Helal-haram Bellidir !
عَنْ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ (رَضِيَ اللهُ عَنْهُ) قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ:
إِنَّ الْحَلَالَ بَيِّنٌ وَإِنَّ الْحَرَامَ بَيِّنٌ وَبَيْنَهُمَا مُشْتَبِهَاتٌ لَا يَعْلَمُهُنَّ كَثِيرٌ مِنْ النَّاسِ فَمَنْ اتَّقَى الشُّبُهَاتِ اسْتَبْرَأَ لِدِينِهِ وَعِرْضِهِ وَمَنْ وَقَعَ فِي الشُّبُهَاتِ وَقَعَ فِي الْحَرَامِ كَالرَّاعِي يَرْعَى حَوْلَ الْحِمَى يُوشِكُ أَنْ يَرْتَعَ فِيهِ أَلَا وَإِنَّ لِكُلِّ مَلِكٍ حِمًى أَلَا وَإِنَّ حِمَى اللَّهِ مَحَارِمُهُ أَلَا وَإِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ أَلَا وَهِيَ الْقَلْبُ
* * *
Sahabe-i güzînden Numan b. Beşîr’in (radıyallahü anh) naklettiğine göre, Allah’ın helal ve haramlarını en iyi bilen Efendiler Efendisi (aleyhi efdalüssalavât ve ekmelüttahiyyât) şöyle buyurmuşlardır:
“Şurası muhakkak ki, helaller apaçık bellidir, haramlar da apaçık bellidir. Bu ikisi arasında ise insanların çoğunun hükmünü bilmediği şüpheli şeyler vardır. Artık kim bu şüpheli alandan kaçınırsa, dinini de, ırzını da temiz tutmuş olur. Kim de şüpheli alana girerse harama girmiş olur. Tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğun sınırlarını ihlal etmesi yakındır. Şunu bilin ki, her melikin bir koruluğu vardır. Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası vardır ki, eğer o müstakim olursa cesedin tamamı müstakim olur; eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası, kalbtir.”
(Buharî, İman 39; Müslim, Müsâkât 107; Ebu Dâvûd, Büyû 3;
Tirmizî, Büyû 1; Nesâî, Büyû 2; İbn-i Mâce, Fiten 58)
Hadis-i Şerif Bizlere Kısaca Ne İfade Ediyor?
Söz Sultanı Allah Rasulü (sallallâhü aleyhi ve sellem), dinin en hayati ve genel kurallarını herkesin anlayabileceği ve unutmayıp akılda tutabileceği enfes bir benzetme ile beyan buyurmuşlardır. Helal-haram mülahazası, yüce dinimizin en çok üzerinde durduğu temel unsurlardan birisidir. “İslam, muâmelâttan, helal-haramdan ibarettir.” sözü de bunu yansıtmaktadır. Bu ikisi arasındaki orta ve şüpheli alan ise, ülke sınırları arasındaki mayınlı araziler gibi tehlikeli ve uzak durulması istenen bölgedir.
Hadisin Önemi
Hadis ilminin en büyük imamlarından meşhur “Sünen” sahibi Ebû Davud es-Sicistânî, hayatı boyunca pek çok hadis ezberleyip bunları gelecek nesillere naklettiğini, fakat bu hadisi şerifin, naklettikleri arasında dinin en kapsayıcı dört hadis-i şerifinden biri olduğunu söylemiştir. Bu görüşte olan daha pek çok İslam âlimi vardır. (Diğer üç hadis-i şerif -Allah’ın izniyle- ayrıca incelenebilir.)
Hadisin Kaynağı ve Sıhhati
Yukarıda kaynakları gösterildiği üzere bu hadis-i şerif, kılı kırk yaran en büyük hadis imamları tarafından en muteber hadis kitaplarıyla bize rivayet edilmiştir. Hadis-i şerifin Kütüb-ü Sitte’de ittifakla nakledilmesi, sıhhatinin ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. Bu rivayet, yukarıda bildirilen en önemli kaynaklardan başka Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Sünen-i Dârimî, Sünen-i Beyhakî, Musannef-i İbn-i Ebî Şeybe ve Sahih-i İbn-i Hıbbân gibi önemli eserlerde de küçük lafız farklılıklarıyla nakledilmiştir. Dolayısıyla bu hadis-i şerif, dinî hükümlerin nasıl en itinalı bir koruma altında günümüze taşındığına da en güzel örneklerden birisidir. Allah Rasulü’nün hadislerini “Hadis demek, din demektir.” hassasiyetiyle, insanüstü bir gayretle inceleyip günümüze taşıyan bu dev hadis âlimleri Allah’ın müslümanlara hususi bir lütfudur.
Hadisin Bildirdiği Üç Alan
Hadis-i şerifte bildirildiği üzere helal, haram ve şüpheliler olmak üzere üç alandan bahsedilebilir. Nefis ve şeytanın verdiği vesveselerin aksine, en geniş daire helal dairesidir ve meşru keyf ve zevklere kafidir. Haram dairesine girmeye hiç lüzum yoktur. Âlimlerimize göre helâl olan bir şeyin yapılmasının, kesin olarak bir mekruha veya bir harama götüreceğinden korkuluyor ise, ondan da kaçınmak gerekir. Mesela çok yemek insanı ibadetlere karşı tembelleştiriyor, günahlara girmeye sebep oluyorsa, helal gıda dahi olsa bedenin ihtiyaç duyduğu kaloriden fazlasını almak büyüklerimize göre mahzurlu, hatta bazen de haram kabul edilmiştir. Buna göre ihtiyaç fazlası olan yemek şüpheli alandır ve bu alana adım atanların haram dairesine düşmesi her an söz konusudur. Takvânın en basit tariflerinden birisi, haram olması endişesiyle şüpheli şeyleri, hatta harama götürme endişesiyle bazı mübahları dahi terk etmektir.
Kalbin Önemi
Maddi bedendeki kalbin önemi gün geçtikçe gelişen tıp ilmiyle daha bir anlaşılmakta ve kalp sağlığını koruma yollarına her geçen gün daha fazla vurguda bulunulmaktadır. Ancak bundan daha önemlisi manevi kalbimizin korunması olsa gerek. Çünkü birincisi nihayet kısa dünya hayatıyla sınırlı iken ikincisi yani manevi kalbimiz hem bu dünya hem de hakiki ve ebedi olan ahiret hayatımızla ilgili ve onun en temel unsurudur.
Şüpheli Alana Girme Yasağı ve Sedd-i Zerâî Prensibi
Hadis-i şerifte dinimizin temel prensiplerinden birisi olan sedd-i zerâî yani kötülüklere, haramlara giden yolun kapatılması adına da işaret vardır. Hadiste şüpheli alanlara girilmememsi istenmiş ve buralarda dolaşanların her an haramlara düşmeyle karşı karşıya olduğu bildirilmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de de şüpheli alanlardan uzak durulmasını ve her zaman helal, en temiz olanların seçilmesini bildiren ayetler mevcuttur. Bunlardan bir tanesi şu ayet-i kerimedir:
{يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّبًا وَلاَ تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ}
“Ey insanlar! Yeryüzünde olan bütün nimetlerimden helâl, temiz olmak şartı ile yiyiniz; Fakat şeytanın peşinden gitmeyiniz. Çünkü o sizin besbelli düşmanınızdır”. (Bakara Suresi, 168)
Yine Kur’ân-ı Kerim’de sedd-i zerâî prensibine işaret eden pek çok ayet-i kerimeden bir tanesini zikredelim:
{وَلاَ تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ}
“ Kötülüklerin, fuhşiyatın açığına da gizlisine de yaklaşmayın.” (En’âm Suresi, 151)
Şüpheli alana girmemeyle ilgili benzer hadis-i şerifler de mevcuttur:
لاَ يَبْلُغُ الْعَبْدُ أَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُتَّقِينَ حَتَّى يَدَعَ مَا لاَ بَأْسَ بِهِ حَذَرًا لِمَا بِهِ الْبَأْسُ
“Kul, şüpheli şeylere düşme endişesiyle bir kısım sakıncası olmayan hususları da terk etmedikçe gerçek takvaya ulaşamaz.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame, 19; İbn Mâce, Zühd, 24)
دَعْ مَا يَرِيبُكَ إِلَى مَا لَا يَرِيبُكَ
“Sana şüphe veren şeyleri bırak. Şüpheli olmayan, gönül huzuru veren şeylere yönel.” (Tirmizî, Kıyâmet: 61; Nesâî, Eşribe: 50)
Görüldüğü üzere ayet-i kerime ve hadis-işeriflerde “günahları işlemek şöyle dursun, onlara yaklaşmayın, süpheli alana girmeyin bile” mesajı verilmektedir.