur Ağabey bu zahiri çok parlak ve şaşaalı hizmete meclub olup nurları yazmak okumak ve neşr etmek yerine o zatın katipliğini yaparlarken üstaddan gelen şiddetli ihtar ile hizmetin merkezine dönmüşlerdir.A.B

AYNI DEFTER SH.61
En luzumlu vazifemiz Nurları yazmak ve tashih ve yazdırmaktır. Bunun haricinde böyle hodfurusane yazılar zararlı bir münakaşaya sebeb olur. Ben bu yazılarınızda israf görüyorum. Malda israf haram olduğu gibi, kelamda dahi israf olmaz. Bize zarardır. Çabuk bu dedikoduları kesiniz, nurlarla meşgul olunuz.SAİD-İ NURSİ
Ceylan! Senin yazı faaliyetlerinde bir noksan bir tevakkuf (2) hissediyorum.senin gibilerin az bir sarsıntıları (şimdilik) beni meraklandırıyor.Sakın,sakın….yoksa bir kederinmi var? SAİD-İ NURSİ
(2) Bu hadise dahi Zübeyr veSungur ağabeyler hakkındaki telaşa bakıyor.A.B

• SUAL: Bu tabir ve kelimeleri bilmeyenler ne yapacaklar? Bu kelimlere bilinmezse, manalar kapalı kalmaz mı?
CEVAP: Ortaya konan bunca İslâmî Lugat kitapları, elbette ki bu ihtiyacın cevabı olarak yazılmışlardır. Kitabların orijinal yapısına tasarruf etmeye hiç ihtiyaç yoktur. Üstad Bediüzzaman Hazretleri İslami tabir ve ıstılahların sadeleştirilip asliyetini bozmaya değil, belki bu manidar ve nur menbaları olan kelimlerin tarihî seyri ve istikrarını akıl ve kalblerde de tesbitini istiyor ve diyor ki:
«Her mü’mine bilmesi lâzım olan mücmel manaları, yani muhtasar bir meali ise, en âmî bir adam dahi çabuk öğrenir. Bütün ömrünü İslâmiyetle geçiren ve kafasını binler malayaniyat ile dolduran adamlar, bir-iki haftada hayat-ı ebediyesinin anahtarı olan şu kelimat-ı mübarekenin meâl-i icmalîsini öğrenmemesine nasıl mazur olabilirler, nasıl müslüman olurlar, nasıl “akıllı adam” denilirler? Ve öyle heriflerin tenbelliklerinin hatırı için, o nur menba’larının mahfazalarını bozmak kâr-ı akıl değildir!..» (Mektubat sh:341)
«Acaba kendine müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için, bir günde elli kelime Firengî lügatından taallüm ettiği halde; elli senede ve her günde elli defa tekrar ettiği Sübhanallah, Elhamdülillah ve Lâilahe İllâllah ve Allahü Ekber gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvandan daha aşağı düşmez mi? Böyle hayvanlar için, bu kelimat-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve tehcir edilmezler! Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaristandaki ehl-i kuburu aleyhlerine döndürmektir.» (Mektubat sh:434)
Evet dünyevi ve fani hayatın menfaati için yapılan ve milli şa’şaa ve teşvikle ve büyük paralar harcanarak yürütülen firengi lisanı öğrenme ve öğretme faaliyetinde gösterilen alaka ve gayretin çeyreği kadar bir gayret, ebedi saadetin kazanılmasına gösterilse ve şa’şaalandırılsa heralde cemiyetimizde avam tabakası kalmazdı. Hayat-ı uhreviyeye bu kadar alakasız insanlar için fikrî, ilmî ve hissi olan ve manevi değerleri taşıyan tabirat-ı diniye asrın ruhsuz kelimelerine mahkum edilemez.

• SUAL: Hizmet düsturlarında zamanın şartlarına göre değişiklik getirmek, hikmetin iktizası olduğu söyleniyor, ne dersiniz?
CEVAP: Yine aynı lahika mektubunda deniliyor ki:
Risale-i Nur’daki hakaik-ı imaniyye ve Kur’aniyye dersleri gibi, Nur talebelerinin hizmete, derse ve sair talebelik vecibelerine dair, Lahikalarda ve mektubatta Hazret-i Üstadın müteaddit ders ve talimleri, ihtar ve ikazları vardır. Bu husus Hizmet Rehberinin başında şöyle ifade edilmiştir:
«Risale-i Nur müellifi muazez Üstadımız, uzun yıllar boyunca hizmet-i Nuriyenin muhtelif safhalarında talebeleriyle birlikte maruz bırakıldığı çeşitli hallerde, zaman ve zemine münasib ve o hallere muvafık ders, ikaz ve irşadlarda bulunmuştur. Risale-i Nurdaki hakaik, nasılki doğrudan doğruya feyz-i Kur’andan mülhem hakikat-ı imaniyedir; zaman ve zemine göre değişmez ebedi hakikatlardır. O kudsi hakikatların ders ve taliminde, neşir ve ilanatında da hizmete taalluk eden irşad, ikaz, teşvik ve tergibi tazammun eden şu gelecek meseleler de herhalde değişmez dersler ve esasattır ki; Nur Talebeleri hayatın ve hizmetin muhtelif saha ve safhalarında onlardan istifade ederler, müşkilatlarını giderebilirler.» (Hizmet Rehberi sh:7)

Derleyen : S.Yasin AKDENİZ

Merve Dikici

Araştırmacı-Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.