Gönüllere Taht Kuranlar
Allah dostları, Yüce Allâh’a inanmış, O’na adanmış erlerdir. Önden giden öncülerdir. Hiç kimseye gönül koymadan, gönülden dâvâya baş koyan adanmış kimselerdir. Onlar dostlarını ışıtan ve ısıtan kahramanlardır. Onlar bulutlar gibi, çorak ve münbit her yere yağan, her gönle giren adam gibi adamlardır.Onlar esen yeller gibidirler, onların şefkât rüzgârları herkesi ferahlatır. Güneş gibidirler, herkesi ısıtıp ışıtırlar. Toprak gibidirler, herkesi kucaklarlar. Onlar sevgi odaklarıdırlar. Severler, sevdirirler ve sevilirler. Vakıf insanlardır, mallarını canlarını Yüce Allâh’a ve O’nun kullarına adamış kimselerdir. Benim hayâtım ve ölümüm âlemlerin Rabbi içindir düsturu ile hareket eden, O’nun için yaşayan, O’nun için seven, O’nun için buğzeden, O’nun için koşturan ve nihâyet O’nun için ölümü göze alan yiğitlerdir. Hukûkullâh ile hukûkul’ıbâd’ariâyet eden, Allah hakkı ile kul haklarını hep gözeten hak erleridir.
Hayra doymayan, hayır yolunda koşmaktan yorulmayan pehlivanlardır. Onlar zor zamanların adamıdırlar. Zora tâliptirler. Kimsenin olmadığı zamanlarda bile, ben varım diye öne fırlayanlardır. Hak adamıdırlar, halk adamıdırlar, söylem ve eylem adamıdırlar. Ama en önemlisi gönül adamıdırlar. Rol yapmayı bilmezler, hep ihlâslıdırlar. Tâvizsizdirler. Başarılarını kendilerine mâl etmeyecek kadar mütevâzıdırlar. Zîrâ onlar, Allah dostlarıdır, velî kullardırlar. Dolayısıyla İslâm’ı bir bütün olarak kavrayıp kabul edemeyenler, îmân-irfan ve amel yoksunu olanlar, kendi çıkarlarını düşünen dünyâ adamları, zâlimlere meyleden, onların çıkarlarına hizmet edenler, insanları dinden eden hurâfe ve bid’at adamları –kim ne derse desin- aslâ Allah dostu olamaz. Kur’ân âyetleri, onlardan olalım diye bize onları tanıtır, onlardan olabilmenin ipuçlarını verir. Aslında bu âyetler, her mü’minin Allah dostu/velî olmak için gayret sarf etmesini ister. Zira mü’mine yakışan, Allah dostu olmaktır. Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin ise dostları azgın putlardır. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli kalacaklardır.1 Âyetin peşinden gelen âyette Hz. İbrâhîm (as) ve Nemrut’tan bahsedilir. Biri Yüce Allâh’ın dostu Halîlullâh Hz. İbrâhîm, diğeri Allah düşmanı… İnsan bu iki sınıfı tanıyıp safını belirlemelidir. Yüce Allâh’ın velîsi olmak, O’nun yardımına mazhâr olmak, O’nun rızâsına ermektir. İyi bilin ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Allâh’a inanmış ve O’na karşı gelmekten sakınmışlardır. Dünya hayâtında da, âhirette de müjde onlaradır
Allâh’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük kurtuluştur.2 Âyetlere göre onlardan olabilmek için önce inanmak gerekir, her zaman ve şartta O’na bağlanmak ve O’nun olmak, O’nunla olmak gerekmektedir. Dünyâ hayâtında da, âhirette de müjde onlaradır: Dünyâ hayâtında onlara bahşedilen müjde, gönüllere onların sevgisinin konulması, onların hayır ve güzelliklerle anılması, onlara sâlih rüyalar ikrâm edilmesi, son nefeslerini verirken onlara meleklerin müjdeler sunması olarak açıklanmıştır.3 Onlara âhirette sunulacak müjdeler ise, Yüce Allâh’ın rızâsı, cenneti ve cemâlidir. Şu âyetlerde de Allâh’a îmân eden, mârifetullâh bilinci ile hareket eden, hep hayır işleyen, hayırda yarışan ve etraflarına eşsiz hayır örnekleri sunan hayır öncüleri övülmüş ve onlardan olmaya yönlendirilmiştir: Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler. Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar. Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar. Verdiklerini, Rablerinin huzûruna dönecekleri düşüncesiyle kâlpleri korkudan ürpererek verirler.
İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.4 Onlar, tüm yaptıklarını Allah için yapan iyilik melekleridir. Hep iyilik güzellik içerisindedirler, buna rağmen Rablerinden korkarlar. Yaptıkları tüm iyiliklere rağmen, aslâ onlara güvenip gurûra kapılmazlar, korku ile ümit arasında yaşarlar. Yaptıkları iyiliklerin, Yüce Allâh’ın rızâsına tam olarak uygun olup olmadığından emin değildirler, bu yüzden amellerinin kabûlü için duâlar ederler. Yüce Allâh’ın rahmetinden de aslâ ümitlerini kesmezler. Hz. Aişe, bu âyetlerle ilgili olarak, ey Allâh’ın Rasûlü, onlar günah işledikleri için mi kâlpleri titreyenlerdir? diye sorunca Peygamberimiz şu cevâbı vermiştir: Hayır, onlar ürpererek namaz kılanlar, ürpererek oruç tutanlar, ürpererek hayır hasenatta bulunanlardır. Zîrâ onlar yaptıkları güzelliklerin kabûl edilmeme endişesini taşırlar.5 Nitekim Peygamberimiz, namazdan sonra üç kere Estağfirullâh (Affet Allâhım beni) demeyi bizlere tavsiye buyurmuştur. Bunun anlamı şudur: Yâ Râb, namaz kıldım ama Sana yaraşır namaz kıldığımı söyleyemem, kendimi bütünüyle namaza vererek daha mükemmelini kılmak varken kılamadım, hatâlarım kusurlarım olmuştur, ne olur kabûl eyle ve beni affet!
YÜCE ALLÂH’IN SÂHİPLENDİĞİ KULLAR
Bir kudsî hadiste şöyle buyurulmuştur: Allah Teâlâ der ki: Benim bir velî kuluma düşmanlık eden bir kimseye savaş ilân ederim. Kulumun kendisine farz kıldığımı yerine getirmekle bana yakınlaşması bana her şeyden daha sevimli gelir. Kulum sürekli nâfile ibâdetlerle bana yaklaşırsa öyle bir derece-ye gelmiş olur ki, onu severim. Onu sevdiğimde, dinleyen kulağı, gören gözü, çalışan eli ve yürüyen ayağı ben olurum.6 Hadîse göre Yüce Allah, velî makâmında ki kulunu hayırlı işlerde muvaffak kılar ve onun tüm organlarını şer işlerden muhafaza eder. O kul nazarında, Allah sevgisi ve Allah rızâsı tüm sevgilerin ve tüm hatırların üstündedir. Kulun bu mübârek makâmı kazanması ise, Yüce Allâh’ın farzlarını yerine getirmekle başlar, nâfilelerle bu kemâle erer. Dolayısıyla Yüce Allâh’ın ölçülerine uygun hareket etmeyen bir kimsenin Allah dostu olması mümkündeğildir.
Başka bir rivâyette Peygamberimize, Ey Allâh’ın Rasûlü! Allâh’ın veîileri kimlerdir? diye sorulmuş, O da, Allâh’ın velîleri o kimselerdir ki, görüldükleri zaman insanın hatırına Allah gelir. Yani Allah dostu, ibâdet ve taatlerinin yüzüne yansıması sonucu, güzelim sîmâsıyla çevresine güven verir, çevresindekilere Yüce Allâh’ı ve O’nun ölçülerini hatırlatır. Dolayısıyla Allah dostunun kendisi, alenî olarak bir haramı işleyemediği gibi, onun bulunduğu yerde herhangi bir haramın işlenmesi de söz konusu olamaz. Zîrâ o çevresini hep hayra, helâle teşvik ederken, haram ve şerlere de mâni olur.
Bu ve benzeri hadisler Allah dostlarını tanımlarken, Allah dostu olmanın yolunu göstermekte, bu konudaki istismarların önüne geçmektedir. Dolayısıyla bir kişinin kendisini Allah dostu olarak görmesi yeterli değildir. Önemli olan o kişinin Yüce Rabbin emir ve yasaklarına riâyet eden, çevresindekilere de bu rûhu aşılayan kimse olmasıdır. Allah dostları, yalnızca kendilerini kurtarmakla kalmaz, başkalarını da kurtarmak, onları da istikâmette tutmak için gayret sarf ederler. Onlar pasif değil, aktif kimselerdir. Onlar, şerlere fren, hayırlara motor olan, hep hayırları ve hayırlıları çoğaltan kimselerdir.
Onlardan olabilmek için âyet ve hadislerden onların tanımını okumalı ve onların gereklerini yerine getirmeliyiz. Hz. Âdem’den günümüze kadar gelmiş geçmiş gerçek Allah dostlarını tanımalı ve onları izlemeliyiz. Onları sevmeli, onları özlemeli, onlara özenmeliyiz. Ve önce niyet etmeliyiz onlardan olmaya, onlar gibi olmaya ve onlarla birlikte olmaya.
Dipnotlar:
1-2 Bakara 257. 2- 10 Yunus 62-64. 3- Zemahşerî, El-Keşşâf. 4-
23 Müminûn 57-61. 5- İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, V, 480 (Ahmed, Tirmizî,
İbnMâce). 6- Buharî. 7- İbnMâce, Zühd 4; Müsned, VI, 459.
[toggle title=”Yazar hakkında” state=”open” ]Prof. Dr. Ali AKPINAR – Yenidünya Dergisi Aralık 2013 Sayısı[/toggle]